Etiket: ölüm

Camus’nün Felsefesinde Ölümün Kaçınılmazlığı ve Bireyin Özgürlük Algısı

Absürd Kavramı ve Ölümün Kaçınılmazlığı Camus’nün felsefesinin temel taşı, absürd kavramıdır. Absürd, insanın evrende bir anlam arayışı ile evrenin bu arayışa kayıtsız kalması arasındaki çatışmadan doğar. Ölümün kaçınılmazlığı, bu çatışmayı keskinleştiren bir gerçektir. İnsan, yaşamını anlamlandırmak için çaba sarf ederken, ölümün kesinliği bu çabayı anlamsız kılacak bir son olarak belirir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Johannes Brahms’ın Alman Requiem’inde Ölüm ve Maneviyatın Derin Yansımaları

Johannes Brahms’ın “Ein Deutsches Requiem” (Alman Requiem) adlı eseri, klasik müzik repertuarının en derin ve etkileyici eserlerinden biridir. 19. yüzyılın romantik dönemine damgasını vuran bu yapıt, ölüm ve maneviyat gibi evrensel temaları, geleneksel bir requiem formundan sıyrılarak insan merkezli bir yaklaşımla ele alır. Brahms, Katolik requiem geleneğinden farklı olarak, Latin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mahler’in 2. Senfonisi: Ölüm ve Yeniden Doğuşun Müzikal Yolculuğu

I. Eserin Mimari Yapısı ve Anlatısal Kurgusu Mahler’in 2. Senfonisi, beş bölümden oluşan geniş bir mimariye sahiptir ve bu yapı, ölüm ve yeniden doğuş temalarını bir hikâye gibi işler. İlk bölüm, Allegro maestoso, dramatik bir girişle başlar ve ölümün kaçınılmazlığıyla yüzleşmeyi temsil eder. Bu bölümdeki yoğun kontrastlar, tonal belirsizlikler ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ragnarök’ün Gölgesinde: The Seventh Seal ile İnsanlığın Sonu Üzerine Derin Bir İnceleme

Ragnarök, İskandinav mitolojisinin kıyamet anlatısı, evrenin sonunu getiren kaotik bir döngü olarak tanımlanır. Ingmar Bergman’ın 1957 yapımı The Seventh Seal (Yedinci Mühür) filmi, bu mitolojik çerçeveyi modern insanın varoluşsal korkuları ve ölümle hesaplaşması üzerinden yeniden yorumlar. Film, Orta Çağ’da veba salgınının gölgesinde geçen bir hikayede, Şövalye Antonius Block’un ölümle satranç

OKUMAK İÇİN TIKLA

Rainer Maria Rilke’nin Duino Ağıtları’nda Varoluşsal Temalar Nelerdir?

İnsanlığın Anlam Arayışının İzleri Duino Ağıtları, bireyin evrendeki yerini sorgularken, anlam arayışını temel bir eksen olarak konumlandırır. Rilke, insanın varoluşsal krizini, özellikle bireyin kendi sınırlılıklarıyla yüzleşmesini, melek figürü üzerinden işler. Melekler, eserde insan bilincinin ulaşamayacağı bir mükemmeliyetin temsilcileri olarak belirirken, insanın bu mükemmeliyete duyduğu özlem, varoluşsal bir gerilim yaratır. Bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gilgamış’ın Ölümsüzlük Arayışı ve Utnapiştim’in Etkisi

Ölümsüzlük İsteğinin Kökenleri Gilgamış Destanı, insanlık tarihinin en eski yazılı anlatılarından biri olarak, insanın varoluşsal sorularla mücadelesini derin bir şekilde ele alır. Gilgamış’ın ölümsüzlük arayışı, onun en yakın arkadaşı Enkidu’nun ölümüyle tetiklenir. Enkidu’nun kaybı, Gilgamış’ı kendi ölümlülüğüyle yüzleşmeye zorlar ve bu yüzleşme, onun destansı yolculuğunun temel motivasyonunu oluşturur. İnsanlığın ölüm

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sylvia Plath’in Ariel Şiirlerinde Ölüm ve Yeniden Doğuş: Kristeva’nın Chora Kavramı ve 20. Yüzyıl Kadın Deneyiminin Travmaları

Önsöz: Çöldeki Çığlık Sylvia Plath’in Ariel adlı şiir derlemesi, 20. yüzyıl edebiyatında bireysel ve toplumsal kırılmaların keskin bir yansımasıdır. Plath’in şiirsel benliği, ölüm ve yeniden doğuş imgeleri üzerinden, bireyin varoluşsal sancılarını ve toplumsal cinsiyet dinamiklerinin yükünü açığa vurur. Julia Kristeva’nın “chora” kavramı, bu imgelerin analizi için güçlü bir kuramsal çerçeve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Keres’in Ruh Toplama Hikayeleri: Mitlerden Günümüz Sanatına ve Distopik Eserlere Uzanan Yansımalar

Antik Yunan’da Keres’in Kökenleri ve İşlevleri Keres, antik Yunan mitolojisinde ölüm ve yıkımla ilişkilendirilen kadın ruhlar ya da varlıklar olarak tanımlanır. Savaş alanlarında dolaşarak ölenlerin ruhlarını topladıkları veya onların son anlarını etkiledikleri düşünülürdü. Homeros’un İlyada eserinde, Keres’in savaşın kaosunda beliren korkutucu varlıklar olarak tasvir edildiği görülür. Bu varlıklar, ölümün kaçınılmazlığını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sâdık Hidâyet: Ölüm; sensin insanoğlunun alçaklığına, bayağılığına, bencilliğine, açgözlülüğüne ve hırsına gülüp geçen ve onun yakışık almaz işlerinin üstüne bir perde çeken.

Ölüm Ne korkunç ve tüyler ürperten bir sözcük! Adını duymak bile ürpertiyor insanı. Dudaklardan gülümsemeyi, gönülden mutluluğu alıp, iç karartısı ve moral bozukluğu getiriyor yerine. Bin türlü karmakarışık düşünceyi gözler önünden geçirtiyor. Yaşamın ölümden ayrı olması mümkün değil. Yaşam olmayınca, ölüm de olmayacak. Gökyüzündeki en büyük yıldızdan tutun da yeryüzündeki

OKUMAK İÇİN TIKLA