Radikal İhtiyaçlarımız ?

David Cooper’ın “Deliliğin Dili” adlı eserinde “Radikal İhtiyaçlar” kavramı, kapitalist toplumun bireye dayattığı sahte ve normalleştirici ihtiyaçlara karşı, kişinin otantik benliğini ve özerkliğini yeniden keşfetmesi sürecini ifade eder. Bu kavram, basit bir arzu veya eksiklikten öte, toplumsal dönüşümle iç içe geçmiş, devrimci ve bütünleştirici bir talepler dizisidir.

Radikal İhtiyaçların Kökeni ve Tanımı

Cooper, günümüz burjuva toplumunda “ihtiyaçlar teknolojisi”nin geliştiğini savunur. Bu teknoloji, ekonomistler, sosyologlar, psikologlar, psikiyatristler, eğitimciler ve şehir plancıları gibi “uzmanlar” aracılığıyla insanların “sahip olduğu” iddia edilen ihtiyaçları icat eder ve sonra bu ihtiyaçları “karşılayan” konumuna gelir. Cooper’a göre, bilimsel teknisyenler, ancak faaliyetlerinin toplumsal sonuçlarının yansıtıcı bir şekilde farkına vardıklarında, yani eylemlerinden sorumlu insan varlıkları haline geldiklerinde “aydın” olurlar. Kapitalist toplumda, “başarılı olmak” ve “ekonomik olarak bağımsız olmak” gibi ahlaki bir zorunluluk vardır; eğer kişi buna uymazsa suçluluk duymalıdır. Ancak radikal özerklik, bu suçluluk üreten süreci reddeder ve gerçeği söyleyerek sisteme karşı çıkar.

Radikal ihtiyaçlar, hem felsefi bir sorgulamayı hem de devrimci bir ahlak anlayışını içerir. Cooper, devrimci ahlakın, “ezilme bilincinin aldığı biçim” olarak tanımladığı “nefretin yeniden keşfi”ne dayandığını belirtir. Bu nefret, belirli bir kişiye değil, “prensipte kimse olmayan sisteme” yöneliktir. Karl Marx ve Nietzsche gibi düşünürler, bu devrimci ahlakın kaynakları olarak gösterilir. Marx, parayı ve değişim değerini, yani normalleşmenin fakirleşmesini nasıl nefret edeceğini öğretirken, Nietzsche, bireyin “güç istenci” aracılığıyla kendi değerlerini sisteme (Yahudi-Hristiyan sistemine) karşı seçmesini ve böylece kendi “ecce homo”sunu ilan etmesini vurgular. Cooper, Marksistlerin, şizofreniklerin veya anti-psikiyatristlerin birer “kimlik-nesnesi” olarak var olmadığını, ancak kapitalistlerin, psikologların ve psikiyatristlerin hala var olduğunu, Marksist analizin ise “topluma nasıl dahil olduğumuzu anlamak için vazgeçilmez bir metodolojik araç” olduğunu belirtir.

Cooper, radikal ihtiyaçları tanımlamak için “anti-tanımlar” ve “anti-sınıflandırmalar” kavramlarını kullanır. Bu yaklaşım, sabit bir varlığı kutulara hapsedip hiyerarşilerde sınıflandırmak yerine, onu hareketli bir gerçekliğe açmayı amaçlar. İhtiyaçların “birincil” (zorunlu) ve “ikincil” (arzu edilebilir) olarak sınıflandırılmasını reddeder, zira ileri kapitalist toplumlarda ikincil olarak görülen ihtiyaçların da hava gibi yaşamsal olduğunu belirtir.

İki Temel İhtiyaç Kategorisi

Cooper, ihtiyaçları iki ana kategoriye ayırır:

  1. Sahip Olma İhtiyaçları (Niceliksel, Normalleşme Mantığı):
    • Bunlar, doğaya ve toplumun oluşumuna bağlı, niceliksel, süreç ve pasiflik ifade eden ihtiyaçlardır. Eksiklik olarak sunulan ihtiyaçlar, “orada olmayan şeye sahip olmama” biçiminde ifade edilir.
    • Örnekler arasında yiyecek, barınak, sıcaklık, bedensel enerjinin sürdürülmesiyle ilgili zevkler ve fizyolojik boşaltımlar (dışkılama, idrar yapma, terleme, kusma, detoksifikasyon) yer alır.
    • Cooper, “ne yediğimizsek oyuz” eski Alman atasözünü aşarak, “yediğimiz şeyler tarafından yendiğimizi” vurgular. Eğitim, kitle iletişim araçları ve profesyonel psikolojinin bireyi “sersemleştirme” sürecini “cuculization” olarak adlandırır, bunun kişinin içsel gerçekliğinden kopmasına yol açtığını belirtir.
  2. Farklı Olmak İçin Harekete Geçme İhtiyaçları (Radikal İhtiyaçlar, Niteliksel, Özerklik Mantığı):
    • Bu ihtiyaçlar, dayatılan varoluş biçimlerinin ortadan kaldırılmasıyla niteliksel bir değişim ve sürekli bir devrimi içerir.
    • Temeli maddidir ve motivasyonu, bireyin tüm topluma karşı bilincini ele geçirmesidir.
    • Bu, inisiyatif alma, yeni bir şeye başlama, dışsal toplumsal dünyada değişim yaratırken aynı zamanda kişisel dönüşüm yaşama ve güvenlik kaynakları aramayan spontane ifade biçimleri bulma ihtiyacıdır. Bu düzeyde, bize dayatılan yabancılaşmış varoluş biçimlerinin iptali söz konusudur.

Radikal ihtiyaçların temel tezahürleri şunlardır:

  • Orgazmik Cinsellik: Orgazm, yabancılaşmış deneyimlerin “zihnin iptali” anıdır. Orgazm anında “arzu, içgüdü, tutku, aşk” yoktur; tek bir kişi bile kalmaz ve deneyimin kendisi boşaltılır. Orgazm, “hiçliktir” ama “hiçbir yer” değildir, o “varoluştur” ve kişisel ile makro-politik bilinci birbirine bağlayan yabancılaşmış benlik yapılarının ortadan kaldırılmasının anahtarıdır. Cooper, prokreasyonel cinselliğin (üreme amaçlı), kapitalist sistemin çalışma saatleri ve kâr odaklı zaman anlayışı tarafından bastırıldığını ve orgazmın ancak “burjuva zamanının” yıkılmasıyla mümkün olduğunu savunur. Orgazm, rutinleşmiş bedensel mekanizmaların ötesinde, kişinin bir başkasının varlığında eski zihninden yeni bir zihne doğru yenilenme hareketidir. Orgazmik cinsellik, sistemi destekleyen sınırlayıcı aile yapısının sonunu ve “kardeşler” arasında gerçek bir “aile”nin oluşumunu temsil eder. Cooper, cinsel sapkınlıkların var olmadığını, çünkü güvene ve orgazma yol açan hiçbir şeyin sapkın olamayacağını belirtir; sadece sadizm ve mazoşizmin, bedensel hasara yol açacak noktaya gelindiğinde, kapitalist sistemin bir ürünü olan cinsel olmayan teslimiyet ve baskı ilişkileri olduğunu ifade eder.
  • Delilik: Delilik, “kendi içsel bütünlüğünden kopuk bir şekilde yaşamaya” karşı bir başkaldırı ve “özerkleşme” yolunda bir harekettir. Bu, kişisel bir kriz olarak değil, kişinin kendisini yenilemesi, takıntılı kuralları yıkması ve daha eksiksiz bir dünyaya geri dönüş vaadini içeren bir “yıkım” olarak görülür. Delilik, toplumsal normalleşmeye karşı bir isyan, hatta “hem iç hem de dış dünyaların ampirik bir keşif modu” olarak kabul edilir. Normalleşmiş dil ve davranışların içsel gerçekliğin bastırılmasına yol açtığını belirten Cooper, “delilik dili”nin sistematik düşünceyi parçaladığını ifade eder.
  • Ölümün Yeniden Mülk Edinilmesi: İnsanın kendi ölümünün bilincini üstlenmesi radikal bir ihtiyaçtır. İnsanların ölümden duydukları korku, büyük ölçüde ölme yetersizliğinden kaynaklanır, çünkü moleküler ve atom altı düzeyde, her bir elektronun yörüngesindeki en küçük sapmada bile, bedenlerimizden dünyada bir şeyler kalır. Ölümden duyulan bu korku, özel mülkiyet mekanizmaları, miras, şiddet, cinayet ve intihar aracılığıyla inkar edilir. Bu, kişinin kendi bireysel ölümünü gerçek anlamda sahiplenmesi, yani “ölümü dehşetten arındırma” ihtiyacını ifade eder.
  • Sessizliklerin Oluşumu / Zorunlu Olmayan Konuşma: Cooper, insanların hayatlarında çok az şey söylemeye ihtiyaç duyduğunu ve “mükemmel sessizliklerin” oluşumunun “niteliksel bir çalışma” olduğunu savunur. Bu sessizlikler, dünyayı nasıl yaşadığımızı radikal bir şekilde değiştirir. Bu, “dayatmacı olmayan bir iletişim” ve insanlar arasında talepkar olmayan bir “komünyon” anlamına gelir.
  • Dönüştürücü Yaratıcı Oyun ve Yabancılaşmamış Emekte Oyun ve İşin Birleşmesi: Bu, pasif fizyolojik süreçlerin aktif olarak deneyimlenmesi ve kas egzersizinden yaratıcı dönüşüme geçişi ifade eder.

Radikal İhtiyaçların Toplumsal ve Politik Boyutu

Radikal ihtiyaçlar, kapitalist toplumun mevcut yapılarına meydan okur. Cooper, şunları vurgular:

  • Psikiyatrinin Eleştirisi: Psikiyatrinin, bireyleri “normalleştirmek” ve “insan olmaktan çıkarmak” için kullanılan bir “psiko-teknoloji” olduğunu iddia eder. Psikiyatri ve diğer “insan bilimleri”nin, iktidardaki sınıfın tanımladığı normalleşmeyi pekiştirdiğini ve ihtiyaçları tanımak yerine dayattığını belirtir. “Şizofreni” gibi teşhislerin, aslında kapitalist sistemin bireyler üzerindeki baskısının bir sonucu olduğunu ve deliliğin toplumsal normalleşmeye karşı bir direniş olduğunu ileri sürer.
  • Ailecilik Karşıtlığı: Kapitalist toplumlarda “ailecilik” ideolojisinin, çocukları ucuz işgücü, işsiz nüfus veya psikiyatrik kurbanlar olarak yetiştirmek için kullanıldığını belirtir. Aile, aynı zamanda toplumsal baskının temel aracılarından biridir. Anti-psikiyatri ve radikal ihtiyaçlar, “aile modelinden” ve onun dayattığı suçluluktan kurtulmayı amaçlar.
  • Yabancılaşma ve Özerklik: Yabancılaşma, “insan alanındaki orijinal bir birliğin parçalanmasıdır” ve bireylerin eylemlerinin kendilerine karşı dönmesiyle ortaya çıkar. Radikal ihtiyaçlar, bu yabancılaşmış varoluşu reddetme ve özerkliği ele geçirme yoludur. Özerklik, kişinin kendi sorumluluğunu üstlenmesi, geçmişten gelen dayatılmış sesler yerine “kendi sesiyle cevap vermesi” anlamına gelir.
  • Devrimci Değişim: Radikal ihtiyaçların karşılanması, siyasi devrimle (altyapısal değişiklikler) sosyal devrimin (yaşam biçimindeki köklü değişimler) birleşmesini gerektirir. Bu, yalnızca kapitalist sistemin yıkılması değil, aynı zamanda toplumsal baskının her biçimine karşı sürekli bir mücadele demektir.

Sonuç olarak, Cooper’ın radikal ihtiyaçlar kavramı, bireyin içsel özgürlüğünü ve otantikliğini yeniden kazanması için toplumsal ve siyasi bir uyanışı tetiklemeyi amaçlar. Bu uyanış, mevcut sistemin dayattığı sahte ihtiyaçları, normalleşmeyi ve yabancılaşmayı reddederek, kişinin kendi gerçek arzu ve potansiyellerini ifade etmesini sağlar.