Şems’in göz kamaştırıcı ışığında Mevlâna’nın gölgesi kayboldu

mevlana_ve_ŞemsHiç ara vermeden üç ay sürdü Celâleddin Rumi’yle Şemseddin Tebrizi’nin söyleşisi. Güz geçmiş, kış geçmiş, ilkbahar ucun ucun kendini göstermeye başlamıştı. Celâleddin’i bilen, tanıyan herkes için o ölmüş, onun suretinde bir başkası doğmuştu.

Sonraları, ozanın oğlu Veled şunları anımsayacaktır: “Birdenbire çıkıp geldi Şems ve onunla birleşti. Şems’in göz kamaştırıcı ışığında Mevlâna’nın gölgesi kayboldu… Şems’in yüzünü görmesiyle, önünde bütün gizler açıldı, her şey gün ışığı gibi ortaya çıktı. Böylece o, kimsenin görmediğini gördü, kimsenin duymadığını duydu. Ve artık onun için, yüksekle alçak bir oldu. Şems’i çağırdı ve ona dedi ki: ‘Dinle, padişahım, dervişini dinle! Evim sana lâyık değildir, ama seni gerçek bir sevgiyle sevdim ben. Kölenin elinde ne varsa ve bundan sonra ne olacaksa, hepsi efendisinindir. Bundan böyle bu ev, senin evindir!’

Mevlâna, Şems’le, onun anlatılmaz, söze kaleme sığmaz sözleriyle büyülenmişti… Onsuz şurdan şuraya adım atmıyordu. Onun yüzünü görmedi mi, gözleri nursuz kalmış gibi oluyordu. Gece gündüz ayrılmıyordu ondan. Ondan ayrı kalmaya dayanamıyordu. Onun denizinde yaşayan bir balığa dönmüştü. Şemseddin onu, hiçbir Türk’ün, Arab’ın düşünde bile göremediği bir dünyaya çağırdı… Şems ona her gün yeni bir bilginin kapısını aralıyordu. Mevlâna ondan önce de gizli bilgilere ermiş bir insandı, ama Şems’in ona kapısını araladığı bilgiler bambaşka, yepyeni bilgilerdi…”

Radi Fiş
Bir Anadolu Hümanisti, Çeviren: Mazlum Beyhan, Evrensel Basım Yayın, sayfa 207,208

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir