Kahrolsun Irkçılık – Okan Yolcu

Çağımızın en büyük sorunlarının başında ırkçılık gelmektedir. Kapitalizmin yarattığı milliyetçilik akımı 1789’dan bu yana bir çok yerde soykırımlara, katliamlara asimilasyonlara ve bir çok çatışmaya neden oldu. Kapitalizmle hayatımıza geçmiş olan ırkçılık günümüzde dünya ölçeğinde tekrar hortlamaya başlamıştır.Geçmişten günümüze görmezden gelinemeyecek acıların devam ettiği bu süreç ırk kavramını sorgulamamızı zorunlu kılıyor. Irk diye bir şey var mıdır?

Çağımızın bu denli içine işlemiş olan ırkçılık hangi tahrif edilmiş bilimsel(!) temellere oturtulmuştur? Biyolojik determinizmin ve zeka testlerinin buradaki payı nedir? Kavram, sosyo-ekonomik yapıdan ideolojiye, biyolojiye dek uzanan bir yelpazede çok yönlü incelemeyi zorunlu kılıyor.

Biyoloji bilimi sınıflandırma çalışmalarını tür düzeyinde yapar. Çünkü sınıflandırmada gerçek olan tek kavram türdür. Alttür kavramının nesnel ölçütleri bulunmadığı gibi gittikçe değerini kaybetmektedir. Avustralyadan Amerika kıtalarına, Afrikadan Avrupaya kadar dünyanın her köşesinde yaşayan insan tek türdür. Zaten genetik bilimi de ırkların olmadığını kesin olarak göstermiştir. Bütün insanların genetik yapısı aynıdır. Sadece coğrafi farklılıklardan iklimden kaynaklanan morfolojik çeşitlilik söz konusudur. Yani deri renginin siyah, sarı, beyaz oluşu coğrafi farklılık ve iklimlerden kaynaklanıyor. İnsanlarda ekvatordan kuzeye doğru güneş ışığından kaynaklanan pigment açılımı söz konusudur. Bu bağlamda ırk kavramının bilimsel bir temeli olmadığı ortaya çıkar. Irk yoktur!

Biyolojik determinizm-IQ-öjenizm

“Bilim, nesnel bilgilerle donanmış ve eski boş inançları yıkarak gerçeğe doğru ilerleyen amansız bir yürüyüş değildir. Sıradan insanlar olarak bilim adamları, kuramlarında farkında olmadan çağlarının toplumsal ve politik kısıtlamalarını yansıtırlar. Toplumun ayrıcalıklı üyeleri olarak, çoğunlukla yerleşik toplumsal düzenlemeleri biyolojik temellerle bağdaştırır ve bunları savunurlar.”(stephen jay gould,Darwin ve Sonrası, önsöz)

Biyolojik deterministlere göre insanların bütün özellikleri genetik yapılarında mevcuttur. Yani kişilikten zekaya ırkçılıktan suça kadar bütün özelliklerin genlerde varolduğunu iddia eder. Böylece emperyalizm temize çıkarılmaya çalışılır. çünkü bütün özelliklerimiz genlerde bulunduğuna göre bazı insanlar yönetici genlere sahipken bazıları da yönetilmeye meyillidir. Bu durumda emperyalizmin halkları köleleştirmesi doğaldır.Nede olsa böyle genlere sahibiz!

Dünyanın saygın diye nitelendirebileceğimiz birçok kuruluşunda, üniversitelerinde bilimsel(!) anketler yapılıp amerikalıların afrikalılardan, ingilizlerin diğer avrupalılardan beyazların siyahlardan daha zeki olduğu ortaya çıkıyor. Amerikada yapılan zeka testlerinde ne hikmetse beyazların siyahlardan 15 puan yüksek olduğu ortaya çıkıyor. Emperyalizmin hiç bir sömürü politikasının olmadığı sadece daha zeki ve daha çalışkan oldukları için diğer halklara göre daha rahat yaşadıklarını empoze etmeye çalışıyorlar. Oysa genlerin kişilik, zeka vb. gibi özellikleri yoktur. Bütün canlılar gen-organizma-çevre diyalektiğinin ürünüdür. Emperyalizm bütün günahların insanın doğasında bulunduğunu empoze edip kendini temize çıkarmaya çalışıyor. Bunu yaparken biyolojik deterministleri ideolojik alet olarak kullanır.

Emperyalizmin en acımasız uygulamalarını insanın ırk ıslahı diye bilinen öjenizmde görmekteyiz. Her şey genlerde bulunduğuna göre- suç geni, aldatma geni alkoliklik vb. -toplumu geliştirmek için yoksulları,suçluları,tembelleri, engellileri, afrika kökenlileri vb. kısırlaştırarak zenginlerin, zekilerin vb. insanların üremesine izin verilerek toplumun refaha kavuşacağı düşüncesidir. Özellikle 1930?lu yıllarda bazı Avrupa ülkelerinde öjenizm kanunları çıkarıdı.ABD?de ve İsveçte 60.000 insan kısırlaştırılıdı. Kanada?da ve Finlandiya?da onbinlerce insan kısırlaştırıldı. Almanya?da 400.000 insan kısırlaştırılıdı ve Hitlerin yahudilere yaptıklarını söylemeye bile gerek yok.

Mendel-Morgancı genetik çizgi genlerin mutasyonlar dışında hiçbir şeyden etkilenmediğini ve her karakterin genlerde olduğunu iddia ediyordu. Biyolojik deterministler bu temel üzerinden ilerlemiştir. Emperyalizm ise bu fırsatı çok iyi kullanmıştır ve kullanıyor. Oysa lanetlenmiş Sovyet agronomu Trofim Lysenko vernalizasyon sisteminde de gösterdiği gibi gen-organizma-çevre diyalektiği sonucunda her özelliğin genlerde bulunmadığı çevrenin önemli bir etkisinin bulunduğunu-bazen biyolojik determinizme kaysa da- belirtir. Mendel-Morgancı çizgi Lysenko tarafından eleştirildiğinde bütün dünya Sovyetlerde genetik bilimi ?burjuva bilimi? denilerek yasaklandı yaygarasını kopardı. Günümüzde gen-organizma-çevre diyalektiği geçerlidir.

Kapitalizm feodal imparatorlukları parçalamak için milliyetçiliği kılıf olarak kullandı. Zaferinin ardından İnsanların bütün farklılıklarını bilimi tahrif ederek çatışma aracı haline getirdi. Cinsiyet ayrımından deri rengine, farklı kültür ve dillere kadar her türlü farklılığı soykırımların, katliamların çatışmaların sebebi haline getirdi. Bunları yapabilmesi için kapitalist sistemin mekanizmasını -yaşamak için yok et- doğanın evrensel doğruları olarak gösterdi. Biyolojik determinizm sisteme çok uygun olduğu için hemen sistemle eklemlendi. Böylece sistem ideolojik, bilimsel temellerini atmış oldu. ırkçılıkta esası ekonomik temellere dayansa da kitlelere bu vahşeti yaymak için ideolojik, bilimsel kılıflarını kullanır.

Günümüzde bilimsel olarak biyolojik ırk kavramının olmadığını biliyoruz. İnsanlar arasında kültürel farklılıklar bulunmaktadır. Bu farklılıkların hiç biri diğerinden üstün değildir. Hiçbir renk diğerinden Hiç bir kültür diğerinden hiç bir dil diğerinden üstün değildir. Asimilasyon insanlık suçudur. Irkçılık insanlık suçudur. Kahrolsun ırkçılık!

Okan YOLCU
Diyalektikçi Biyolog

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir