Şibolet: Sınırlarda Konuşulan Sözcükler ve Ötekileştirmenin Dili

Daha önce şibolet kavramı üzerine yazdığım yazıyı biraz daha genişletip; Türkiye’deki ötekileştirme biçimleriyle ilişkilendirmeye çalıştım.

“Şibolet” (Ibranice: שִׁבֹּלֶת), etimolojik kökeni Eski Ahit’e dayanan, başlangıçta tarımsal bir nesneyi (başak) işaret eden; fakat tarihsel bağlamda kimlik belirleme aracı olarak kullanılan bir sözcüktür. Hakimler Kitabı’nda anlatıldığı üzere, Efraimliler ile Gileatliler arasındaki çatışmada, düşmanı teşhis etmek için “şibolet” kelimesi telaffuz ettirilir. Efraimliler bu kelimeyi “sibolet” olarak söyleyemez ve böylece kimlikleri açığa çıkar. Bu bağlamda, şibolet, yalnızca bir dilsel sınav değil, hayatla ölüm arasında bir eşik halini alır (Judges 12:5–6).

Günümüzde bu kavram, kültürel çalışmalar, toplumsal dışlama teorileri ve kimlik politikaları bağlamında yeniden ele alınmaktadır. Jacques Derrida, şibolet kavramını “misafirlik” ve “ağırlanma” meseleleriyle ilişkilendirerek, bir tür sembolik pasaport olarak yorumlar: “Şibolet bir sözcük değildir, bir eşiktir.” (Derrida, Passions: “An Oblique Offering”, 1995)


Modern Şiboletler: Türkiye’de Mikro-Ayrımcılık Pratikleri

Türkiye’de şibolet benzeri pratikler, hem gündelik hayatta hem de kurumsal yapılar içinde gözlemlenebilir. Aksan, lehçe, kıyafet, sosyal medya dili, üniversite ismi ya da kullanılan teknolojik araçlar gibi detaylar, kişinin sınıfsal, etnik ya da ideolojik kimliğini ele verir hale gelmiştir. Bu pratikler;

  • İstanbul Türkçesi konuşamayan bireylerin küçümsenmesi,
  • ‘Z kuşağı dili’ ile konuşanların ciddiye alınmaması,
  • Başörtüsü takan bireylerin ya da çok ‘modern’ giyinen kadınların hızlıca kategorize edilmesi,
  • “Suriyeli”, “Roman”, “Kürt”, “Taşralı” gibi etiketlerle kimliklerin toplumsal karşılıklarının sabitlenmesi,

gibi örneklerle kendini gösterir. Bu sözel ve görsel işaretler, modern toplumun görünmez kapı bekçileri hâline gelir. Michel Foucault’nun “normların iktidarı” olarak tanımladığı bu süreçte, bireyler doğru kodları bilmedikleri için dışlanır (Foucault, 1975).


Şiboletin Psikopolitik Boyutu: Kimlik, İtaat ve Görünürlük

Şibolet, yalnızca dışlayıcı bir araç değildir; aynı zamanda itaat üretici bir teknolojidir. İnsanlar farkında olmadan bu şifreleri ezberler, içselleştirir ve kendilerini kabul görmek uğruna o dilin içinde yeniden üretirler. Byung-Chul Han’ın “şeffaflık toplumu” olarak tanımladığı yeni itaat biçimlerinde, birey özgürce itaat eder, çünkü görünür olmak istemektedir. Şibolet bu görünürlüğün anahtarı hâline gelir.

Bu nedenle, şiboletleri yalnızca teşhir etmek değil, aynı zamanda onları reddetmek gerekir. Çünkü şiboletler, sınıfsal hiyerarşileri, etnik sınırları ve kültürel tahakkümü görünmez bir düzen içinde yeniden üretir.


Sonuç: Şiboletler Yıkılmadan Eşitlik Mümkün Değil

Günümüzde sosyal medya, eğitim kurumları ve kamusal alanlar, şiboletlerin yeniden üretildiği görünmez sınırlara dönüşmüştür. Kimlikler, kelimelerle, sembollerle ve stillerle sınanmakta; “içeride” kalmak için görünmez bir kültürel akreditasyona ihtiyaç duyulmaktadır.

Halk için psikoterapi, kapsayıcı eğitim, önyargısız dil politikaları ve toplumsal bilinç çalışmaları, bu sembolik sınırları aşındırmanın yollarından yalnızca birkaçıdır. Çünkü en nihayetinde:

“Bir toplumu bölmek için düşman gerekmez. Şibolet yeterlidir.”


Kaynakça

  • Derrida, J. (1995). Passions: “An Oblique Offering”. Stanford University Press.
  • Foucault, M. (1975). Discipline and Punish: The Birth of the Prison. Vintage.
  • Han, B.-C. (2012). Şeffaflık Toplumu. (Çev. K. Süsel). Ayrıntı Yayınları.
  • Judges 12:5–6, The Hebrew Bible / Tanakh
  • Butler, J. (2004). Undoing Gender. Routledge.