Tüm çocukluk masallarımız kadınların ev içi mekânları üzerine kuruludur.

Tüm çocukluk masallarımız kadınların ev içi mekânları üzerine kuruludur. Bu bazen Pamuk Prenses’in mutluluğu yakaladığı bir kulübedir. Bazen Külkedisi’nin prensese dönüştüğü mutfak… Bazen de Rapunzel’in kapatıldığı kule! Hepsinin de ortak noktası, yarı aç yatılan kulübeden ve mutfaktan kurtaran, dışardaki yaşamdan haberdar olmanın özgürlüğünü sağlayacak “beyaz atlı prens”tir.

Genellikle tüm çocuklar, kız-erkek demeden bu masalların büyüsüyle yetişir, sinema ve televizyon ekranlarında bu büyünün filmleriyle yoğrulur. Gelecek beklentisi, masallardaki balo salonları, güllerle bezenmiş taraçalar ve tüller içindeki yatak odalarıyla süslüdür. Ama bu beklentilerin hiçbirinde yıkanacak bulaşıklar, temizlenecek tuvaletler yok- tur… Başlangıçta, prensi tarafından seçilmenin onuruyla taclandırılan kız çocuğunun mutluluğu evlilikle birlikte “prens” zannettiği kocanın mekânında oturmanın karşılığını ödemeye bırakır. Evin çekip çevrilmesi, doğrulacak çocuklar, çocukların bakımı, sadık ve itaatkâr bir eş olmak üzerine kurulu ödemeler listesi yıllar içinde azalacağına uzayıp gider. O’nun arzulayıp isteyeceği, kısacası O’nun ‘sarayının/evinin kadını’ olarak seçilen kadın olmanın bedeli katlanarak artar. Bu arada araba kabağa, arabacı da çoktan fareye dönüşmüştür… Masallardaki roller gerçek yaşamdaki rollerle örtüşmüştür.

Minibaş, T. (2009)
“Mekânların Kıstırılmışlığında İktidar Masalları”, Kadın ve Mekân: Tutsaklık mı? Sultanlık mı? (ed. Akpınar, A., vd.), Turkuvaz Kitap, s. 210.