Etiket: Jean-Paul Sartre

Li gorî Jean-Paul Sartre, çima “Mirov mehkûmî azadiyê ye”?

Teza Jean-Paul Sartre ya ku dibêje “Mirov mehkûmî azadiyê ye” yek ji kevirên bingehîn ên felsefeya wî ya ekzîstansiyalîst e. Tiştê ku ew li vir bi “mehkûmkirin” mebesta wî ev e ku azadî ji bo mirov çarenûsek neçar e. Li vir sedemên li pişt vê îdiaya radîkal a Sartre hene:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sanatın Çok Yüzlü Doğası

Sanat, insanlığın varoluşsal arayışlarının hem aynası hem de sorgulayıcısıdır. Adorno, Bukowski ve Barthes’ın sanat anlayışları, bu arayışların farklı yansımalarını sunar: Eleştirel bir duruş, otantik bir ifade ve okurun yeniden yaratım gücü. Bu üç düşünür, sanatın ne olması gerektiği sorusuna yanıt ararken, insan deneyiminin sınırlarını zorlar. Adorno’nun eleştirel yaklaşımı, sanatı toplumsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlık ile Doğa Arasında: Heidegger ve Spinoza’nın Karşılaşması

Heidegger’in “Varlık” sorusu ile Spinoza’nın “Deus sive Natura” anlayışı, felsefi düşüncenin temel sorularından birine, varlığın anlamına ve insanlığın evrendeki yerine dair iki farklı yaklaşımı temsil eder. Bu iki düşünce sistemi, ontolojik, etik, antropolojik ve dilbilimsel düzlemlerde birbiriyle çatışır ve zaman zaman örtüşür. Heidegger, varlığın kendisini sorgularken, insan varoluşunun geçiciliği ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsan Doğasının Çözümlemesi: Nietzsche, Kierkegaard ve Spinoza’da Ahlakın Temelleri

Perspektifin Gücü: Nietzsche’nin Ahlak Anlayışı Nietzsche’nin ahlak anlayışı, bireyin dünyayı yorumlama biçimine, yani perspektifine dayanır. Ona göre ahlak, evrensel bir doğrular sistemi değil, bireyin güç istenci (Wille zur Macht) üzerinden şekillenen bir yaratımdır. Geleneksel ahlak, özellikle Hristiyan ahlakı, Nietzsche için bir zayıflık ifadesidir; çünkü bu ahlak, bireyin özünü bastırır ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Söylemin Sınırlarında: Foucault ve Derrida’nın Karşılaşması

İktidarın Üretkenliği ve Söylemin Dokusu Michel Foucault’nun iktidar anlayışı, bireylerin ve toplumların nasıl şekillendiğini anlamak için söylemi merkezine alır. İktidar, ona göre yalnızca baskıcı bir kuvvet değil, aynı zamanda öznellikleri inşa eden, bilgi üreten ve toplumsal ilişkileri düzenleyen bir mekanizmadır. Söylemler, bu bağlamda, tarihsel arşivlerde biriken ve bireylerin kimliklerini, arzularını,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Üstün İnsan ve Kurbanın Gölgeleri

Raskolnikov’un İdeali ve Nietzsche’nin Gölgesi Raskolnikov’un “üstün insan” fikri, Dostoyevski’nin Suç ve Ceza eserinde, bireyin ahlaki sınırları aşarak kendi yasalarını yaratabileceği düşüncesiyle şekillenir. Bu ideal, Nietzsche’nin übermensch kavramıyla yüzeysel bir akrabalık taşır: Her ikisi de sıradan ahlakın ötesine geçmeyi, bireyin kendi değerlerini yaratmasını savunur gibi görünür. Ancak Raskolnikov’un ideali, Nietzsche’nin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lacan ve Foucault Arasındaki Diyalog: Bilinçdışı ve Söylemin Öznellik Üzerindeki Etkileri

Öznelliğin İnşasında Dilin Rolü Jacques Lacan’ın “bilinçdışı dil gibi yapılandırılmıştır” iddiası, öznelliğin oluşumunda dilin merkezi rolünü vurgular. Lacan’a göre, bilinçdışı, dilin simgesel düzeni aracılığıyla işler; bu düzen, bireyin arzularını, kimliğini ve toplumsal varlığını şekillendirir. Bilinçdışı, öznenin kendi içsel gerçekliğini anlamaya çalıştığı bir alan değildir yalnızca; aynı zamanda dilin kodları, imgeleri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varoluşun Çatışmaları: Fanon, Sartre, Bukowski ve Şiddetin Üç Yüzü

Frantz Fanon, Jean-Paul Sartre ve Charles Bukowski’nin eserleri, insan varoluşunun sınırlarında gezinen farklı isyan biçimlerini ele alır. Her biri, bireyin ya da topluluğun özgürlük arayışını, kendi bağlamlarında ve yöntemleriyle sorgular. Sartre, kaygı (angoisse) üzerinden bireyin varoluşsal boşluğunu ve özgürlüğün ağırlığını merkeze alırken; Fanon, sömürgecilik karşıtı mücadelede şiddeti bir kurtuluş aracı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Werther ve Sisifos: Anlam Arayışı ve İntiharın Karşıt Yüzleri

Romantizmin Çığlığı: Werther’in Acısı Goethe’nin Genç Werther’in Acıları, 18. yüzyılın Sturm und Drang hareketinin bir yansıması olarak, bireyin iç dünyasındaki fırtınaları ve toplumsal normlarla çatışmasını merkeze alır. Werther’in intiharı, romantik bir aşk idealinin peşinde koşan bir ruhun trajik sonu gibi görünse de, daha derin bir sorgulamaya işaret eder. Werther’in Lotte’ye

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kötülüğün Yüzleri: Raskolnikov, Ahab ve Winston Üzerinden Bir İnceleme

Giriş: Kötülüğün DoğasıKötülük, insan deneyiminin en karmaşık ve çok katmanlı kavramlarından biridir. Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sındaki Raskolnikov, Melville’in Moby Dick’indeki Ahab ve Orwell’in 1984’ündeki Winston, kötülüğün farklı biçimlerini temsil eder. Raskolnikov’un cinayeti, Ahab’ın takıntısı ve Winston’ın işkenceye maruz kalışı, bireysel, toplumsal ve varoluşsal düzlemlerde kötülüğün nasıl ortaya çıktığını gösterir. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hiçlik Edebiyatı Üzerine Bir İnceleme

Hiçlik edebiyatı, varlığın sınırlarını sorgulayan, anlamın yokluğunu ya da geçiciliğini ele alan bir anlatı evrenidir. Bu edebiyat, insanın kendi varoluşuyla yüzleşmesini, boşlukla hemhal olmasını ve bu boşlukta yeni anlamlar ya da anlamsızlıklar aramasını konu edinir. İnsanlığın tarih boyunca karşılaştığı büyük sorulara —neden varız, ne için buradayız— yanıt ararken, çoğu zaman

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Her tanışma iyi bir başlangıç olmayabilir. Ama öyle tanışmalar var ki tarihe geçmiştir”

Hep ilgimi çekti. Hep merak ettim o mükemmel tanışma anlarını. Öyle anlar ki, ya sonsuza kadar bir beraberliğin ya da yine sonsuza kadar bir araya gelmemenin başlangıcı olabiliyor. Sanırım – cezaevindeyken miydi acaba? odaya (ya da koğuşa) girer girmez elini uzatıp “merhaba ben Dr. Hikmet” diyen, Türkiye sosyalist hareketinin en

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bulantı – Jean Paul Sartre

Bulantı (La Nausee), Fransız yazar ve filozofu Jean Paul Sartre ‘ın (1905-1980) en önemli yapıtıdır. Felsefe öğretmenliği yaptığı 1938’de yayımlanan Bulantı adlı romanı ile Sartre, daha sonra ilkelerini açıklayacağı ‘Varoluşçuluk’ felsefesinin ilk örneğini vermiş oldu. Bireyin kökten özgürlüğünü vurgulayan varoluşçuluğun sözcülüğünü üstlenen Sartre, günlük biçiminde yazdığı bu kitabında, romanın kahramanı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sartre Sartre’ı Anlatıyor – Filozofun 70 Yaşındaki Otoportresi

“İnsanlık tarihinde, Sokrates’ten sonra ve günümüze değin, Jean- Paul Sartre kadar popüler olmuş başka bir filozof yoktur. Popülerliğin, doğallıkla kitleleri, yani felsefe jargonunda “sokaktaki adam” diye anılan sıradan insan yığınını ve de politikayı çağrıştırdığı düşünüldükte, “popüler” sıfatı olumsuz bir nitelendirme sayılabilir, bir filozof için… Sartre’ın kendisi de, bu popülerliğe, felsefesinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Faulkner’da Zaman: Ses ve Öfke – Jean-Paul Sartre

Ses ve Öfke’nin okuru ilkin yazış tekniğinin tuhaflığı karşısında şaşırır. Faulkner niçin hikâyesinin zamanını parçalamıştır ve parçaları dağıtıp birbirine karıştırmıştır? Niçin Faulkner’ın dünyasına açılan ilk pencere bir budalanın bilincinden verilir bize? Burada okur dayanak noktalarını keşfetme ve kendisi için kronolojiyi yeniden inşa etme ihtiyacı duyar: “Jason ve Carolina Compson’ın üç

OKUMAK İÇİN TIKLA