Sait Faik Abasıyanık

Haritada Bir Nokta – Sait Faik Abasıyanık

Çocukluğumdan beri haritaya ne zaman baksam gözüm hemen bir ada arar; şehir, vilayet, havali isimlerinden hemen mavi sahile kayar… Robenson Kruzoe’yu okumuşumdur herhalde; unuttum gitti. Onun zoruyla mavi boyaların üstünde bir garip ada ismi okuyunca hülyaya daldığımı sanmıyorum. Romanlar yüzünden adaları sevdiğimi pek ummuyorum ama belki de o yüzdendir. Haritada ada görmeyeyim, içimdeki dostluklar, sevgiler, bir karıncalanmadır başlayıverir.

Hemen gözlerimin içine bakan bir köpek, hemen az konuşan, hareketleri ağır, elleri çabuk, abalar giymiş bir balıkçı, yırtık bir muşamba kokusuyla beraber küpeşte tahtaları kararmış, boyası atmış, ağır ve kaba bir sandal, sandalın peşinf bırakmayan bir kuş, ağ, balık, pul, sahilde harikulade güzel çocuklar, namuslu kulübeler, kırlangıç ve dülger balığı haşlaması, kereviz kokusu, buğusu tüten kara bir tencere, ufukları dar sisli bir deniz…
Tabiat çoğunca dosttur. Düşman gibi gözüktüğü zaman bile insanoğluna kudretini ve kuvvetini tecrübe imkânları veren, yüz vermez bir babadır; fırtınasında kayığını batırdığı zaman yüzmesini, rüzgârında kulübenin damını uçurduğu zaman daha sağlamı, daha hünerliyi bulmayı öğretiyor, canavarıyla karşı karşıya bıraktığı zaman adale kuvvetini sınıyordur. Orada dört tarafı suyla çevrili yerde insanların büyük, sağlam dostluklar, sağlam adaleler, namuslu günler ve gecelerle birbirlerine sokulmalarını, yardımlaşmalarını buyuran rüzgârlar, fırtınalar, deniz canavarları, kayaları günlerce, haftalarca döven dalgalara ancak tabiatın buyurduğu şekilde yaşanabileceğini, sıkı ve sağlam adalelerin çelimsizlere yardım için, keskin aklın daha kör, daha mülayim, daha gürültüsüz ve yavaş akla, hatta akılsıza arkadaşlık için verildiğini, çorbanın çorbasızlarla taksim edilmek için mis gibi koktuğunu öğreten, belki de öğretmeden öyle iyi, öyle mübarek anadan doğulduğunu hayal ettiren bir düşünceyle haritalardaki maviliğin ortasında, kocaman kıtaların kenarındaki büyük denizlerin bir tarafına kondurulmuş adalara bakar, kurar dururdum.
Yatak odama da bir tane asmışımdır; geceleyin yatmadan önce okuduğum kitaba inanmazsam, canım sıkılır da gözümü kitaptan kaldırırsam haritaya gözüm ilişsin diye. Haritayı görünce bir nokta ada, ada görünce de hemen fırtınaları, rüzgârları, uğultuları, köpekbalıklarını, sonra birdenbire adanın namuslu insanlarını hatırlayıveririm. Haritada herhangi kargacık burgacık şekil almış adalara kara sevdalıya kurşun döken bir ihtiyar kocakarının aklı veya sezişleriyle dalar, bir şeyler bulup çıkarırım a, daha çok şekilsiz, ancak bir nokta gibi gözüken adalar merakımı çeker.
Bir gece ansızın bir motor katranlı bir iskeleye yanaşır. Işıkları kan portakalı kırmızılığında yanan haritadaki nokta adaya çı-kıveririm. Hemen üç günlük sakalı pırıl pırıl beyaz, orta yaşlı bir adam yakaları kalkık, gocuklu bir paltoya gömülmüş yüzüyle gülerek yanıma yaklaşır:
“Geldin mi, kardeş?” der.
“Geldim, ağam,” derim.
“Artık gitmeyeceksin ya?”
“Aaah,” derim. “Bir daha mı?.. Bir daha mı?..”
“Adamızdan iyi yoktur.”
“Yokmuş, ağabey,” derim.
“Babam sizlere ömür…”
Gözümüz bulanmış, tahta havalisinden hiç gözükmeyen bahçeli bir eve gireriz. Bir asma çardağı altından geçeriz.
“Ben bir elimi yüzümü yıkayayım hele…” derim.
Eve girmeden sağ kolda bir çeşme vardır, hatırlayıverir, yönelirim. Heyecandan, üzüntüden, utançtan, titreye fitreye, yüzüme suyu çarpa çarpa yıkanırım. İki üç kişi boynuma sarılır. Komşular seslenir. Ürkütülmüş tavuklar bağırır, anam ağlar, ağam ekmek keser, bacım bardağı doldurur, ben duvardaki ağları seyre dalarım.
“Hava bugün lodos muydu, ağabey?” derim.
“Başlarken lodos başladı. İkindiye doğru batıya çevirdi. Şimdi batı karayelden esiyor, ama çevirecek, karayele çevirecek.”
“Sonu kar mıdır, ağabey, karayelin?”
“Geldiğin yerlere kar amma bize pek yağmaz… Sen nasılsın bakalım? Rengin iyi maşallah!”
“Çok şükür, ağabey!.. Köy nasıl?”
“Bildiğin gibi.’gardaş! Hep öyle… Çocuklar iskambile dadandı; başka bir kusurcukları yok.”
“Parasına mı oynarlar ki?”
“Yok be anam! Para nerede ki parasına oynasınlar. Balığına oynarlar, misinasına oynarlar, çaparasına oynarlar, olta iğneciğine oynarlar. Hele bir oynaya görsünler parasına da…”
Hani frenklerin “Penfant prodigue” dedikleri bir oğlan vardır. Ben o çocukmuşum; israftan, delilikten, serserilikten dönmüşüm gibi olurum yatağımın içinde. Işığı söndürmemle uykumun başlangıcı arasına güneşli bir sabah, kayıklar, bütün bir balıkçı köyü halkı dolar. Kalkık uçları çiçekle balık resimli çifte kayıklar bir anda uzaklaşır.
Bugün deniz yüz veren bir anne gibidir. Bu kadar naz etmemeli, bu kadar yüz vermemeli, bu kadar ışıklı, bu kadar sakin, bu kadar lastik çizme gibi pırıl pırıl olmamalı deniz. Bunun yarını var. Dalga kırık cam parçaları gibi keskin ve soğuk vurduğu zaman olacak, o canavar su baştan girip kıçtan çıkacak…
İşte çocukluğumun ve ilk gençliğimin haritalarındaki adalar beni, sonunda bir gün özlediğim gibi bir adaya tesadüfen bıra-kıverdiler. Yaşım orta yaşı bulmuştu ama nihayet asıl yuvama dönmüştüm. Sanki on dört yaşında sarışın bir oğlanken basıp gitmiştim. Bir motor beni alıp büyük şehirlere götürmüştü. Yaşamıştım. Cebim para görmüştü. Kadın görmüştüm. Şehvet tatmıştım. Kumar görmüştüm. Hırsızlık, mahpusane görmüştüm. Kerhane görmüştüm. Yankesicilerle, hırsızlarla arkadaşlık etmiştim. Sulanmışlar, sulanmıştım. Aç yatmıştım. Para çalmıştım. Irza geçmiştim. Sevmiş sevilmemiştim. İşte bitkin, işte yorgun, işte hepsini hepsini yitirmiş; gittiğim motorla yeni geri dönmüştüm.
Şimdi namuslu insanların arasında başım önüme eğilmiş, gülmeden, eğlenmeden, hoşgörü dolu, kötülüğü göz kırpışın-dan anlayınca cesaretten canavar kesilecek bir insan haliyle sessiz, sakin, ağzına vur lokmasını al bir halde balığa çıkacak, iyiliklere hasret duya duya ömrümün sonunu burada kesik bir son nefesle bahtiyar bitirecektim.
Sonbahar uzun ve güzel geçti. Çardaklardaki yapraklar kırmızının en son haline doğru ağır ağır kızara kızara, kırmızının renk oyunları içinde, düşmeden önce ne kadar sallanıp durdular.
İnsanlara ağır ağır sokulmaya çalışıyordum. Babadan kalma ev, anamın sayesinde gürül gürül işliyordu. Bense, orada kafamı kuma sokmuş devekuşu gibi oldum önce. Artık bütün günümü ve gecemi burada geçirecektim. Etrafımı çeviren insanların hepsini kendimden çok iyi, çok namuslu, hani demin söylediğim evine dönen “müsrif çocuk” ruhuyla seyrediyordum. Niyetim, yazı yazmak bile değildi. Balığa çıkacaktım. On kuruşa kahve, yirmi kuruşluk köylü sigarası içecektim. Kaybettiğim her şeyi; insanlığı, cesareti, sıhhati, iyiliği, saffeti, dostluğu, alınteri-ni, sessizliği yeniden bulacak, belki yeniden bir adam olmasam bile bir temiz hayatın içinde hayran, meyus ve mahcup ölümü bekleyecektim. Aklıma arasıra esen yazı yazmak arzusunu, arzusunu değil kötü huyunu, bu tek kötü huyu başarılar, şöhretler düşünmeden, “düşünürsem Allah canımı alsın!” düşüncesiyle yeniden bulabilirsem kalemsiz kağıtsız dağlara fırlayacak, balığa çıkacaktım. Yazmayacaktım. Biliyordum ki, insanlar beni pek sevmeyeceklerdi. Bir adam ki, onlar gibi değildir. Balığa çıkacak olsam, “Koca evi barkı var. Ne bok yemeye balığa çıkar? Deli midir nedir? Pay da almaz,” diyeceklerdi. “Baba fırını has çıkaran enayi, çalışmıyor, bereket ki, anası var, yoksa satar savar sürünür,” diyeceklerdi. Hiçbir zaman yeniden damla damla, dakikaları duya duya, sıkıla patlaya; rüzgârı, balığı, denizi, ağı seve seve ölümü beklediğimi bilemeyeceklerdi.
Ne zararı vardı. Ben onları hayalimde adanın insanlarıyla öl-çe ölçe, en büyük kusurlarını hoşgörüsüzlüklerinde bularak mahcup sevecek; bir sigara, bir adaçayı, bir kâğıt oyunuyla rüzgârlı günü bitirdikten sonra yatağıma yeni doğmuşçasına günahsız, hatıraları kova kova; iyileri, kahramanları, namusluları, hak yemezleri, alınteriyle sert tabiattan kavga ve dostlukla ekmeğini çıkararak, birbirlerine fedakârlıklar ederek yaşayanları seyirden duyduğum hazla derin ve rüyasız bir uykuya dalacaktım. Sabahleyin yine rüzgârla, yağmurla uyanacaktım. Camları buğulu bir kahvenin içinde elleri nasırlı, yüzleri güneş ve rüzgârla çizgili insanların arasında bugünü de bir günah, daha doğrusu bir kötülük işlemeden bitirecektim.
Onların arasına seyirci sıfatıyla sessizce karışarak oldukça mesut yaşadım. Şehire bile inmiyordum. Her şey tahayyül ettiğim gibiydi. Yalnız pay meselesinde çirkin hadiseler geçtiğini işitiyor, onu da duymamazlığa geliyordum.
Bir sabahtı. Kayık hülyalarımdaki gibi balıktan dönmüştü. Çevaleler vapura verilmişti. Şimdi ağları denize çarpa çarpa yıkıyorlardı.
Balıkhanede hiç tutmayan, fiyat bile verilmeyen on, on beş dülger balığı kayığın küpeştesinde hâlâ canlı, ince, zar gibi kanatlarıyla titreşiyorlardı. Biraz sonra işlerini bitirmiş olacaklar, hepsi orta parmaklarına birer dülger balığı takarak çekip gideceklerdi. Umduğum gibi dülger balığı çorbası çok evlerde tüte-cekti.
Kayığı temizleyenler sekiz kişiydi. Yedisi bizim adadandı. Sekizincisi zayıf, sarı, hastalıklı adamı hiç görmemiştim. Ne kadar dostça, ne kadar içten bir sevgiyle çalışıyordu.
Balığın bol çıkmaya başladığı duyulduğu zaman dışardan da insanlar gelirdi. Dışardan ırıba katılanlar pay almazlardı. İrip tayfasıyla reis, gönüllerinden ne koparsa o kadar balık verirdi kendilerine.
O adam da bir dülger alabilmek, bu balığı hak edebilmek için elinden geleni yapıyordu.
Nihayet iş bitti. İki büyük dülger balığını reis kıç altına attı. Tayfalardan birine, “Bunu bize götür sonra,” dedi. “Ötekilerini pay yap.”
Üçer tane alanlar oldu. Dışardan gelen bir tane versinler diye bekledi. Yüzünde tatlı bir gülümseme ve çalışmaktan doğabilmiş hafif bir kırmızılık vardı. Bu kırmızılık pay dağıtan adamın elinde tek balık kalıncaya kadar adamın yanağında durdu. Sonra birdenbire uçtu. Yüzündeki gülümseme önce tehlikeli bir halde dondu. Sandım ki, böyle, bütün ömrünce böyle donuk bir tebessümle kalıverecek adam. Etrafına bakındı. Kendine bakan birini gördü. Gülümseme birdenbire yüzünde bir meyve gibi çü-rüyüverdi. Gözleri hayretle büyüdü. Son balığı kayıktaki adam rıhtıma fırlatmıştı. Adamın yüz ifadeleri neredeyse yine eski temiz, memnun halini, taze meyve halini alıverecekti. İki adım attı. Elini balığa doğru uzatmak üzere eğildi. Ama ötekilerden, başparmağına irisinden bir tane dülger balığı takmış birisi, kocaman çizmeli ayağını dülger balığının sırtına bastı.
“Ne o, hemşerim?” dedi. “Dur bakalım. Dağdan gelip bağ-dakini kovmayalım.”
Adam elini çekti. Bir şey söylemedi. Söyleyemezdi. Söyleyecek halde değildi. Rıhtım kahvesine doğru yürüdü. Dışardan kahvenin önündeki seyircilerden biri seslendi.
“Bırak yahu! O adam da çalıştı. Veriver bir tane, ne olur? Kalkmış nerelerden gelmiş işte.”
“Ne yapalım, gelmesinler. Kırmızı götlüyle davet mi ettik biz bunları? O balığın bir iki buçukluğu var. Balık çıkmadığı zaman yanaşmıyorlar ağı temizlemeye hiç. Yağma yok, hemşerim!”
Kayıktakilerden hiçbiri kalkıp da, “Ayıptır yahu, ver adama,” demedi.
Bir ikisi, en umduklarım konuşacak gibi oldular. Bekliyordum. Şimdi umduklarımdan birisi payına düşen balıktan birini, en küçüğünü adama doğru fırlatacak diye bekledim. Reis kahvenin önünde kahvesini öttürüyor, kayığın asıl tayfasına keyifle bakıyordu.
Hadiseye karışan adam, “Ayıp yahu,” dedi. “Ayıp!”
Bu sefer konuşacaklarını, hatta paylarına düşen balıklardan en küçüğünü fırlatacaklarını sandıklarımdan biri, “Sen karışma bakalım, babalık! Fazla söylenmeye başladın. Ayıp ne demek? Ayıp yorgan altında.”
“Babanızın malı mı bu deniz sizin?”
“Onun babasının malı mı?”
“Değil ama, gelmiş kayığınızda çalışmış bir kere.”
“Kim gel de çalış demiş ona, gelmeseydi.”
Balık verilmemiş adam, kahvenin bir iskemlesine çökmüştü. Kahveci başına dikilmişti.
“Kalkacağız, kalkacağız,” dedi kahveciye.
Ayağa kalktı. Kendisi için laf işitmiş adama, “Zararı yok, hemşerim,” dedi. “Zararı yok. Vermesinler, istemez.”
Gözüken vapura doğru yürüdü. Küçük adımlarla bir Şarlo gibi seğirterek uzaklaştı.
Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da bir hırstan başka neydi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Adanın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım.
Haritada Bir Nokta (1952) Sait Faik Abasıyanık

89 yorum

  1. Ben bu öykünün özetine bakmıştım ama tamamı çıktı karşıma ama yine de çok güzelmiş ellerinize sağlık bu öyküyü sitenizde bulundurduğunuz içinde teşekkür ederim:):):)

  2. Bende özetine bakmıştım. Öğretmenin okuduğunda bazı yerler yoktu. Buradakinden daha kısası yani …

  3. Çok teşekkür ederim. Ödevim için gerekliydi ve aradığımı buldum.

  4. Galiba hepimiz çalışma kitabındaki ekinlikleri yapmak için bunu arastırdık.

  5. Bana özeti lazımdı ama tamamı yazıyodu bende okudum hem ödevime yardım etti çok teşekkür ediyorum. Sağ olun. Nice kitap özetlerine

  6. Çok güzel bir hikaye çok beğendim. Ödevimde çok yardımcı oldu çok sağolun :d 🙂

  7. Özetini öğretmen ödev verdi ama hikaye güzel genellikle yazar denizcilikle ilgili yazı olmus ogretmenimiz demişti ama ben bu oykuyu sevdim:)

  8. Öğretmenimiz metni okurken arkadaşlarımız konuştuğu için metni anlayamamıştım ama burda okudum ve etkinliklerimi tamamladım çok güzel bir hikaye teşekkürler insanokur.com

  9. Ya çok güzel de bana bu metnin etkinlikleri lazım yarına gidecek bana yardımcı olur musunuz lütfen

  10. Ben bu metni çok merak ediyordum çünkü çalışma kitabında bunun etkinlikleri var fakat metin sadece hocada var o yüzden yani hem de çok güzelmiş.

  11. süper başka öykülerde okudum bunun kadar güzel olanını hiç okumamıştım
    😛

  12. Ya ben de sizler gibi etkinlik için aradım ama çok uzun olduğu için pek birşey anlamadım ve de hiç bir etkinliği doldurmadım. Doğrusunu söylemek gerekirse sitede öykünün olması güzel ama özeti olsa daha güzel olurdu herşeye rağmen yine de güzel.

  13. Özeti olsaydı daha iyi olurdu ama sağolun buna da şükür…

  14. oleyyyyyyyyyyyyyyy!!!!!! buldum işte bunu kim yazdıysa valla çok sağolun …

  15. Aslında ben de arkadaşlara katılıyorum çünkü ben de etkinlik için arıyorum yardımcı olun lütfen ya

  16. benim de öğretmen kitabında var bizde yok çalışma kitabını yapamadım unuttum öğretmenin okuduğunu işte öyle

  17. ama öğretmenin okuduğu yeri okudum sadece çünkü daha fazla var

  18. Gerçekten sağolun aradığımı buldum çok işime yaradı 😀

  19. Çok iyi oldu ben özet şeklinde arıyordum karşıma burası çıktı bu siteyi kurana çok teşekkür ederm 🙂

  20. Ben de çalışma kitabını yapmak için arıyordum çok işime yaradı sağolun:D

  21. Çok teşekkürler herşey için. Aradığımı buldum ama keşke özet olsa daha iyi olurdu

  22. Çok teşekkür ederim çok yardımcı oldunuz aynen ben de arkadaşlar gibi çalışma kitabını yapıyordum

  23. Hikaye uzun ama sadece hocanın dediği yerleri okudum ve anladım çok teşekkürler:) 🙂 🙂

  24. Ödevimi yapabildim. Çok anlamlı, güzel, ayrıntılı, anlamlı sağolun

  25. Çok sağolun. Bütün etkinlikleri yapabiliyorum ama biraz uzun 🙂

  26. Ya benim de çalışma kitabım için gerekliydi ama ben ödevimi yapamadım bilmiyorum artık nedense ama sorun bende

  27. ben bu hikayeyi çok ama çok beğendim bence herkes okumalıdır.çok güzel ben bu hikayeyi tam 10 kere okudum ben çok beğendim hatta ve hatta ezberledim bilene.

  28. arkadaşlar rıza edsem konusu ve oluş sırası ve anlatılanların gerçek olma ihtimalinin örnekle acıklaya bilrseniz cok sevinirim dua ederim…

  29. çok güzel bir hikaye ben dinle metninde anlamadığım zaman hep buraya bakarım

  30. özr dilerm cok yardımcı oldu alllah razı olsun elleribnize kolllarınıza sağlık saolun varolun aga

  31. arkadaşlar metnin yardımcı düşüncesi nedir söyler misiniz

  32. arkadaşlar ben hiçbişey anlamadım çok karmaşık sözler var 13 yaşımda olmama rağmen bu metnin konusunu çıkarmama doğrusu zorlandım zaten sait faik’in yazıları aşırı hoşuma gidiyor diyemem ama beğenen varsa da saygı duyarım siz şimdi bunu okurken neden bunları yazdı diyebilirsiniz ama benim bu yazıdan bi ödevim var sanırım 0 alıcam neyse hoşçakalın

  33. ben açıkçası bu siteden memnun kaldım. çünkü türkçe dersinde çok işime yaradı.

  34. okula çok ama çok yardımcı oldu teşekkür ederim . ben de bazı sözcükleri anlayamadım.

  35. çalışma kitabının etkinlikleri çok sıkıcı… 🙁

  36. TEŞEKKÜR EDERİM SİZİN SAYENİZDE ÇOK GÜZEL ŞEY OLDU 🙂 :*

  37. allah razı olsun ama hikaye saçma geldi ama ödev için lazımdı

  38. Tesekkür ederîm. Herkese. Gerçi Türkiye’de ki hikayeler biraz farklı ama. Başka iyi hikayeler bilen var mı ?

  39. Ya Arkadaşlar sizin okullarınızda böyle ödevler veriliyorsa bizim özel okullarda daha da fazlası veriliyor. öğretmeninize anlamadım dersiniz o da size anlayış gösterir.

  40. valla komposizyon için bakmıştım işe yarayacak herhalde sizin okullardan böyle veriyorlar mmı bizim doğa kolejinde böyle şeyler vermiyorlar

  41. şu etkinlklerde olmasa böyle bi yazınn olduğunu bilmiyorudum 🙂

  42. ben o adama ama acıyorum 🙁 yaşlı olmasına rağmen gelip çalışıyo… ama onun hakkı olanı vermiyolar… bu dünyada demokrasi diye birşey yok…verdiğin emeğin karşılığını almalısın :@

  43. bnde bu çalışma kitabındaki etkinlikleri yapmak için araştırdım bunlarııı 😀

  44. çok uzun metin ama aradığımı buldum keşke dinleme olsaydı.. 🙂

  45. çok teşekkürler
    çok yardımcı oldu ödevimi, yaptım oh beeee

  46. arkadaşlar metin incelemesi yapmam gerekiyor yardımcı olurmusunuz inceleme derken ne isteniyor

  47. saolun cok yardımcı oldu ama bilmediğimiz sözcükler varrr :)))))))))))))

  48. çok işime yaradı tam da istediğim metin 🙂

  49. yapanın elleri dert görmesin ama bn hiç bir şey çıkaramadım öğretmenin okuduğu kısa ve özdü bu çok uzun ve sıkıcı olmuş kusura bakmayın bnm görüşlerim böyle ama beğenmenlerede saygı duyarım

  50. aslında bende metinleri yapmak için bu siteyi tıkladım ama adamın amacı benim için daha önemliydi şöyle yani 2. etkinlik baya zor kafa verimediğinden yapılmamaktadır düşünüyarum şahsen sitenizde bulunduğu için teşekkür edrim

  51. Çok Karışık hiç bırsey anlamadım her sitede hikaye farklı yazıyo hangi hikaye doğru anlıyamadım

  52. ya hoca bize hkayeyi yazın dedi ben nasıl yazacam bunu yaaa ? bide her sitede farklı hangisi doğru anlayamadım

  53. Arkadaşlar burda Sait Faik duygu düşünce olaylar ders çıkarılmasını herşeyin bir anlamı olduğu insanların hayatına dışarıdan bakıp yorum yapıyor yazar (benim anladığım bu kadar)

  54. Size giçbir şey katmayacak fotoğraflara, videolara bakarak saatlerinizi çöpe atacağınıza on dakikanızı ayırıp şunu okuyun, şuncacık yazıya da özet dilenmeyin.

  55. Yazar gibi ben de diğer çalışanların kendi paylarına düşen balıklardan birini vermesini bekledim.vermemeleri beni etkiledi
    Dikkatimi çeken kavram emek

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir