Etiket: #psikoloji

İnsanlığın Yüzleri: Sosyal Maskelerin Goffman ve Lacan Üzerinden Derin Çözümlemesi

Maskelerin Doğuşu İnsan, toplumsal bir varlık olarak, günlük ilişkilerinde sürekli bir tiyatro sahnesinde rol oynar. Bu roller, bireyin kendini nasıl sunduğu ve başkaları tarafından nasıl algılandığı arasındaki hassas bir denge üzerine kuruludur. Goffman’ın “ön yüz” kavramı, bireyin topluma sergilediği kontrollü, idealize edilmiş imajı ifade eder. Bu imaj, toplumsal normlara uygunluğu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mobbing ve iş yeri zorbalığı

Mobbing ve iş yeri zorbalığı, iş yaşamında bireylerin psikolojik ve sosyal refahını tehdit eden iki olgu olarak tanımlanır, ancak kavramsal temelleri ve uygulama biçimleri önemli ölçüde farklılaşır. Mobbing, bir çalışanın bir grup veya birey tarafından sistematik, kasıtlı ve uzun süreli psikolojik tacize maruz bırakılmasıdır. Bu süreç, hedef bireyin iş performansını

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cinsiyet Düzenleri ile Ataerkilliğin Karşılaştırmalı Analizi

Kavramların Kökeni ve Çerçevesi Toplumsal cinsiyetçilik, insan topluluklarının tarihsel ve kültürel dokusunda derin izler bırakan bir olgudur. Connell’in cinsiyet düzenleri teorisi, cinsiyeti bir toplumsal düzenleme biçimi olarak ele alır ve bu düzenin, bireylerin günlük pratiklerinden kurumsal yapılara kadar geniş bir yelpazede nasıl işlediğini inceler. Cinsiyet düzenleri, toplumsal rollerin, güç ilişkilerinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

İlişkilerin Görünmez Dokusu

İnsan ilişkileri, gündelik hayatta küçük jestlerden büyük fedakârlıklara kadar uzanan bir karşılıklılık ağıyla şekillenir. Bir komşunun getirdiği yemek, bir arkadaşın gönderdiği mesaj ya da bir iş arkadaşının sunduğu destek, bu ağın düğümlerini oluşturur. Hediye teorisi, bu jestleri bir armağanın ritüel niteliğiyle açıklar: Bir hediye, sadece maddi bir nesne değil, aynı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bilincin Çok Yönlü Doğası: Nörobilim, Psikoloji ve Felsefenin Kesişiminde Bir İnceleme

Bilincin Sinirbilimsel Temelleri Bilinç, nörobilim açısından beynin karmaşık sinir ağlarının etkileşimiyle ortaya çıkan bir olgudur. Prefrontal korteks, talamus ve parietal loblar gibi bölgeler, bilincin algısal ve bilişsel bileşenlerini destekler. Nöronlar arasındaki senkronize ateşleme, özellikle 40 Hz civarındaki gama dalgaları, bilinçli farkındalığın temelini oluşturabilir. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) ve elektroensefalografi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Erich Fromm’un Sevgi Teorisi: Psikanalitik ve Hümanist Bir Perspektif

Erich Fromm (1900-1980), 20. yüzyılın en önemli sosyal psikologlarından, filozoflarından ve psikanalistlerinden biri olarak, sevgi kavramını yalnızca romantik bir duygu ya da bireysel bir deneyim olarak değil, aynı zamanda insan varoluşunun temel bir boyutu ve toplumsal bağların sürdürülebilirliğini sağlayan bir güç olarak ele almıştır. Fromm’un sevgi teorisi, psikanalitik kökenlere dayanırken,

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsan Doğasının İkiliği: Skinner’ın Davranışçılığı ile Sartre’ın Özgürlük Anlayışının Karşılaşması

Koşullanmanın Kısıtlayıcı Doğası Davranışçılık, insan doğasını çevresel uyarıların ve tepkilerin bir ürünü olarak görür. Skinner’ın yaklaşımı, bireyin davranışlarının ödüller ve cezalar yoluyla şekillendiğini savunur. Bu görüş, insan eylemlerini öngörülebilir bir makine gibi ele alır; her seçim, geçmiş koşullandırmaların bir yansımasıdır. İnsan, bu çerçevede, özgür iradesinden çok, çevrenin ona dayattığı tepkilerle

OKUMAK İÇİN TIKLA

İş Yerinde Mobbing: Foucault’nun İktidar İlişkileri ve Psikolojik Sağlık Üzerine Bir İnceleme

İktidarın Görünmez Ağları Foucault’nun iktidar ilişkileri teorisi, iktidarın yalnızca hiyerarşik bir yapıdan değil, günlük pratiklerdeki mikro düzey etkileşimlerden de kaynaklandığını öne sürer. İş yerinde mobbing, bu mikro iktidar pratiklerinin somut bir yansımasıdır. Yöneticilerin veya meslektaşların, bir bireyi sistematik olarak dışlama, küçümseme veya taciz etme eylemleri, iktidarın bireyler arasında asimetrik bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sosyal Tiyatroda Rollerin İnşası ve Çatışmaların Dinamikleri

Bireylerin Toplumsal Rolleri Sahneleme Süreci Erving Goffman’ın dramaturgi teorisi, bireylerin günlük yaşamda sosyal rollerini bir tiyatro sahnesinde oyuncular gibi sahnelediğini öne sürer. Bireyler, toplumsal beklentilere uygun kimlikler inşa eder ve bu kimlikleri izleyicilere (diğer bireylere) sunar. Bu süreçte, birey “ön sahne”de idealize edilmiş bir benlik sergilerken, “arka sahne”de daha özgün

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ailede Kimlik Oluşumu: Erikson ve Butler’ın Yaklaşımlarının Karşılaştırmalı Analizi

Aile, bireyin kimlik oluşumunda temel bir zemin sunar ve bu süreç, farklı kuramlarla açıklanabilir. Erik Erikson’un psikososyal gelişim teorisi, kimliği bireyin yaşam döngüsündeki krizler ve toplumsal bağlamlar üzerinden ele alırken, Judith Butler’ın performatif kimlik teorisi, kimliği toplumsal normların sürekli yeniden üretimiyle şekillenen bir eylem olarak tanımlar. Bu metin, ailede kimlik

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsan İradesinin Ateşi: Çalışma Hayatında Motivasyonun Kökenleri

Çalışma hayatında motivasyon, insanın varlık koşullarını anlamlandırma çabasının bir yansımasıdır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi ve Herzberg’in iki faktör teorisi, bu karmaşık olguyu açıklamak için farklı mercekler sunar. Maslow, bireyin temel fizyolojik gereksinimlerden başlayarak kendini gerçekleştirme hedefine uzanan bir yolculuğunu tanımlar. Herzberg ise iş yaşamındaki memnuniyet ve memnuniyetsizliği, hijyen faktörleri ve motive

OKUMAK İÇİN TIKLA

Heathcliff’in Yabancı Kimliği ve Saf/Hibrit İkiliği Üzerine Antropolojik Bir İnceleme

Yabancı Kimliğin Antropolojik Kökenleri Heathcliff’in “yabancı” olarak tanımlanan kimliği, 19. yüzyıl İngiltere’sinin toplumsal yapısında ötekileştirilen gruplara işaret eder. Romani kökenli olduğu ima edilen bu karakter, dönemin ırksal ve kültürel kategorizasyonlarına meydan okur. Claude Lévi-Strauss’un saf/hibrit ikiliği, kültürlerin “saf” bir öz taşıdığı ve melezleşmenin bu özü bozduğu fikrine dayanır. Heathcliff, bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kavramın Temel Çerçevesi

Abject, insan bilincinin sınırlarında yer alan, ne tam anlamıyla özne ne de nesne olarak tanımlanabilen bir durumdur. Bu kavram, bireyin kimlik algısını sarsan, iğrenme ve reddetme duygularını uyandıran unsurları ifade eder. Beden atıkları, çürüme ya da toplumsal normların dışındaki varlıklar gibi unsurlar, abject kategorisine girer. Bu unsurlar, bireyi kendi varoluşsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Qualia: Bilincin Açıklanamaz Sınırı

Qualia, yani öznel deneyim, bilincin en derin ve çözülmemiş sorularından birini oluşturur. Bir rengin canlılığını, bir acının keskinliğini ya da bir melodinin duygusal etkisini nasıl deneyimlediğimiz, nörobilimin somut açıklamalarına direnç gösteren bir alan olarak kalır. Bu metin, qualia problemini çok katmanlı bir şekilde ele alarak, bilincin bu paradoksunu anlamaya çalışır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cadının Suretinde Bastırılmış Nefret: Hansel ve Gretel’in Ödipal İzleri

“Hansel ve Gretel” masalındaki cadı figürü, Ödipal kompleks bağlamında bastırılmış anne nefreti olarak değerlendirilebilir mi? Bu soru, masalların yalnızca çocuklara anlatılan basit hikayeler olmaktan çıkıp insan bilincinin derinliklerini yansıtan anlatılar olarak ele alınmasını gerektirir. Grimm Kardeşler’in bu masalı, yüzeyde terk edilmiş çocukların hayatta kalma mücadelesini anlatırken, alt metinlerinde aile dinamikleri,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Terapistin Nötralite İlkesi ve “Kurbağa Prens”teki Dönüşüm Temasının Zoraki Değişim Karşısında Okunması

Nötralite ve Yönlendirme Arasındaki DengeTerapistin masal yorumu sürecinde nötraliteyi koruması, danışanın öznel deneyimlerini özgürce ifade edebilmesi için kritik bir öneme sahiptir. Nötralite, terapistin kişisel önyargılarını, değer yargılarını veya yorumlarını danışanın anlatısına dayatmamasını gerektirir. Ancak, bu durum terapistin tamamen pasif bir dinleyici olmasını da ima etmez. “Kurbağa Prens” masalındaki dönüşüm teması,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Damasio’nun Descartes Yanılgısı: Akıl ve Duygu Birliğinin Yeniden Tanımlanması

Antonio Damasio’nun Descartes’in Yanılgısı tezi, modern düşüncenin akıl ve duygu arasındaki katı ayrımını sorgulayan bir dönüm noktasıdır. Descartes’in “Cogito, ergo sum” (Düşünüyorum, öyleyse varım) ifadesi, aklı insan varlığının merkezi olarak yüceltirken, duyguları ikinci plana iter. Damasio, bu ikiliği eleştirerek, akıl ve duygunun birbirinden bağımsız olmadığını, aksine insan bilincinin ve karar

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çocuk-Ebeveyn Çatışmalarını Anlamada Duygusal Regülasyon ve Kişi Merkezli Yaklaşımların Karşılaştırması

Çocuk-ebeveyn ilişkilerinde çatışma çözümü, insan ilişkilerinin karmaşık doğasını anlamak için önemli bir alandır. Bu metin, Gottman’ın duygusal regülasyon teorisi ile Rogers’ın kişi merkezli yaklaşımını, çocuk-ebeveyn çatışmalarını çözmede hangi modelin daha etkili olduğunu değerlendirmek amacıyla karşılaştırır. Her iki yaklaşım, bireylerin duygusal süreçlerini ve kişilerarası etkileşimlerini anlamada farklı perspektifler sunar. Gottman’ın teorisi,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Soyut Ekspresyonizmin Psikotik Bozuklukların Teşhisindeki Potansiyeli

Soyut ekspresyonizm, 20. yüzyılın ortalarında ortaya çıkan, duyguların ve bilinçaltının dışavurumuna odaklanan bir sanat akımıdır. Bu akımın, psikotik bozuklukların teşhisinde bir araç olarak kullanılabilirliği, sanatın insan zihnindeki karmaşık süreçleri yansıtma kapasitesine dayanır. Bu metin, soyut ekspresyonist resimlerin psikotik bozuklukların teşhisinde nasıl bir rol oynayabileceğini, bilimsel, sosyolojik, antropolojik, felsefi, etik ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un Oedipus Kompleksi ve Hamlet’in Babasının Hayaletiyle Diyaloğu

Freud’un Oedipus kompleksi teorisi, Shakespeare’in Hamlet tragedyasında, prensin babasının hayaletiyle olan diyaloglarını anlamak için derin bir analitik çerçeve sunar. Bu teori, bireyin bilinçdışı arzularının, özellikle ebeveyn figürleriyle olan karmaşık ilişkilerinin, davranışlarını ve ruhsal durumunu nasıl şekillendirdiğini inceler. Hamlet’in babasının hayaletiyle karşılaşmaları, yalnızca bir intikam çağrısı değil, aynı zamanda prensin içsel

OKUMAK İÇİN TIKLA