Sürpriz Okur – Semra Güney Eren
Yaz tatilinde bir arkadaş grubuyla, ülkenin belki de en sıcak yerine, serinlemeye gittik. Şu deniz tatili kadar saçma, kısır, anlamsız kaç eylem sayabilirsiniz bana? Öyle çok sevilir ki deniz tatili,sevmeyen de seviyor numarası yapmaya mahkum edilir. Sabah kahvaltı yapar, güneşin en dik geldiği saate kadar kar etmeye çalışırcasına yüzersin, öğle yemeğine gider, yorgun düşer uyursun, akşam dört gibi denize gidip güneşi uğurlayana kadar zavallı kolların seni su üzerinde tutmaya çalışır sonra kıçı yanmış tazı gibi yemeğe koşarsın.Yemekte kızarmış, bronzlaşmaya uğraşan tenini sergileyecek kıyafetler giymeye,tüm gün yorulan bedenini şarj etmeye çalışırsın, gece amaçsızca tepinirsin ve yatağına yığılırsın en sonunda? Utanmadan bunun adına da tatil dersin.
Her neyse, arkadaşlardan biri, bu birbirinin aynı günlerin kaderini bozmak ister gibi gittiğimiz yerdeki eski bir arkadaşından ve onu ziyaret etmek istediğinden söz etti. Söz konusu kişi, köyde yaşıyor, hayvancılıkla uğraşıyordu, ziyaret kimseye cazip gelmedi, öyle ya araba modelinden başka hiçbir şeyi ilgi çekici bulmayan arkadaşlarım bu dağlı köylüyü ne yapacaktı ? Deniz ve onun getirdiği her türlü kısır döngüden sıkılan ben, ?Gidelim.?dedim, ?Köyleri severim ben, köy havası alırız biraz??
Kahvaltıdan sonra arkadaşım ve ben düştük yola, ne güzeldi uzaklaşmak, ne çok sıkılmıştım ben şu yalan tatilden,denizi de güneşi de sevmiyordum,deniz ve güneş sadece kitapla birleşince anlam kazanıyordu benim için,oysaki her kitap okuma girişimim ?Bari burada kitap okuma.? ?Vay entel! Sahilde bile okuyor.? ?Kitap okuyacaktın madem kütüphaneye gitseydin.? gibi aptal yorumlarla başarısızlıkla sonuçlanıyordu.
Yol ne kadar güzeldi.Gitmek,neresi olursa olsun gitmek ne güzeldi,hislerimi dile getirseydim arkadaşım ?Yine şairliğin tuttu.? derdi.Oysa hep konuşmak istiyordum ben,hep anlatmak,şairleşmek,şarkılar mırıldanmak? Yazık duyan kulak yoktu etrafımda, dört duyusu gelişmiş biri eksik kalmıştı yarenlik ettiklerimin.
Köye girmiştik.Küçük, şirin bir yerdi huzur kokuyordu,kahvehanede pinekleyen köylüler -ki oldum olası imrenmişimdir,yerlerinde olup binlerce kitap okuma ihtimaline- zamanla inatlaşan varlıklarıyla bizi karşılıyordu.Arkadaşım birkaç kişiye sordu gösterdiler gideceğimiz evi,vasat kırık dökük bir evdi.Arkadaşım kapıda beliren arkadaşını görünce , birden üzerinden attı o uçarı,aymaz halini ve onun rengini aldı sanki kavuşmanın şevkiyle.
Biz,başka bir iklime girmiştik bile,buz gibi ayranlar geliverdi önümüze,içmeye başladık,kendimi yabancı hissetmeyeyim diye,ara sıra bana atılan emanet bakışlar dışında öyle daldılar ki sohbete,koyuldukça koyuldu laflar.Yalnız,bu ilk gördüğümde bana pek zavallı gelen köylü,laflarıyla yılların kitap kurdu olan ve kimseyi beğenmediğinden adı ?Sıfırcıya? çıkan beni adeta büyülüyordu.Köyde hayvancılığın bitişini Camus?un felsefesiyle,varoluşçu bir ağızdan anlatıverdi.Utanmasa ?Bugün hayvancılık bitti,belki de dün, bilmiyorum.? diyecekti.Karısına olan bağlılığını Attila İlhan?ın bir dizesiyle , köy hayatından memnunluğunu ise Nabizade Nazım?ın ?Karabibik? hani şu meşhur ilk köy romanıyla özet geçti.Yuh ! Ne oluyordu ya,basit bir köy adamı ,benim gibi bir şehirliyi,burnu havada bir kitap kurdunu nasıl şaşırtırdı,vurgun yiyordum,hazmedemiyordum o kim oluyordu ya şehrin nimetlerine binlerce kilometre uzakta olan bu hanzo? Saman kokan evinde bize entelektüel birikimiyle nasıl üstünlük kuruyordu olanca doğallığıyla?Bütün kulplarım elimde kalıyordu,takamıyordum allah takamıyordum.Arkadaşım sohbetten memnun dinliyor,ben araya girmeye çalışıyor ama cümlelerimin havada asılı kalmasına engel olamıyordum.Hepsi kalıp,hepsi tekrar,hepsi aslında ?Söylediğin yazar ve şairleri ben de tanıyorum.? ana temalı cümleler oluyordu. Ye ni li yor dum? Ben yenilmiyordum, ezberlerim, şehir yaşamım, gittiğim filmler,tiyatrolar,konserler,entelektüel birikimim, içimdeki renkli papağanlarım yeniliyordu.Yoktum,sıfırdım,kopyaydım.Bu,elleri nasırlı,tavuğunun, horozunun karıyla yaşayan iki dönüm tarla,bir eş,iki çocuğa sahip basit yaşamlı adamın yanında yoktum,belki fotoğrafımızı çekseler adamın bana sarılan eli havada kalmış gibi bile görülebilirdi,yoktum,yer yarılsa içine girecek bir ben bulamayacaktım.
Artık ayrılık vaktiydi,kampa,plaja,yalanların yalanı dünyama nasıl dönecektim,hele plajda ne yüzle kitap okuyamayacaktım?Ayrılırken ?Yine gelin.? dedi. Yine gelin demek,yine yenilin demekle eşdeğerdi.Bu köy böyle bir yenilgiye bir daha katlanamazdı.?Gelin,bir gece de misafirim olun.?dedi. ?Size daha evi gezdirmedim,on yıldır uğraşıyorum,yer altı kütüphanesi yaptım onu göstermek isterim size,okumuş yazmış adamlarsınız ilginizi çeker.? dedi. Benim cesaretim yoktu ya,arkadaşım ?Şimdi görelim, belki bir daha gelemeyiz.? dedi.İndik yer altı kütüphanesine,gerisi rüyalar?
YER ALTI KÜTÜPHANESİ
Mağara 1 ? Hayatta kendini bi bok zannetme,gün gelir bozulursun.
-Sanat
-Tarih
-Siyaset
Mağara 2 ? Köylü milletin değil,kendinin efendisidir,ona efendilik eden tek şey,köyün horozudur.O, ötünce kalkar.
-Bilim
-Şiir
-Felsefe
Mağara 3 – Sakın özenip köylü olmaya kalkma,köylü olunmaz köylü doğulur.
-Sosyoloji
-Psikololji
-Deneme,Eleştiri