Masallardaki Ruh Fenomenolojisi (The Phenomenology of the Spirit in Fairytales)

Burada, “ruh” kavramının farklı anlamlarını, rüyalarda ve masallarda nasıl temsil edildiğini ve Ruh Arketipinin doğasını, özellikle de ikili ve karşıtlıklı yönlerini incelemektedir. I. “Ruh” Kelimesi Hakkında (Concerning the Word “Spirit”) Ruh kelimesi çok geniş bir uygulama alanına sahiptir ve bilimsel olarak incelenmesi, yalnızca olgusal olarak doğrulanabilir fenomenlerle sınırlıdır; ruhun özü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Immanuel Kant: (Fransız Devrimi) Dünyanın Haşmetini Gördüm

Devrim: “Dünyanın Haşmetini Gördüm”12 Temmuz 1789’da, Königsberg’den çok uzakta olan Paris’te uzun zamandır gelişim halinde olan ve Kant ile dostları arasında sohbetlere konu olan bir mesele doruğa ulaştı. Yedi Yıl Savaşı, Amerikan Devrimi’ne müdahale ve müsrifçe harcamalar neticesinde Fransa iflas etti. Jacques Necker maliye bakanı ve genel sekreter olarak atandı.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Immanuel Kant’ın Bunaması ve Ölümü (1799-1804): “Beni Bir Çocuk Farzedin”

“1798-99 kış döneminde Kant’ın adı üniversitede verilen ders kayıtlarında görülmüyordu artık.”[118] 1796’dan beri ders vermemiş olmasına rağmen, 1799’da artık ders veremeyeceği açıkça anlaşılmıştı. Aynı yıl Kant’ın son bağımsız yazısı da yayımlandı. Fichte’ye karşı “Açık Beyan” adını taşıyan bu makalede Kant güncel felsefi gelişmelere dair son sözünü söylüyordu. Okuldan ve kamudan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan’ın Arzu Kavramı ve Lolita’daki Humbert Humbert’in Motivasyonu

Jacques Lacan’ın Arzu Anlayışı Jacques Lacan’ın arzu kavramı, insan bilincinin ve davranışlarının temel bir yönünü açıklamak için geliştirdiği en önemli kavramlardan biridir. Arzu, Lacan’ın düşüncesinde, yalnızca biyolojik bir ihtiyaç ya da basit bir istek değildir; aksine, özne ile öteki arasındaki karmaşık bir ilişki ağıdır. Lacan’a göre arzu, her zaman bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Homeros’un Sirenleri: Bilginin ve Sanatın Çekiciliğine Dair Derin Bir Sorgulama

Homeros’un Odysseia destanında Sirenler, şarkılarıyla denizcileri baştan çıkararak ölüme sürükleyen mitolojik varlıklar olarak tasvir edilir. Bu varlıkların, bilginin ve sanatın tehlikeli çekiciliğinin bir metaforu olup olmadığı sorusu, insan doğası, arzular ve bu arzuların sonuçları üzerine derin bir düşünceye kapı aralar. Sirenlerin şarkıları, sadece mitolojik bir hikâyenin parçası değil, aynı zamanda

OKUMAK İÇİN TIKLA

Platon’un İdealar Dünyası ve Antik Yunan Heykeltıraşlığının Mükemmel Form Arayışı

Platon’un İdealar Öğretisinin Temelleri Platon’un idealar öğretisi, onun felsefi sisteminin temel taşlarından biridir ve gerçekliğin doğasını anlamaya yönelik bir çabadır. Bu öğreti, duyularla algılanan maddi dünyanın ötesinde, kusursuz ve değişmez bir gerçeklik düzleminin var olduğunu öne sürer. İdealar, fiziksel nesnelerin kusurlu kopyaları olduğu mükemmel formlardır. Örneğin, bir masa maddi dünyada

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anaksimandros’un Sınırsız Kavramı: Antik Kaos’tan Modern Sonsuzluğa

Anaksimandros’un Sınırsız Kavramının Kökenleri Anaksimandros, Milet Okulu’nun önemli düşünürlerinden biri olarak, evrenin kökenine dair açıklamasında “sınırsız” (apeiron) kavramını ortaya atmıştır. Bu kavram, onun evrenin temel maddesi ya da ilkesel başlangıcı olarak tanımladığı bir varlıktır. Apeiron, belirli bir biçime veya niteliğe sahip olmayan, her şeyi kapsayan ve tüm varlıkların ondan türediği

OKUMAK İÇİN TIKLA

Antik Çağlarda Mavi Rengin Algılanmadığı İddiası: Bilimsel ve Tarihsel Bir Analiz

Giriş Antik çağlarda, özellikle Antik Yunan’da, insanların mavi rengi algılayamadığına dair popüler bir inanış, tarihsel metinlerde mavi renk terimlerinin nadirliği üzerine kurulmuştur. Bu iddia, Homeros’un İlyada ve Odysseia gibi eserlerinde mavi rengin açıkça adlandırılmaması ve denizin “şarap koyusu” gibi ifadelerle tanımlanması gibi gözlemlerden türemiştir. Ancak bu görüş, dilbilimsel, biyolojik ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Melanie Klein’ın Paranoid-Şizoid Pozisyon Kavramı ve Erken Nesne İlişkileri

Paranoid-Şizoid Pozisyonun Tanımı ve Temel Özellikleri Paranoid-şizoid pozisyon, Klein’ın nesne ilişkileri kuramında, bebeğin yaşamının ilk aylarında (genellikle 0-6 ay) deneyimlediği zihinsel bir durum olarak tanımlanır. Bu dönemde bebek, dış dünyayı ve özellikle bakım vereni “iyi” ve “kötü” nesneler olarak ikiye ayırır. Bu ayrım, bebeğin henüz bütünleşmiş bir benlik algısına sahip

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Oedipus Kompleksi ve Lacan’ın İsim-Baba Kavramı: İnsan Gelişiminde Psikanalitik Dinamikler

Oedipus Kompleksinin Temel Unsurları Freud’un Oedipus kompleksi, bireyin psikoseksüel gelişiminde fallik döneme (yaklaşık 3-6 yaş) odaklanır. Bu dönemde çocuk, karşı cinsten ebeveyne yönelik bilinçdışı bir arzu geliştirirken, aynı cinsten ebeveyne karşı rekabet hissi duyar. Erkek çocuklar için bu, anneye duyulan arzu ve babaya karşı rekabet (kastrasyon korkusuyla birlikte) olarak ortaya

OKUMAK İÇİN TIKLA

Charlus’un Eşcinsel Kimliği ve Toplumsal Normlara Karşı Duruşu

Eşcinsel Kimliğin Edebi Temsili Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde eserinde Baron de Charlus, modern edebiyatta eşcinsel kimliğin karmaşık ve çok katmanlı bir temsili olarak öne çıkar. Charlus’un karakteri, yalnızca cinsel yönelimiyle değil, aynı zamanda toplumsal statüsü, entelektüel derinliği ve duygusal çelişkileriyle de tanımlanır. Onun eşcinsel kimliği, dönemin aristokratik ve burjuva

OKUMAK İÇİN TIKLA

Orhan Kemal’in Eserlerinde Umut ve Çaresizlik: Kierkegaard’ın Umutsuzluk Kavramıyla Karşılaştırmalı Bir Analiz

Toplumsal Yapıların Çaresizlik Üzerindeki Etkisi Orhan Kemal’in eserleri, Türkiye’nin 20. yüzyılın ortalarındaki sosyo-ekonomik koşullarını yansıtan bir ayna işlevi görür. Romanlarındaki karakterler, genellikle yoksulluk, işsizlik ve toplumsal eşitsizlik gibi yapısal engellerle mücadele eder. Örneğin, tarım işçilerinin mevsimlik iş döngüleri veya fabrika emekçilerinin düşük ücretli, güvencesiz çalışma koşulları, bireylerin iradesini aşan bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tutunamayanlar’da Turgut Özben’in Varoluşsal Arayışının Felsefi Temelleri

Turgut Özben’in Kimlik ve Anlam ArayışıOğuz Atay’ın Tutunamayanlar adlı eserinde, Turgut Özben’in varoluşsal yolculuğu, modern bireyin anlam arayışını ve kimlik krizini merkeze alır. Turgut, Selim Işık’ın intiharıyla sarsılmış, kendi varoluşunu sorgulayan bir karakter olarak, bireysel ve toplumsal bağlamda bir yere tutunma çabası içindedir. Bu arayış, yalnızca kişisel bir krizle sınırlı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Stephen Dedalus’un İç Monologları ve Freud’un Bilinçaltı Teorileri Arasındaki Bağlantılar

İç Monologların Yapısı ve Bilinç Akışı Tekniği Joyce’un Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi eserinde kullandığı bilinç akışı tekniği, Stephen Dedalus’un zihinsel süreçlerini doğrudan ve kesintisiz bir şekilde okuyucuya aktarır. Bu teknik, karakterin düşüncelerinin akışını, mantıksal bir düzen olmaksızın, bazen dağınık ve parçalı bir şekilde sunar. Stephen’ın iç monologları, genellikle

OKUMAK İÇİN TIKLA

Odysseos’un Kurnazlık Özelliği ve Antik Yunan Kahramanlık İdeali

Kurnazlığın Tanımı ve Odysseos’un Karakteristiği Kurnazlık (mētis), Antik Yunan düşüncesinde zeka, pratik bilgelik ve duruma özel stratejik düşünme yeteneğini ifade eder. Bu özellik, fiziksel güçten ziyade aklın ve esnekliğin ön planda olduğu bir problem çözme yaklaşımını yansıtır. Odysseos, Homeros’un Odysseia adlı eserinde bu niteliğiyle öne çıkar. Truva Savaşı’nda tahta at

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hermetik Karşılıklılık İlkesi ve Günlük Karar Alma Süreçleri

Karşılıklılık İlkesinin Kökleri ve Anlamı Karşılıklılık İlkesi, evrendeki tüm unsurların birbiriyle bağlantılı olduğunu ve mikro düzeydeki olayların makro düzeyde yankı bulduğunu öne sürer. Bu ilke, bireyin günlük yaşamındaki karar alma süreçlerinde, eylemlerinin sadece anlık sonuçlarını değil, aynı zamanda daha geniş bir sistem içindeki etkilerini de değerlendirmesine olanak tanır. Örneğin, bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cehenneme Övgü: Totaliter Gündüzün Karanlık Sınırlarında Kozmik Gece

Bireysel Ölçüsüzlüğün Kozmik Ölçeği Gündüz Vassaf’ın Cehenneme Övgü kitabında, bireysel varoluş, evrenin sonsuz boşluğunda bir toz zerreciği olarak konumlandırılır ve bu, insan bilincinin sınırlı algısını keskin bir şekilde ortaya koyar. Totaliter gündüz, bireyi sürekli denetim ve normatif baskılar altında tutarken, bireysel önemsizliği sahte anlamlarla örter. Kozmik gece ise bu yanılsamayı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gündüz Vassaf, Cehenneme Övgü: Gündüzün Baskısından Geceye Kaçış ve Bireysel Bilincin Diyalektik Dönüşümü

Gündüzün Yapısal Baskısı ve Toplumsal Denetim Gündüz, Vassaf’ın “Geceye Övgü” bölümünde, bireysel bilinci sistematik bir şekilde şekillendiren ve kısıtlayan bir düzen olarak tanımlanır. Bu zaman dilimi, toplumsal kurumların –bürokrasi, eğitim sistemleri, kolluk kuvvetleri– egemen olduğu bir alan olarak betimlenir. Gündüz saatleri, bireylerin standartlaştırılmış rutinlere uymasını zorunlu kılar; sabah dokuz akşam

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gogol’un Kahramanlarındaki Yozlaşma ve Ahlaki Çöküşe Bir Bakış

Yozlaşmanın Toplumsal ve Bireysel Kökenleri Nikolay Gogol’ün eserlerinde yozlaşma, bireysel ve toplumsal düzeyde karmaşık bir olgu olarak ele alınır. Yozlaşma, bürokratik sistemlerin işleyişindeki aksaklıklar ve bireylerin bu sistemler içindeki davranışlarıyla şekillenir. Özellikle devlet kurumlarının hantal yapısı, bireyleri etik dışı davranışlara yönlendirir; bu süreç, insan doğasının pragmatik çıkarlar peşinde koşarken ahlaki

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nokta ve Bir: Felsefi İlkeler Üzerine Bir Karşılaştırma

Noktanın Felsefi Anlamı Hurufilik, İslam düşüncesi içinde kendine özgü bir yer edinmiş bir akımdır ve harflerin, sayıların ve geometrik biçimlerin derin anlamlar taşıdığına inanır. Bu bağlamda, “nokta” Hurufilikte başlangıç ilkesini temsil eder. Nokta, her türlü varlığın temelini oluşturan birincil birim olarak görülür; tüm harfler, şekiller ve evrensel düzen bu noktadan

OKUMAK İÇİN TIKLA