Picasso’nun hayatını dönüştüren Katalan köyü

Picasso’nun küçük bir Katalan köyüne yaptığı gezi, eserlerinde büyük bir değişime neden olmuştu.

Ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso 1906’da Pirene Dağları’nda eski bir Katalan köyünü, Gosol’u gezmeye gitmişti. Kaçakçılarıyla ünlü bu “muhteşem” dağ köyünü bir arkadaşı tavsiye etmişti ona. Yanında kendisine modellik yapan kızıl saçlı sevgilisi Fernande Olivier de vardı. Gosol’dan önce Barcelona’da iki hafta kalmış, eski arkadaşlarını görmüştü Picasso.

Köy yolunun son kısımlarını katır üzerinde geçmeleri gerekmişti. Yazı köyde geçirip bol bol resim yapmayı ve buradaki sade yaşantının tadını çıkarmayı planlıyordu Picasso.

Sanat tarihçileri, Paris’teki dedikoducu ve çekişmeli sanat dünyasının ardından Gosol’da geçirdiği günlerin Picasso’nun eserlerinde köklü bir değişikliğe neden olduğuna inanıyor.

Picasso o zamana kadar yenilikçi sanatın merkezi olarak görülen Paris’te başarıya ve üne kavuşmuştu zaten. 1901’de Paris’te açtığı ilk sergisi olumlu tepki getirmişti. Fakat onun yoksulluk, yalnızlık, hüzün gibi konuları ele aldığı Mavi Dönemi ile daha sonraki iyimser eserlere imza attığı Pembe Dönemi hala Sembolizm gibi 19. yüzyıl sanat hareketlerinden esinlenmişti.

Fakat Gosol’a geldiğinde Picasso’nun resmi yeni ve çok daha orijinal bir yöne, daha sert ama sade, daha tuhaf ama evrensel bir yöne evriliyordu. Gosol’da kaldığı 10 haftada Picasso bu değişimi hissetmiş ve 7 büyük, 10’dan fazla orta boy resim, sayısız çizim, yağlı boya, guaj ve oyma eser üretmişti.

Kurukafalar ve kaçakçılar
Ondaki bu dönüşüm ve heyecanı hızlandıran etkenler neydi peki?
Buradaki eserlerin çoğunda sevgilisini model olarak kullanması 24 yaşındaki ressamın yoğun duygular yaşadığını gösteriyor.

Ayrıca kaldıkları küçük otelin sahibi eski kaçakçı Josep Fondevila ile arkadaş olmuştu. Kafasını kazıtan bu adamın bembeyaz dişlerine hayrandı Picasso. 1972’de yaptığı kurukafaya benzer otoportresinde ondan izler bulmak mümkündür.

Fakat Picasso, resme yaklaşımını değiştiren başka bir şeyle daha karşılaşmıştı Gosol’da. Buradaki kilisede 12. Yüzyıl’dan kalma çok renkli bir ahşap Meryem Ana ikonu vardı. Beyaz yüzünde keskin bir ifade, boyalı kocaman gözleri vardı.

Romanesk sanatın etkisi
Bugün Barcelona’daki Katalonya Sanat Müzesi’nde (MNAC) sergilenen bu heykel Katalan Romanesk sanatının iyi örneklerinden biridir. Müzede Romanesk Picasso adıyla onun 40 eseri sergilenmekte ve bunlara 11-13. Yüzyıllarda Pireneler’deki kiliselerde bulunan Romanesk eserler eşlik etmekte ve Picasso’nun eserleri ile onlar arasındaki benzerliğe dikkat çekilmektedir. Örneğin Gosol’daki Meryem Ana heykeli ile Picasso’nun 1906 tarihli Somunlu Kadın resmi arasında çarpıcı bir benzerlik vardır.

Sanat tarihçileri, Kübizmi buluncaya kadar Romanesk sanatın Picasso üzerinde etkili olduğunu dile getirse de buna Afrika motifleri, İber yarımadasındaki arkaik heykeller ve Cezanne’ın etkisi kadar önem atfetmezler.

Fakat MNAC müdürü Pepe Serra, serginin Picasso ile Katalan Romanesk sanat arasındaki güçlü bağı gösterdiğini söylüyor. Serra’ya göre, Picasso’yu çeken şey bu sanatın “sadeliği” idi. “Orada perspektif kullanılmaz, yüzler çok şematiktir ve bu Picasso’ya cazip gelmiştir. Ayrıca göz, ateş, balık gibi sembollerle doludur ve bunlar bir şeyleri temsil eder.”

“Biçimsel etkinin yanı sıra tematik bağlantı da vardır. Şiddet, parçalanmış bedenler, kafatasları, çarmıhlar, ölümün varlığı gibi.”

İlkele ilgi
Londra’daki National Portrait Gallery’de devam eden Picasso Portreleri sergisinin küratörü ve Edinburgh Üniversitesi’nde sanat tarihi fahri profesörü Elizabeth Cowling de aynı fikirde. Romanesk sanatın Picasso’yu çeken en önemli özelliklerinin “stilizasyon, yoğunluk ve şiddet, natüralist estetik kaygılar taşımama hali” olduğunu söylüyor.

Cowling de Picasso’nun Gosol’da kalışının sanatı üzerinde önemli etkisi olduğunu düşünüyor. Onun Romanesk sanattan etkilenmesini ilkelciliğe ilgisine bağlıyor. “İlkelciler ‘ilkel’in Rönesans ve sonrası gelişkin Batı sanatından çok daha otantik ve saf olduğuna inanıyor. Merkezinde bir anti-natüralizm ve anti-akademizm vardır. O dönem ‘kurallara uygun’ görülen her şeyi ilkelciler reddediyordu.”

Başka bir deyişle Romanesk, Batı sanatının geleneklerini parçalayıp yeniden birleştirmeye çalışan Picasso’ya açığa vurucu bir model sunmuştu. Cowling’in dediği gibi, “Esin kaynağı bakımından Picasso hiç pasif olmadı; yeni keşifler ona heyecan verdi; ama yeni bir kaynağa ilgi duyması, onun o an üzerinde çalıştığı eserle bir bağının olduğunu hissetmesinden kaynaklanıyordu.”

Alastair Sooke
BBC Culture, 23.01.2017

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir