Hikaye etmeden yaşayamayan insanın, dünyanın binbir türlü derdiyle boğuşurken düşünürken, konuşurken, yazarken, sorgularken karşılaştığı en ciddi sorunlardan birisi ‘net olamaması’ galiba. Uğultulu, kaotik bir düzende önce kendini sonra varoluşun anlamını kavramak için ihtiyaç duyduğu sorulardan uzaklaştıkça sorunlarından da uzaklaştığını zannediyor.
Edebiyat, diğer disiplinlerden farklı olarak cevabı olmayan sorularla beslenebilir. Müphem soruların kuytusunda biriktirdikleriyle tahayyül sınırlarını esnetir, bazen yola devam etme gücünü uyandırarak umutlandırır, başka türlü hayat ihtimallerini gösterir.
Varlığın arayışı ve hediyesi olan düşünceyle yıkar, bazen de yıkılanı yeniden inşa eder. Sadece geçmişle değil sezgisel bir gelecek kaygısıyla yüzleştirir. Açık bir yara misali zihin sızlatan düşüncenin üvey kızkardeşi duygularla insana en çok acıyan yerlerini gösterebilir.
Bir başka ‘hikayeci’ Tarih, geçmişin dar ve dolambaçlı patikalarında dolaşırken sorularına somut cevaplar arar. Bulamadığında sormaktan vazgeçmez. Merak eder, araştırır. Bu dünyada kim ve ne olduğumuzu anlamlandırmak için “anı” çerçeveleyen olayları nedenlerini sorgular. İhtimalleri inceler. Yumuşak kil bir tablete çivi biçiminde işaretler kazıyan ilk ‘Yazıcı’dan bu yana insanlık tarihine miras bırakılan işaretleri yorumlar, tartışır. Ve onca bilgi bombardımanına rağmen net olmaya çalışır.
Dünyada da çok ilgi gören ‘Homo Sapiens’in yazarı Yuval Noah Harari, son kitabı ‘21.yy için 21 Ders’ kitabının giriş bölümüne ilginin sebebini açıklayan bir cümleyle başlamış:
“Yerli yersiz bilgi yağmuruna tutulan bir dünyada net olmak güç demektir. Teoride herkes insanlığın geleceği hakkında fikir yürütebilir ama net bir görüyü muhafaza etmek zordur”.
O milyarlarca insanın asli sorunların farkında olmadığını ve çocuk bakmak, çalışmak gibi “daha önemli” ve hayati meselelerle ilgilenmekten soru soramadığını düşünüyor. Ancak kimsenin geleceğin sonuçlarından muaf tutulamayacağını ve tarihin adil olmadığını da hatırlatıyor.
‘Homo Sapiens’in insanın önemsiz bir maymundan dünyanın efendisine dönüşme sürecini, ‘Homo Deus’un hayatın uzun vadeli geleceğini ve zekayla bilincin nihai kaderini sorguladığını, bu kitaptaysa günümüzün sorunlarına daha yakından bakmak istediğini yazmış. “Eğer bu kitaplar türümüzün geleceği hakkında tartışmaya katılma şevki verirse bir tarihçi olarak kendi görevimi yerine getirmiş olacağım” diyor.
Harari’nin hemen herkesin anlayabileceği bir anlatım yöntemi ve dille yazdıklarını, öngörülerini, endişelerini fazla iddialı ya da kışkırtıcı bulanlar oluyordur muhtemelen. O yüzünü sadece geçmişe değil geleceğe cesaretle çevirip insanlığın yanlış tercihlerini, aptallıklarını, kibrini, zaaflarını tarihsel akış içinde nedenleriyle göstermeyi seven bir bilim insanı. Toplumsal, siyasi, ekonomik krizleri incelerken, bireyin iç dünyasına, zihin karmaşasına bakmayı da ihmal etmiyor.
Yeni teknolojilerin yaratacağı tüm etkileri gözden geçirdiği süreci, yaratabileceği muhtemel kişisel travmalarla birlikte ele alıyor mesela. Kitaplarını okur açısından cazip kılan, umutsuz öngörülerine rağmen korkularını, kaygılarını kontrol altında tutabilen insanın sorunlarına çözüm bulma ihtimalini vurgulaması sanırım.
Topluluk, Medeniyet, Eşitlik, Özgürlük, Adalet, Din, Milliyetçilik, Göç, Terörizm, Savaş, Laiklik, Cehalet, Hakikat sonrası, Bilimkurgu, Eğitim gibi genellikle içi boşaltılarak tartışılan kavramların, evrimsel kökenlerini, kültürel-siyasi tarihlerini basit, güncel sorularla buluşturduğunda şahsi hayatların küresel boyuta taşınma sürecinin fotoğrafını da netleştirmiş oluyor.
Anlatıları güncel ve tarihten örneklerle derinlikli ama soruları oldukça sade. “Yalan haber salgını karşında ne yapabiliriz?”. Ya da “Gerçekliği kurmacadan ayıran belirgin bir sınır kaldı mı?”. “Tanrı geri mi döndü?”. “Yeni bir dünya savaşı yolda mı?”. “Liberal demokrasi neden krizde?”.
Harari’nin bu kitapla ilgili vurgusunu ben de önemsiyorum. O kitabın büyük bir kısmının liberal dünya görüşünün ve demokratik sistemin yetersiz kaldığı noktaları tartıştığını söylüyor. Ve nedenini açıklıyor:
“Böyle olmasının sebebi, liberal demokrasinin temelde sorunlu olduğuna inanmam değil, aksine insanın modern dünyanın zorluklarıyla başa çıkmak için geliştirdiği şimdiye kadarki en başarılı ve kapsamlı siyasal model olduğuna inanıyor olmam”.
21. yy’da sistemin tarihsel sürecine dair bilgi sahip olmadan, ‘liberal’ kelimesini her fırsatta hakaret olarak kullananların yaşadığı bir topluma anlattıkları tam ne ifade edebilir ya da ideolojik takıntılarından bir süre uzaklaşıp anlamak için okurlar mı bilemiyorum ama Harari’nin bu anlamdaki vurgusu önemli.
O kendi düşüncelerinin eleştirilmesine asla tahammül edemeyen otokratların, bu eleştirileri gasp edip liberal demokrasinin itibarını sarsmak için kullanacaklarının farkında. Nihayetinde bir yazar olarak karar vermesi gerekmiş; “Otokrasileri doğrulamak adına eleştirilerin kullanılmasını göze almalı mıyım?” diye sormuş kendisine ve risk alıp düşüncelerini somut bilgilerle buluşturarak olduğu gibi aktarmış. Sebebi basit; bu kitapta da farklı boyutlarıyla hatırlattığı, giderek yaygınlaşan tutucu, baskıcı rejimlerde özgürce yazılamayacağını ve herhangi bir sistemi eleştirmeyen insanlığın sorunlarını aşamayacağını biliyor.
Harari’nin anlatılarına bu perspektiften bakıldığında sistemlerin neden tıkandığını görmek de kolaylaşıyor. Liberal model de krizde ama söylediği gibi yerine konulabilecek yeni bir sistem yok. Elimizde büyük bir boşluk var. İnsanlar kendilerini işe yaramaz hissediyorlar. Biyoteknoloji ve bilişim teknolojisindeki devrimlerin daha az “özgürlük ve eşitlik” vadettiği de göz ardı ediliyor. Peki ne olacak?
Harari, yeni bir model kurgulamanın vakti geldi mi, diye soruyor. Ama yine de insanlığın eski anlatılara inancını yitirip yeni bir anlatıya kucak açmadığı, hayal kırıklığı ve kızgınlığın yarattığı nihilist aşamada olduğumuzu hatırlatıyor. Ve her şeye rağmen korkan okurlara açıkça sesleniyor:
“Panik bir kibir biçimidir. Dünyanın ne yöne ilerlediğini (aşağıya doğru) bildiğine emin bir histen kaynaklanır. Şaşkınlık duymak daha mütevazı, dolayısıyla daha sağduyuludur. İçinizden kendinizi sokağa atıp, ‘Kıyamet geliyor’ diye bağırmak geliyorsa, kendinize şunu söylemeyi deneyin: ‘Yok öyle değil. İşin aslı dünyada neler olup bittiğini anlamıyorum o kadar.”
Onun kitapları dünyada neler olup bittiğini anlamak için yazılmış ‘rehberler dizisi’ değil ama sorunları geleceğin muhtemel tehlikeleriyle görebilmek için hazırlanmış, kolay okunabilen yazılar toplamı. Birbirine dolanıp rahatsız etmeye başlayan düşünce ve hisleri kendi sınırlarına hapsetmeden ama büsbütün dağılmasına da müsaade etmeden belli bir zihin akışı dahilinde sunan kitaplar.
Öncelikle ilgimi çeken başlıklardan biri “Özgürlük” oldu. Harari bu bölümde insanlığı tehdit eden algoritmaları tartışıyordu:
“İnsanların karar alma süreçlerine erişim büyük veri algoritmalarını daha güvenilir kılmakla kalmayacak, eş zamanlı olarak insan duygularını da daha az güvenilir yapacak”.
Bu bölümü okuduktan sonra bir an durup düşündüm. Muhtemelen, doğal korkularım yüzünden bu öngörüsünü reddettim. Teknolojik devrimlerdeki “ölçüsüzlüğü” herkes gibi görüyorum. Kastettiği tehlikeyi de anladım ama insanı hikaye eden edebiyata, yazıya inancımı yitirmek istemedim. Koşullar ne olursa olsun, çekirdeğimizde saklı duyguların ve bilincin insan denen tür için çok önemli olduğuna inanıyorum çünkü.
Harari’nin farklı konulara dair anlatılarında bu örneğe benzer yüzlerce tespit, öngörü var. Sorular ve sorunlar bilardo topları misali birbirlerine çarpıp gürültüyle dağıldıkça görüntüler puslanmıyor tersine daha berrak bir hal alıyor. Önemle üstünde durduğu mevzulardan birisi, gelecekte sıkça kullanılacak olan yapay zekayla bilinç arasındaki fark; “Tüm vaktimizi yapay zeka geliştirmeye harcayıp insanları bilinçlendirmeyi es geçersek, bilgisayarların o pek sofistike yapay zekaları, olsa olsa insanın doğal aptallıklarını beslemeye yarar” diyordu.
“Doğal aptallık” ifadesi bana bugünlerde sıkça tartışılan, hayatımızın yalanlar ve kurmacalarla çevrili olduğunu söyleyen ‘hakikat sonrası’nı düşündürdü. Hemen herkesi ilgilendiren bu soruna yaklaşımı önceki kitaplarını bilenler için şaşırtıcı değil. Harari, insanların en başından beri hakikat sonrası çağında yaşadığına inanıyor. Ona göre gücünü kurmacalar üreterek onlara inanmaktan alan bir canlı türü olan Homo sapiens, gezegeni ele geçirmesini her şeyden önce insanlara özel bu kurmaca yaratma ve yayma yeteneğine borçlu.
Bu basit gerçekliği neden büyüleyici bulduğumu tam bilmiyorum. Uydurarak hayatta kalmanın, kötücül etkileri olduğu kadar mucizevi yanlarının olduğunu düşünmek bana bir biçimde iyi geliyor sanırım.
Yazarın da vurguladığı gibi hakikat sonrası dönemin öncülerinin Facebook, Trump ya da Putin olmadığını hepimiz biliyoruz.
Yüzyıllar önce milyonlarca Hristiyanın İncil’in gerçekliğini sorgulamadan kabullendiğini de biliyoruz. Ama mesela bu hakikati derinlemesine düşünmeyi pek tercih etmiyoruz. “Kurgunun” bozulmasından ürküyoruz.
Harari, bu bölümde “Dinle yalan haberi bir tutmanın pek çok insanı kızdıracağını biliyorum ama mesele tam da bu” diyor. Ve belli ki bundan çekinmiyor. Dinin potansiyel iyiliğini ve etkinliğini de reddetmiyor zaten. Sadece herkesin bildiklerini biraz huzursuz ederek hatırlatıyor; “Gerçek şu ki hakikat hiçbir zaman Homo Sapiens gündeminin tepesinde yer almadı. Aslında insanlar arasındaki işbirliğinin gücü hakikat ve kurmaca arasındaki hassas dengeye bağlıdır”.
İnsanları buluşturmak konusunda yalan hikayelerin hakikat karşısındaki avantajı, mitolojik anlatının önemi, gerçekliği belli durumlarda askıya almanın kaçınılmaz huzuru yadsınamaz ama “tür itibarıyla insanın iktidarı hakikate yeğlediğini” bilmek, okumak bazıları için biraz rahatsız edici olabilir.
“Hakikatin hüküm sürdüğü bir toplum hayali kuruyorsanız, insandan medet ummayın, şansınızı şempanzelerle deneyin” diyor yazar. Çok mu sert? Değil aslında. Söylediği gibi, en acayip kurmacalardan biri dünyanın büyük karmaşasını reddetmek çünkü.
Yalan haberi veya yalan hikayeleri çağın sorunu addedip kabul etmek yerine gerçekle kurmacayı nasıl ayırt edeceğimizi düşünmeye başlamak 21.yy’ın sorunlarına giriş için iyi bir başlangıç olabilir. Harari haklı, “Her şeyin birbiriyle iç içe geçtiği bir dünyada en mühim ahlaki zorunluluk bilme zorunluluğu”. Bir de giderek karmaşıklaşan bu zalim dünyada ne kadar az bilebildiğimizi kabullenebilmek. Ve bu “oyunda” hayatın anlamına dair rolümüzü açıklayan tatmin edici bir hikaye bulmak.
Esra Yalazan
ahval 22.09.2018
KİTABIN KÜNYESİ
21.Yüzyıl İçin 21 Ders
Yuval Noah Harari
Kolektif Kitap
Çevirmen: Selin Siral
Yayına Hazırlayan: Eda Çaça
Sayfa Düzeni: Semih Büyükkurt
Hamur Tipi : 2. Hamur
Baskı Sayısı : 1. Basım
İlk Baskı Yılı : 2018
Sayfa Sayısı : 336
Ebat : 15 x 21,5
Dil : Türkçe
21. yüzyılın en çok ses getiren düşünürlerinden Yuval Noah Harari, ilk kitabı Sapiens’te insanın nasıl önemsiz bir hayvandan dünyanın efendisine dönüştüğünü, ikinci kitabı Homo Deus’ta çarpıcı öngörüleriyle insanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunu ele almıştı. 21. Yüzyıl İçin 21 Ders ise yüzyılımızın eşi benzeri görülmemiş teknolojik ve ekonomik kırılmalarıyla ve yaşanan aralıksız değişimlerle başa çıkabilmek için elzem soruları tartışmaya açıyor.
Tanrı geri mi dönüyor?
Bilgisayarlar ve robotlar insan olmanın anlamını nasıl değiştirecek?
Yalan haber salgını karşısında ne yapabiliriz?
Büyük Veri bizi sürekli izlerken, seçme özgürlüğümüzü nasıl geri kazanabiliriz?
Dünyayı anlayamıyorsak doğruyla yanlışı, haklıyla haksızı nasıl ayırt edeceğiz?
Ufkumuzu aşan, bütünüyle insan kontrolünün dışında dönen ve tüm tanrılarla ideolojilere gölge düşüren bir dünyada sağlam bir etik zemin bulmak mümkün mü?
Homo sapiens yarattığı dünyayı anlamlandırma yetisine sahip mi? Gerçekliği kurmacadan ayıran belirgin bir sınır kaldı mı?
Eşitsizlik ve iklim değişikliğinin açtığı dertlere milliyetçilik deva olabilir mi?
Eski anlatıların çöküp yerine yenilerinin gelmediği bir çağda ne tür becerilere ihtiyacımız var?
Harari bu ve benzeri çok temel soru(n)ları, her biri birbirinden kışkırtıcı ve derinlikli 21 bölümde ele alırken, daha önceki kitaplarında ortaya koyduğu fikirlere dayanarak siyasi, teknolojik, toplumsal ve varoluşsal zorluklara açıklık getiriyor.
(Tanıtım Bülteninden)