Rüya Avcısının İfadesi: Modern Akıl, Freud’un Penceresine Neden Gizlice Tırmanıyor?

O Kibirden Kör Olanlar! Bilim, Ne Zaman Utanıp “Dede Doğru Söyledi” Diyecektir?

Yazar: Jungish

(Koltuğun Tozu Alındı: O Bilinçdışı, Hiçbir Zaman Sessiz Kalmadı Ki!)


Aziz Okuyucularım, Ey Rüya Görüp de Manasını Şaşıranlar!

Şimdi size, bizim o kibirli, aceleci, Batılı mektepli akıldan çıkan büyük bir utancı anlatacağım. Yıllarca Freud‘a burun kıvırdılar; “Efendim, o koca üstat bilimsel değilmiş, kuramları çok eskimiş, kanıt yok!” dediler. Sanki insan ruhunu tek bir deneyle, bir formülle çözeceklerini sandılar!

Lakin gelin görün ki, o parlak, yeni nesil bilim, nihayet o koca fMRI makineleriyle (beyin tomografisi) uykuya dalınca, gördükleri manzarada Freud’un eski, tozlu koltuğu belirdi!

I. Bilinçdışının Pazarlığı: İstek mi, Sansür mü?

Freud’un tezi basitti: Rüya, gerçekleşmemiş bir isteğin (wish fulfillment) tatminidir. Ama bu istek, o katı, ahlakçı bilinç (Süperego) tarafından sansürlenir ve kılıktan kılığa girer (açık rüya [manifest content] ve gizli anlam [latent content]).

  1. Modern Onay: O mektepli âlimler, yıllarca bu fikre güldüler. Oysa şimdi, o yeni nesil makinelerle bakıyorlar ki: Rüya sırasında beynin mantıktan, eleştiriden ve ahlaktan sorumlu kısmı (Prefrontal Korteks) sanki uykuya yatıyor!
  2. Ruhun Şımarıklığı: Bu ne demektir? Demektir ki, gece olunca o otoriter Süperego susturuluyor! O zaman, o ayıp, bastırılmış, yasaklanmış istekler (bilinçdışı), hemen sahneye fırlıyor! Tıpkı, bizim o uslu Hüsnü Bey’in, karısı uyuduktan sonra kahvede ettiği küfürler gibi. Sadece rüyalarda, bu istekler sansürden kaçmak için tuhaf simgelerle (yılanlar, kuleler) kılık değiştiriyor.
  3. İroni: İşte ironi burada! Bilim, sansür mekanizmasını ve bilinçdışının gizlenmiş arzusunu reddedeceğine, biyolojik olarak ispatlamış oluyor! Freud, bunu koltuğunda oturarak, sadece gözlemlemişti.

II. Uyananların Laneti: Eski Meseleler

Yine Freud, rüyanın geçmiş travmalarımızla ve çözülmemiş duygusal yaralarımızla uğraştığını söyler.

  1. Duygusal İşleme: Yeni sinir bilimi (neuroscience) bu konuda da Freud’a hak veriyor: Rüyalar, beynin duygusal anıları ve yoğun yükleri işlediği, onları daha az yoğun hale getirmeye çalıştığı bir tür gece terapisi gibidir. Bu, hayatın o koca çelişkileriyle, o ağır yükleriyle başa çıkma çabasıdır.
  2. Gölgeyle Randevu: Rüyalar, bizim görmeyi reddettiğimiz, bastırdığımız (Gölge) yanımızı gözümüzün önüne getirir. Tıpkı, dürüst ve mükemmel zannedilen bir hanımefendinin rüyasında kaba, ahlaksız işler yapması gibi. Rüya, ona der ki: “Sadece Melek değilsin, bu karanlık da sensin!”

III. Sonuç: Tıbbın Dili ve Hayatın Kendisi

O mektepli âlimler, yıllarca psikanalizi bir kenara itip, sadece haplara ve hızlı çözümlere sarıldılar. Oysa şimdi anlıyorlar ki: Ruhun iyileşmesi, hap yutmaktan değil, rüyanın o karmaşık, gizli dilini çözmekten geçiyor.

Velhasıl: Rüya, hayatın kendisidir; öyle basit bir rastlantı veya elektriksel bir sinyalden ibaret değildir. Bilim, ne kadar ilerlerse ilerlesin, rüyaların anlamı ve bilinçdışının sonsuz gücü karşısında her zaman tevazu göstermek zorunda kalacaktır. Freud, o koltukta otururken, sadece kendi zamanını değil, bizim geleceğimizi de izliyordu.