Robinson Crusoe ve Karl Marx

Robinson Crusoe

Rousseau’nun mesajı kendisine pek çok dinleyici bulmuş­tur. Dessau’daki Philanthropinum’un [uygulamalı konuları öğreten bir okul] başı olan Johann Heinrich Campe, Rousseau’nun Emile’de dile getirdiği itirazları da hesaba katarak Nouveau Robinson’u [Yeni Robinson] yarattı; Defoe’nun hikâyesinin sadece ıssız ada kısmı aktarılmıştı; hatta, gemi enkazından alınan alet edavattan da vazge­çilmişti.

Masalın gözden geçirilmiş bu hali, asıl kitaba kıyaslandığında, bizi iyice safdil yerine koyar, en azından bir Philanthropium’da doğacak kadar şanslı değilsek; fakat Campe’nin versiyonu çok satmıştır ve zamanında, kıta Avrupa’sında Defoe’nun kitabını neredeyse geçiyordu.
Ardından başka taklitler de çıktı. En başta, Bernli filozof Johann Rudolf Wyss’in yazdığı ve 1812-27 yıllarında yayımlanan İsviçreli Robinson Ailesi geliyordu. Bu iki Robinson Crusoe versiyonu, iktisatçılar da dahil pek çok okuyucu için model olmuştu; iktisatçılar, Campe’nin Nouveau Robinson metninden örnekler veriyor ve bunu asıl kitap yerine koyuyorlardı. Karl Marx, böylesi bir cahilliğe alaycı bir tavırla saldırmıştır. Robinson Crusoe’yu ve Defoe’nun diğer eserlerini İngilizce asıllarından okumuştu; dolayısıyla Campe’in ve başka yazarların hatalı Robinson Crusoe versiyonlarını temel alan iktisatçı­lara aldanmamıştı.

Marx’m Robinson Crusoe hakkındaki ilk yorumları, iki erken dönem eserinde boy göstermiştir; bir tanesi Felsefenin Sefaleti, öbürüyse yakın geçmişte yayımlanmış Grundrisse adlı elyazmasıdır. Felsefenin Sefaleti’nde Marx, Crusoe’ya sadece kendisi için üreten ve dolayısıyla üretim sürecinin gerçek temsilcisi olmayan bir münzevi diye yüklenir; Marx’a göre üretim süreci esasen toplumsal bir olgudur. Grundrisse’de konuyu daha uzun ele alır ve şunu söyler: “Smith’in ve Ricardo’nun bahsettiği yalıtılmış avcı ve balıkçılar”, Defoe’nun asıl Crusoe’suna değil, “on sekizinci yüzyıldaki Robinson Crusoe hikâyelerinin [Robinsonaden] hayal gücünden yoksun kibrine” aittir.

Dolayısıyla, Marx’a göre, meslekten iktisatçıların “Robinsonaden”i yanıltıcıdır, fakat Defoe’nun asıl romanı öyle değildir. Prawer’in dediği gibi, “Marx’m gerçekten saldırdığı şey, kitabın kendisi değil, Robinson Crusoe mitidir.” Bu durum, Marx’in Crusoe hakkındaki en ayrıntılı yorumlarında açıkça ve tamamen savunulur; bu yorumları, Kapital’in birinci cildinde yer alıyor. Bir kısmı şöyle:

Politik iktisatçılar Robinson Crusoe hikâyelerine bayılır; diyelim ki Robinson bizim huzurumuzda, adasında beliriyor… ve orada karşılaması gereken kimi ihtiyaçları var; dolayısıyla çeşit çeşit faydalı işler yapmak zorunda; örneğin alet ve mobilya imal etmek, keçi evcilleştirmek balık tutmak, avlanmak vesaire gibi. Ettiği duaları falan hesaba katmıyoruz, çünkü Robinson’umuz dua etmekten zevk alıyor ve bunu bir tür dinlenme etkinliği olarak gö­rüyor. Kendi üretim işlevinin değerine rağmen Robinson, doğası ne olursa olsun emeğinin, tek ve aynı Robinson’un etkinliği olduğunu, dolayısıyla da emeğinin, insan emeğinin farklı kiplerinden ibaret olduğunu biliyor… Arkada­şımız Robinson… gemi enkazından saat, defter, kalem ve mürekkep kurtarmıştır, böylece safkan bir İngiliz olarak, kendisi hakkında defter tutmaya başlar. Envanterinde, kendisine ait faydalı nesnelerin, bunların üretimi için gerekli olan işlemlerin, ve (son olarak) farklı ürünlerin belirli miktarlarının ona mal olacağı emek-zamanın listesi var. Robinson ve kendi kendine yarattığı servetini teşkil eden nesneler arasındaki ilişkilerin hepsi öyle basit ve açıkça
ortada ki bunları hiçbir özel çaba sarfetmeksizin anlamak mümkün… Ancak, tüm bu ilişkiler, değerin belirlenmesi
için yaşamsal öneme sahip her şeyi içerir.”

Crusoe’nun saati var mıydı belki tam hatırlamayabiliriz; Crusoe’nun hesaplarının yöntemsel doğası, Marx’ın betimlediği gibi miydi belki emin olamayız; fakat Marx’a göre Crusoe’nun emek-değer kuramının asıl meselesine emsal teşkil ettiği su götürmez. Ayrıca Marx, toplumsal bir grubun varlığında kuramla ilgili eşdeğer bir örnek de verir:
“Robinson Crusoe’nun emeğinin tüm özellikleri burada yinelenir, fakat bunların bireysel değil toplumsal olması önemli bir farktır.”

Kendisinden önce Rousseau’nun (ayrıca Campe ve Wyss’in) yaptığı gibi Marx da Robinson Crusoe’yu bir mite dönüştürmüştür. Hem Marx hem de Rousseau, Crusoe’nun adada bulunduğu şartlarda temel ve neredeyse ilksel bir durum görmüş, bu durumu da kendi ya­şam felsefelerinin ışığında yorumlamışlardır. Dahası, hem Marx hem de Rousseau, Crusoe mitinin uluslararası bir nitelik kazanmasına katkıda bulunmuştur. Defoe’nun ya­rattığı asıl karakterin pek çok vasfı, bilhassa İngiliz kişili­ğine uygundu (yukarda alıntıladığım pasajda bunu Marx da kabul ediyor). İsviçreli-Fransız Rousseau, Alman Marx, ki İsviçreli Wyss ve Almanca konuşan Campe’den bahsetmeye gerek bile yok, temel hikâyeye farklı bakış açıları kazandırmışlardı.

Rousseau, Robinson Crusoe’yu yanlış sebeplerle övmüş, en azından Defoe’nun kafasında olmayan sebeplere dayanarak methetmişti diyebiliriz; o, romantizmle ilgili kendi kavramlarını ve genel olarak doğayı öne çıkarmıştı. Marx ise kendi farklı bakış açısıyla Crusoe’yu öne çıkarmıştı; onun bakış açısı da Defoe’nunkiyle uyumlu değildir. Fakat hem Rousseau hem de Marx, XIX. yüzyılda Crusoe’nun mitsel bir şahsiyet olarak gördüğü ilginin sürmesinde önemli roller oynamışlardır. Romantik yalnızlık revaçtaydı; doğal dünya, bu tür bir yalnızlık için çok uygun ortamdı; bireyin kendi özgür denetiminde çalışması erdemi yerleşik bir ideal haline gelmişti. Crusoe’nun farklı, aslında çoğu zaman çelişen ideolojik amaçlarla sahiplenilmesi, XIX. ve XX. yüzyıllarda Crusoe mitinin ve genel olarak modern bireycilik mitinin alacağı biçime katkıda bulunmuştur.

IAN WATT

Modern Bireyciliğin Mitleri
Faust, Don Quijote, Don Juan, Robinson Crusoe
Çeviren: Mehmet Doğan
Yayıncı: Boğaziçi Üniversitesi
04 / 2014

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir