Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Absürdün Estetiği ve Zamanın Tuzakları
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü, modernist edebiyatın saçmalık, bürokrasi ve insan varoluşunun anlamsızlıkla mücadelesi üzerine kurulu evrensel bir anlatısıdır. Roman, Kafka’nın Davası ya da Camus’nün Yabancısı gibi absürt temaları işlerken, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişin tarihsel ve kültürel kırılmalarını da alegorik bir düzlemde yansıtır. Enstitü, zamanı düzenleme iddiasıyla absürdün estetik bir tezahürü olarak işler; aynı zamanda modernitenin verimlilik ve kontrol saplantılarını eleştirir.
Modernist Edebiyatın Absürt Mirası
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, modernist edebiyatın saçmalık ve anlamsızlık temalarıyla derin bir diyalog kurar. Kafka’nın Davasında bireyin anlaşılmaz bir bürokratik sistem karşısında çaresizliği ya da Camus’nün Yabancısında insanın varoluşsal kayıtsızlığı gibi, Tanpınar’ın romanı da bireyin zaman ve düzenle olan absürt mücadelesini ele alır. Enstitü, saatleri düzenleme misyonuyla bir anlam yaratma çabası gibi görünse de, işlevsizliği ve anlamsızlığıyla bir “saçmalık estetiği” sunar. Hayri İrdal’ın anlatısı, bireyin kendi varoluşunu sorguladığı bir felsefi zeminde ilerlerken, Enstitü’nün bürokratik yapısı, modern insanın anlamsız bir düzen içinde sıkışmışlığını sembolize eder. Tanpınar, bu absürt estetiği, Osmanlı’dan modern Türkiye’ye geçişin kültürel ve ahlaki çelişkileriyle harmanlayarak yerel bir bağlama oturtur.
Görsel Sanatlarla Metaforik Akrabalık
Romanın atmosferi, görsel sanatlardaki sürrealizm ve dadaizmle güçlü bir bağ kurar. Sürrealizmin gerçekliği bozan, bilinçaltını açığa vuran yapısı, Enstitü’nün anlamsız işleyişinde yankılanır. Salvador Dali’nin Belleğin Azmi adlı eserindeki “eriyen saatler” imgesi, zamanın akışkan ve kontrol edilemez doğasını vurgular; bu, Enstitü’nün saatleri düzenleme çabasının beyhudeliğiyle çarpıcı bir paralellik taşır. Dali’nin saatleri, maddi dünyanın çözülüşünü temsil ederken, Tanpınar’ın Enstitü’sü de modernitenin zamanı sabitleme yanılsamasını alaycı bir şekilde eleştirir. Dadaizmin kurumsallaşmış düzene karşı alaycı tavrı ise, Enstitü’nün bürokratik saçmalığını hicvetmesiyle örtüşür. Roman, adeta bir sürrealist tablo gibi, gerçekle absürdün sınırlarında gezinir ve okuyucuyu zamanın metafizik bir sorgulamasına davet eder.
Bürokratik Eleştirinin Tarihsel ve Güncel Yansımaları
Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün bürokrasiye yönelik eleştirisi, yalnızca Osmanlı-Cumhuriyet geçişine değil, günümüz neoliberal düzenine de ışık tutar. Enstitü, verimlilik ve kontrol adına kurulan, ancak kendi içinde anlamsızlaşan bir sistemin sembolüdür. Modern kapitalizmin “zaman yönetimi”, “performans ölçümü” ve “optimizasyon” gibi kavramları, Enstitü’nün absürt misyonunun çağdaş bir yansımasıdır. Neoliberal düzen, bireyi sürekli üretken olmaya zorlarken, Tanpınar’ın romanı bu dayatmanın anlamsızlığını tarihsel bir perspektiften öngörür. Enstitü’nün bürokratik yapısı, bireyin özgürlüğünü kısıtlayan etik ve ahlaki bir çerçeveyi de sorgular; bu, modern insanın verimlilik adına kendi varoluşunu yabancılaştırmasıyla paraleldir.
Alegori ve Sembolizmin Katmanları
Roman, alegorik ve sembolik bir anlatı olarak, zamanın ve düzenin insan üzerindeki etkisini mitolojik bir düzlemde ele alır. Enstitü, modern Prometheus’un ateşle oynama çabasını andırır; zamanı kontrol etme iddiası, insanın tanrısal bir güç arayışıdır. Ancak bu çaba, tıpkı mitolojideki trajik kahramanlar gibi, başarısızlıkla sonuçlanır. Hayri İrdal, bu alegorinin merkezindedir; onun Enstitü’deki serüveni, bireyin kendi varoluşsal anlam arayışının bir yansımasıdır. Romanın dili, Osmanlıca ile modern Türkçe arasında salınarak, dilbilimsel bir arafta bulunmanın da sembolikliğini taşır. Bu, Türkiye’nin doğu-batı ikiliği arasında sıkışmışlığını ve modernleşme sürecinin çelişkilerini metaforik bir şekilde yansıtır.
Zamanın Absürt Tiyatrosu
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, absürdün estetiğini modernist edebiyatın, sürrealizmin ve tarihsel eleştirinin kesişiminde işleyen bir başyapıt olarak durur. Enstitü, zamanı düzenleme vaadiyle bir ütopya gibi görünse de, kendi anlamsızlığıyla distopik bir aynaya dönüşür. Tanpınar, bireyin ve toplumun moderniteyle hesaplaşmasını, metaforik, sembolik ve alegorik bir dille anlatırken; bürokrasinin, verimliliğin ve kontrolün insan ruhunu nasıl tükettiğini gözler önüne serer. Roman, Dali’nin eriyen saatleri gibi, zamanın hem sabit hem de çözülen doğasını sorgular ve okuyucuyu bu absürt tiyatronun içine çeker.



