Sermayenin Çocuklara Karşı Savaşı: Ahlaki Cehalet ve Unutulan Fakirlik
Çocuk Hakları, Neden Seçmen Cüzdanı Olmayanların Sefaleti Oldu?
Yazar: Âkil Bîçare (Otoritenin Gözleri, Monarşi Dedikodusunu Görür de, Aç Çocuğun Gözyaşını Görmez!)
Aziz İnsanlar, Ey Vicdanın Sesini Duyamayanlar!
Şimdi size, Isaac Prilleltensky adlı o uyanık psikologun, Kanada’nın (ve aslında bütün Batı’nın) vicdanını nasıl sızlattığını anlatacağım. Mesele, öyle basit bir siyasi dert değildir; mesele, bizim ahlaki cehaletimiz ve çocuklarımızı sermayenin açgözlülüğüne nasıl kurban ettiğimizdir!
I. Ahlaki Cehalet: Görmeyi Reddetme Sanatı
Prilleltensky, en başta hepimizin, o üniversite diploması olanların bile, ahlaki ve siyasi cehaletten muzdarip olduğunu söyler. Bu cehalet, sosyal sorunların çözülemez olduğu yalanına inanmamıza neden olur.
- Gündem Saptırma Sanatı: Zenginlerin dünyası, gündemi öyle bir kurar ki, bizim aklımız asıl meselelerden şaşar. Kurumsal dünyaların ödenmemiş vergileri (euphemistically called “deferred” taxes) konuşulacağına, hükümetin çok harcadığı ve yardım alanların (fakirlerin) tembel olduğu dedikodusu yayılır.
- Misal: Bir gazetede, çocuk yoksulluğu haberinden çok, kraliyet ailesinin (monarşinin) dedikodusu yer alır. Çünkü medya, sermaye dünyasının istediği o ideolojik değeri üretir.
- Yanlış Bilinç (Personal Deficits): Egemen ideoloji, toplumsal sorunları kişisel kusurlar olarak tanımlar. “Yoksulluk mu? Zekâ düşüklüğü veya tembelliktir!” der. Bu, sistemin kendisini sorgulamaktan kaçmanın en kolay yoludur.
II. Sermaye ve Çocuk: Korunmasız Bir Sınıfın Sefaleti
Bu ahlaki cehaletin bedelini en ağır ödeyenler, çocuklarımızdır. Prilleltensky, Kanada’dan (ve Batı’dan) tüyler ürpertici rakamlar verir:
- Yoksulluk Mirası: İşsizlikteki %1’lik artışın, çocuk yoksulluğunu %1 artırdığı ispatlanmıştır. Çocuk yoksulluğu, sadece maddi bir eksiklik değil, duygusal ve davranışsal bozuklukları da beraberinde getirir. Zira çok yoksul ailelerde büyüyen çocukların neredeyse %40’ı, duygusal sorunlar yaşamaktadır.
- Yatırımın Ters Yönü: Biz, yaşlıların emeklilik fonları için yatırım yaparız (zira oy kullanırlar). Lakin çocuklar için karşılaştırılabilir bir sosyal fon yoktur, zira çocukların oy hakkı yoktur! Kimsenin sesi çıkmaz.
- Ücretsiz Sevgi, Lisanslı Balıkçılık: Balık tutmak için lisans isteriz, ama ebeveynlerin çocuklarına nasıl davranması gerektiği konusunda hiçbir standardımız yoktur. Hayvanlara ve ağaçlara karşı zulmü engellemek için reklamlar yaparız, ama çocuk istismarını durdurmak için aynı çabayı göstermeyiz. Bu, değerlerimizin ne kadar çarpık ve dengesiz olduğunun en büyük ispatıdır.
III. Değerlerin Çatışması: Hürriyet mi, Kardeşlik mi?
Prilleltensky, toplumumuzdaki değerlerin “bağlam dışı, kontrolsüz ve dengesiz” olduğunu söyler.
- Hürriyetin (Özgürlüğün) Kibri: Bizim toplumumuzda, hürriyet (özgürlük), eşitlik ve kardeşliğin üzerinde kutsallaştırılmıştır. Lakin eşitlik ve kardeşlik olmadan hürriyet, bencilliğe ve açgözlülüğe dönüşür. Bankacılar, politikacılar, popüler kültür… Hepsi “bireysel çıkarın” diğer her şeyden üstün olduğunu fısıldar.
- Paranın Gücü: Kamuoyu gündemi, ulusal lobi gruplarının (gölge kabine gibi çalışan) baskısıyla yönlendirilir. Medya, hep “savurgan sosyal programlar” ve “yetersiz yoksul insanlar” hakkında konuşur. Oysa sorun, kurumların ödemediği vergilere ve adaletsiz politikalara odaklanmalıdır.
IV. Sonuç: Ahlaki Uyanış ve Eylem Çağrısı
Bu durumun çözümü, sadece tedavi edici (reaktif) hizmetlere para harcamakta değil, istismarın ve yoksulluğun kök nedenlerini hedef alan önleyici (proaktif) stratejilere büyük yatırım yapmaktadır.
- Siyasi İrade: İsveç gibi daha cömert ülkeler, çocuk yoksulluğunu çözmüştür, zira onlar kolektif değerlere kişisel değerler kadar saygı duymaktadır.
- Cevap Verecek Olan: Bir sonraki sosyal sorunu okuduğumuzda, sormamız gereken soru şudur: “Bu kimin çıkarını temsil ediyor? Vergilerin kesilmesinden fayda sağlayanların mı, yoksa vergi kesintileri yüzünden acı çeken çocukların mı?”



