Lev Tolstoy, İvan İlyiç’in Ölümü adlı kısa romanında, hayatın anlamı ve doğru bir yaşam sürdürmenin ne anlama geldiği üzerine derin felsefi sorular sorar. Eserin başkarakteri olan İvan İlyiç, toplumun beklentilerine uygun, dışarıdan başarılı gözüken ama içsel olarak boş ve sahte bir hayat sürdürmüştür. Ölüm döşeğinde ise geçmişine dönüp baktığında, hayatını yanlış yaşadığını fark eder. Tolstoy, bu trajik farkındalık üzerinden insanlara nasıl yaşanması gerektiğine dair önemli mesajlar verir.
⸻
1. Yanlış Yaşam: Toplumsal Beklentilere Göre Yaşamak
İvan İlyiç, yaşamını büyük ölçüde toplumsal statü ve maddi başarıya dayandırır. Küçük yaşlardan itibaren toplumun onayladığı yolları seçmiş, kariyerinde yükselmiş ve “saygın” bir insan olmuştur. Ancak, bu yolun yanlış olduğunu hastalık ve yaklaşan ölümle yüzleştiğinde anlar.
Örneğin, İvan İlyiç’in evliliği bile bir tür toplumsal zorunluluktan ibarettir. Karısını gerçekten sevdiği için değil, “saygın bir adamın evlenmesi gerekir” düşüncesiyle evlenmiştir. Evlilik, zamanla karşılıklı tahammülsüzlük ve duygusal mesafeyle dolu bir ilişkiye dönüşmüştür. Hayatını hep “nasıl olması gerektiğine” göre şekillendirdiği için gerçek mutluluk ve iç huzurdan yoksun kalmıştır.
Tolstoy burada, yalnızca dışsal başarıyı ve başkalarının onayını önemseyen bir hayatın sahte ve boş olduğunu vurgular. İvan İlyiç’in ölüm döşeğinde söylediği şu cümle, bu gerçeği net bir şekilde ortaya koyar:
“Belki de bütün hayatım yanlış geçti?”
Bu cümle, Tolstoy’un okuyucuya yönelttiği temel sorudur: Hayatınızı gerçekten kendi değerlerinize ve içsel mutluluğunuza göre mi yaşıyorsunuz, yoksa toplumun size biçtiği rollere mi uyuyorsunuz?
⸻
2. Doğru Yaşam: Gerçek Anlamı ve Sevgiyi Keşfetmek
Tolstoy, İvan İlyiç’in karşısına bir karakter koyarak alternatif bir yaşam biçimi sunar: Gerasim. Gerasim, İvan İlyiç’in hizmetkârıdır ve hikâyedeki en “sade” karakterdir. Ancak, Gerasim’in sahiplendiği yaşam biçimi, Tolstoy’un “doğru hayat” anlayışını temsil eder.
Gerasim, zorla gülümseyen, sahte ilgi gösteren diğer insanlardan farklı olarak, içtenlikle İvan İlyiç’e yardım eder ve onun acısını paylaşır. Onunla vakit geçirirken şefkat gösterir ve ölüm gerçeğini saklamaya çalışmaz. Oysa İvan İlyiç’in karısı, arkadaşları ve doktorları, ölüm düşüncesinden kaçınır ve her şeyi bir formaliteye çevirirler.
Gerasim’in varlığı Tolstoy’un temel mesajını özetler: Hayatın anlamı, toplumsal statüde ya da maddi başarıda değil, içtenlik ve sevgide saklıdır.
Bu bağlamda Tolstoy, modern insanın anlam arayışına bir cevap sunar:
• Özgün bir yaşam sürdürmek gerekir. Başkalarının beklentilerine göre yaşamak, ancak ölüm anında bir pişmanlık kaynağı olacaktır.
• Sevgi ve merhamet gerçek bir yaşamın temelidir. Sahte ilişkiler, gösterişçi başarılar yerine, insanın içten bağlar kurması gerekir.
• Ölüm bilinci, hayatın anlamını bulmada bir anahtardır. İvan İlyiç ancak ölümle yüzleştiğinde hayatını sorgulamıştır. Tolstoy, ölüm farkındalığını ertelemeden, henüz yaşarken doğru bir hayat sürmemiz gerektiğini anlatır.
⸻
3. Tolstoy’un Ahlaki Çıkarımı: ‘Gerçek Hayat’ Nedir?
Tolstoy, İvan İlyiç’in Ölümü ile sadece bireysel bir trajediyi değil, toplumun büyük bir kesiminin düştüğü varoluşsal bir hatayı anlatır. Modern insan, yanlış hedefler peşinde koşarak gerçek hayatı kaçırmaktadır.
Bu çıkarımı şu üç temel ilke ile özetleyebiliriz:
1. Gerçek hayat, basit ve samimi olandır.
• Sahte sosyal ilişkiler, gösterişli bir kariyer veya statüye dayalı bir yaşam, insanı içsel olarak tatmin etmez.
• Gerçek mutluluk, Gerasim gibi doğal, sevgi dolu ve dürüst bir yaşam sürmekle mümkündür.
2. Ölümden korkmamak için doğru yaşamak gerekir.
• İvan İlyiç’in korkusu, aslında yanlış yaşanmış bir hayatın getirdiği pişmanlıktır.
• Ölüm bir son değil, doğru yaşandığında huzurla karşılanabilecek doğal bir süreçtir.
3. Toplumun sunduğu başarı ölçütleri yanlıştır.
• Para, mevki, statü geçicidir; bunlara odaklanarak yaşamak insanı mutsuz eder.
• Hayatta esas olan, içsel huzur ve sevgi dolu bir bağ kurabilmektir.
⸻
Tolstoy’un Verdiği Yanıt
Tolstoy, İvan İlyiç’in Ölümü ile “nasıl yaşamalıyız?” sorusuna güçlü bir yanıt verir:
• Gerçek hayat, sevgi, merhamet ve içtenlik üzerine kurulmalıdır.
• İnsan, toplumun dayattığı beklentilerle değil, kendi içsel doğrularına göre yaşamalıdır.
• Ölüm farkındalığı, hayatın anlamını bulmak için bir fırsattır; hayatı ertelemek yerine onu gerçekten yaşamak gerekir.
İvan İlyiç’in trajedisi, yanlış bir hayatın getirdiği pişmanlığın hikâyesidir. Tolstoy, onun ölümü üzerinden bize şu uyarıyı yapar: Gerçek anlamı bulmadan yaşarsak, ölüm kapıyı çaldığında aynı soruyu sormaktan kaçamayız: “Belki de bütün hayatım yanlış geçti?”