Etiket: Sait Faik Abasıyanık Hikayeleri

Öyle Bir Hikâye – Sait Faik Abasıyanık

Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki… Şoförün biri: — Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali’ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı, sarı, yeşil, türlü ışıklar görerek, bir renk

OKUMAK İÇİN TIKLA

Milletvekilliği Hastalığı – Sait Faik Abasıyanık

Benzerlerine pek yakında rastlanacağına göre, demek daha virüsüne antibiyotikler tesir etmiyor. O halde bu korkunç hastalık insan nesillerinden binde birine çaresiz yapışacak. Korkunç sıfatıyla sıfatladığıma bakmayın! Bu hastalık yalnız tutulmayanlar için öyledir. Tutulanlar için tadına varılamaz, korkunç surette zevkli bir hastalıktır. Evet, pek zevklidir. O kadar zevklidir ki, bir dakika

OKUMAK İÇİN TIKLA

Haritada Bir Nokta – Sait Faik Abasıyanık

Çocukluğumdan beri haritaya ne zaman baksam gözüm hemen bir ada arar; şehir, vilayet, havali isimlerinden hemen mavi sahile kayar… Robenson Kruzoe’yu okumuşumdur herhalde; unuttum gitti. Onun zoruyla mavi boyaların üstünde bir garip ada ismi okuyunca hülyaya daldığımı sanmıyorum. Romanlar yüzünden adaları sevdiğimi pek ummuyorum ama belki de o yüzdendir. Haritada

OKUMAK İÇİN TIKLA

Son Kuşlar – Sait Faik Abasıyanık

Kış, Ada’nın her tarafında yerleşebilmek için rüzgârlarını poyraz, yıldız poyraz, maestro, dıramudana, gündoğusu, batı karayel, karayel halinde seferber ettiği zaman; öteki yakada yaz, daha pılısını pırtısını toplamamış, bir kenara, oldukça mahzun bir göçmen gibi oturmuştur. Gitmekle gitmemek arasında sallanır bir halde, elinde bir pasaport, çıkınında üç beş altın, bekleyen bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sokaktan Geçen Kadın – Sait Faik Abasıyanık

SOKAKTAN GEÇEN KADIN Soluk, güzel yüzlü bir kadındı. Sarı denecek kadar açık, berrak gözlerinin kenarlarında dost, arkadaş, ahbap bir ifade vardı. Her hoşuma giden yüze gözlerimi açarak bakarım. Gözlerimdeki bozukluğu doktora göstermiş değilim. Kadını geçtikten sonra bile düşünmeme sebep bana acır gibi bakması oldu. “Ah bu gözlerim,” dedim… Gözlerime daha

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sivri Ada Geceleri – Sait Faik Abasıyanık

SİVRİ ADA GECELERİ Güneş batıyor, martılar haykırıyor, karabataklar sudan çıkmış, ıslak kanatlarını kaldırabilmek için deli gibi çırpınıyorlar, ayı balığı büyük bir nefesle çıkıyor. Büyük bir nefesle tekrar dalıyor. Martılar geliyor, karabataklar gidiyor. Akşam büyük bir vaveyla içinde vahşi, kırmızı dalgalar esmer kayaları dövüyor. Mağaranın içinde Kalafat, kıpkırmızı lekelerle sular içinde

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sinağrit Baba – Sait Faik Abasıyanık

SİNAĞRİT BABA “Cehennem Nişanı”nda beş sandaldık. Güzel bir ocak akşamı. Hava lodos. Denize kırmızı rengin türlüsü yayılmış. Çok kaynamış ıhlamur rengindeki hayvan, geniş, ölü dalgalar. Sandallar ağır ağır sallanıyor, oltalar bekliyor, insanlar susuyor. Otuz sekiz kulaç suyun altındaki derin sessizliğe, dibindeki dallı budaklı kayalara yedi rengin en koyusu girer mi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Meserret Oteli – Sait Faik Abasıyanık

MESERRET OTELİ İstasyona iki erkekle bir kadın indi. Yağmur çok şiddetli yağıyordu. Genç bir hamal, bu üç kişilik grubun eşyalarını yüklendi. Kadın, hamala, — Meserret Oteli’ne, dedi. Hamal, — Meserret Oteli’ne mi? diye sordu. Bu soruşta, işitmemekten değil, bu güzel sözü bir daha tekrarlatmak isteyen, acemi bir haletiruhiye var gibiydi.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Lüzumsuz Adam – Sait Faik Abasıyanık

LÜZUMSUZ ADAM Ben bir acayip oldum. Gözüm kimseyi görmüyor, kimsenin kapı­mı çalmasını istemiyorum. Dünyanın en sevimli insanları olan posta müvezzilerinin bile… Mahallemden pek memnunum. Yedi senedir çıkmadım oradan desem yeri. Hiçbir dostum da nerede oturduğumu bilmiyor. Mahallem dediğim; şu yedi senedir -üç ayda bir Karaköy’e inip dükkân kirasını almak bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

İpek Mendil – Sait Faik Abasıyanık

İPEK MENDİL İpek fabrikasının geniş cephesi ayla ışıldadı. Kapının önün­den birkaç kişi acele acele geçtiler. Ben isteksiz, nereye gideceği meçhul adımlarla yürürken kapıcı, arkamdan seslendi: — Nereye? — Şöyle bir gezineyim, dedim. — Cambaza gitmiyor musun? Cevap vermediğimi görünce ilave etti: — Herkes gidiyor. Bursa’ya daha böylesi gelmemiş. — Hiç

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hallaç – Sait Faik Abasıyanık

HALLAÇ Vapurdan çıkarken onu fark etmiştim. Omzundaki dikkatimi çekmişti. Her zaman yanılırım: O omzundaki şeyi bir musiki aletine, bir eski zaman okuna benzetirdim de… Hallacın kirişiydi. Yine öyle oldu. Görmediğim, bilmediğim bir musiki âleti ile hallaç kirişini birbirine karıştırıp eski romanlarda resimlerini gördüğüm seyyar mızıkacılardan hallaca, hallaçtan seyyar mızıkacılara bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Güğüm – Sait Faik Abasıyanık

GÜĞÜM Birdenbire evimi özledim. Anam buruşmuş oturuyordu. Ayva ağacında kuş vardı. Sonra penceremin altına, keskin hançer yapraklı, kabuğu ayrılmış bu okaliptüsü kim dikmişti? Zeytin yeşili yapraklarını sonbaharda kadınlar gelir, anamdan rica eder, toplarlardı. Öksürüklere, soğuk algınlıklarına birebir gelirmiş. Sonra bahçemizde sekiz ördekle iki küçük köpek vardı. Unnap ağacı dikenliydi. Komşuda

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dülger Balığının Ölümü – Sait Faik Abasıyanık

DÜLGER BALIĞININ ÖLÜMÜ Hepsinin gözleri güzeldir. Hepsinin canlıyken pulları kadın elbiselerine, kadın kulaklarına, kadın göğüslerine takılmaya değer. Nedir o elmaslar, yakutlar, akikler, zümrütler, şunlar bunlar?… Mümkün olsaydı da balolara canlı balık sırtlarının yanar döner renkleriyle gidebilselerdi bayanlar; balıkçılar milyon, balıklar şan ü şeref kazanırdı. Ne yazık ki soluverir ölür ölmez,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çatışma – Sait Faik Abasıyanık

ÇATIŞMA Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman parçası ile karıştırıyorum. Burnuma yıldızlardan,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Birtakım İnsanlar (öykü) – Sait Faik Abasıyanık

BİRTAKIM İNSANLAR Gece. Saat on ikiyi on geçiyor. Taksim’de saatin altında tramvay bekliyorum. Öyle olmasa bu kadar ince eleyip sık dokumaya lüzum görmez; vakit gece yarısını geçmişti, derdim. Epey oluyor. Baharın bu soğuk günlerinde, şu devam eden kıştan bir buz gibi gece hatırıma geliyor. O zamanlar daha bahardan haber bile

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bir İlkbahar Hikayesi – Sait Faik Abasıyanık

BİR İLKBAHAR HİKAYESİ İlkbahar bir bayram, bir uyanış, bir mucize, bir çılgınlık, olmayacak gibi duran bir şeyin oluşu; ilkbahar şu, ilkbahar bu… Kuş, papatya, gelincik, çayır, çimen, ağaç, çiçek, mimoza, zakkum, su sesi, hindiba, çingene, kuzu…Klasik ilkbaharların içinde hepsinin; hatta sülüğün bile yeri vardır. Unuttuklarım da çoktur a, en mühimi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mahkeme Kapısı: Modern Bir Karı Koca – Sait Faik Abasıyanık

Cürmümeşhut hâkimi evvela onlara barışmalarını teklif etti. İkisi de ayak dirediler. Her ikisi de suçlu, her ikisi de davacı. Karı kocadırlar. Sirkeci’de (adını yazmamışım) bir otelde otururlar. Kadın orada müdür sıfatıyla çalışır, kocası aslen şofördür. Kadın otuz beş yaşını aşmış; erkek 330 doğumlu*. Erkeğin ismi Ahmet, anasının güzel bir ismi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mahalle Kahvesi – Sait Faik Abasıyanık “İnsanların susması korkunç bir şeydir. Dehşetli sükut.”

Yazın bu küçük mahalle kahvesinin bahçesine sık sık gittiğim için, karayelin, tipinin çılgınca savrulduğu akşam, içeriye girdiğim zaman yadırganmadım. Kahve, sapa bir yerdeydi. Yapraklarını dökmüş iki söğüt ağacı ile üzerinde hala üç dört kuru yaprak sallanan bir asmayı kar öyle işlemişti ki, bahar akşamları, yaz geceleri pek sevimli olan bahçenin

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Mesut Kimdir?”: Sait Faik’in hiçbir kitabına girmemiş öyküsü

Muhteşem bir finali olan hikâye “Mes’ut Kimdir?”, 12 Haziran 1948’de Yedigün’de (sene 16, No 13) yayınlanmış. Bu dönemde yazdığı başka metinleri de başka araştırmacılar bulursa hiç şaşmam. Zira o sıralarda zaten hep belli bir geleneği olmuş bu tür “edebiyatlı magazin” dergilerinde (bunu özel bir tür adı olarak teklif etmek isterim)

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hişt Hişt – Sait Faik Abasıyanık

Yürüyordum. Yürüdükçe de açılıyordum. Evden kızgın çıkmıştım. Belki de tıraş bıçağına sinirlenmiştim. Olur, olur! Mutlak traş bıçağına sinirlenmiş olacağım. Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekala bir meseledir. Kim demiş mesele değildir, diye? Budalalık! Ya yağmur yağsaydı? Ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı? Olsaydı

OKUMAK İÇİN TIKLA