Rus Tarihini Başlatan O İthal Kabadayı Rurik
Yazan: Jungish
İnsanın şu fani dünyada görüp de hayret etmeyeceği pek az şey vardır. Lakin bazı hadiseler var ki, “Bu kadar da olur mu?” diye insanın aklını tırmalayıp durur. Geçen gün elime o kuzeyin ayazıyla meşhur, votkasıyla nam salmış Rus milletinin tarihinin nasıl başladığına dair bir ecnebi yazısı geçti. Okudukça kah güldüm, kah “Vah benim sersem insanoğlu!” diye hayıflandım.
Meğer o koca Rus Devleti’ni kuran adam, bir Rus bile değilmiş! Dışarıdan, parayla tutulmuş, ithal malı bir kabadayıymış! Gelin size bu Rurik denilen Viking’in, bir memleketi nasıl “teslim aldığının” o tuhaf hikâyesini bir anlatayım.
Her Kafadan Bir Ses Çıkan Mahalle: Slavların Perişan Hali
Şimdi efendim, tasavvur edin ki bizim Balat gibi, içinde her cinsten, her meşrepten insanın yaşadığı, lakin bir türlü geçinemediği, karmakarışık bir diyar var. Slav denilen bu ahalinin her kabilesi, ayrı bir dükkân, ayrı bir tezgâh açmış. Biri ötekinin müşterisine göz diker, diğeri berikinin malına hile karıştırır… Bir kan davasıdır, bir gürültüdür gidiyor. Ne kanun var, ne nizam. Gücü gücü yetene!
Mahalle o hale gelmiş ki, esnaf birbirine girmiş, çocuklar sokağa çıkamaz olmuş, her gün yeni bir kavga, yeni bir arbede… En sonunda bu Slav kabilelerinin aklı başında olanları bir araya gelip demişler ki: “Yahu biz bu işi beceremiyoruz. Bizden adam olmaz. Birbirimizin gözünü oymaktan memleketi idare edemiyoruz. En iyisi dışarıdan, şöyle dişli, şöyle insafsız, şöyle nizam bilen birini getirelim de, başımıza ‘Müdür’ diye oturtalım. O ne derse o olsun!”
Bu ne akıl, bu ne mantık efendim! Kendi evinin idaresini, hiç tanımadığı, dilini bile bilmediği bir yabancıya teslim etmek! Kendi aralarından birini seçmek varken, git İskandinavya’nın o buz gibi fiyortlarından, o yağmacı, o balta sallayan Vikinglerden medet um! Akıl alacak iş değil!
Rurik Bey ve Tayfası Sahneye Çıkar
İşte bu davet üzerine, Rurik isminde, o zamanlar “Varangian” denilen bu Viking güruhundan bir reisin yıldızı parlamış. Rurik, iki kardeşi ve kalabalık tayfasıyla atlamış gemilere, “Madem bizi çağırdınız, biz de geliriz!” diye çıkagelmiş.
Bu adamlar öyle felsefeden, kitaptan anlayan tipler değil ha! Bunların bildiği tek kanun, baltanın keskin tarafı! Gelmişler, Novgorod denilen o büyük köye, pardon, şehre kurulmuşlar. Slavlar bakmışlar ki, bu gelenler kendileri gibi laftan anlamıyor; hak, hukuk deyince baltayı gösteriyorlar. Disiplin desen demir gibi, nizam desen askeriye… Mahalledeki o her kafadan bir ses çıkan curcuna bıçak gibi kesilmiş. Herkes hizaya gelmiş, vergiler tıkır tıkır toplanmaya, kavga edenler falakaya yatırılmaya başlanmış.
Bizim Slavlar ilk başta, “Oh be, ne güzel, huzur geldi!” diye sevinmişler. Lakin bir de bakmışlar ki, o “Müdür” diye getirdikleri adam, sadece dükkânların değil, bütün mahallenin tapusunu üstüne geçirivermiş! Kendisi olmuş size Prens, tayfası olmuş bey, paşa… O eski kabile reisleri de Rurik’in yanında çırak kalmışlar.
Velhasıl Kelam: Davetsiz Misafir Ev Sahibi Olunca…
İşte o koca Rus hanedanlığı, o Kremlin Sarayları’nda oturan Çarlar, hep bu ithal malı Viking Rurik’in torunlarıdır. Adamlar, bir kavgayı ayırmaya geldikleri yerden, koca bir imparatorluk çıkarmışlar!
Bu kıssadan çıkan hisse de şudur azizim: Eğer kendi evinin içindeki düzeni sağlayamazsan, kendi arandaki anlaşmazlıkları çözemezsen, bir gün gelir, hiç tanımadığın bir yabancıya “Gel de bize bir çeki düzen ver” diye yalvarırsın. O yabancı gelir, düzeni sağlar sağlamasına… Lakin o saatten sonra o evin sahibi artık sen olmazsın. O, senin yatağında yatar, senin ekmeğini yer, bir de üstüne sana emir verir.
Demem o ki, nizam iyidir, düzen hoştur. Lakin en iyisi, insanın kendi evinin nizamını, elin baltalı yabancısına muhtaç kalmadan, kendi aklıyla, kendi irfanıyla kurmasıdır. Yoksa tarihin cilvesine bakın ki, bir avuç Slav’ın beceriksizliği, bir Viking yağmacısını koca bir milletin “kurucu atası” yapıvermiş! Hayret ki ne hayret!



