Hermeneutikle Hamlet’e Ulaşmak – Ceren Dalgıç

ÖZET
Bu çalışmada ele alınacak William Shakespeare’in kaleme aldığı Hamlet’in Can Yücel ve Sabahattin Eyüboğlu çevirilerinin karşılaştırılması yoluyla gösterilmeye çalışılan Wilhelm Dilthey’ın hermeneutik görüşlerinden hareketle bir çevirinin hermeneutik bağlamında nasıl anlaşılması gerektiği, birebir çevirinin imkansız olmasına rağmen Hamlet’i her dilde ve her kültürde Hamlet olarak anlayabilmek ve Hamlet’e ulaşabilmektir. Ele alacağımız iki çevirinin farklarından ve benzerliklerinden hareketle Hamlet’i Hamlet yapan duyguların değişemezliğini ve onun nasıl trajik kahraman olduğunu ortaya koyacağız. Ele aldığımız konu, Hamlet’in Anlam Dünyası Bakımından Açımlanması ve Hamlet Çevirilerinin Benzerlikleri ve Farkları olmak üzere iki ana başlıkta incelenecektir.

GİRİŞ
‘’ Anlama, rasyonel kavrayış içine taşınıp onun bir basamağı haline getirilemez. Bir kahramanı veya dahiyi rasyonalite zemininde kavranabilir kılmayı denemek nafile bir çabadır. Onlara ulaşmaya götüren en özgül yol, en öznel yoldur. ‘’
W. Dilthey

Ulaştırmak, Antik Çağlardan günümüze kadar kutsal bir görev olarak bellenmiştir. Yunan, Roma gibi birçok mitolojide yer bulmuş Hermes, Tanrılardan aldığı emirleri insanlara ulaştırırken aynı zamanda bir çevirmen görevi görmüş, Tanrıların emirlerini insanlara anlayabilecekleri bir dille iletmiştir.Bu şekilde emirler insanlara ulaşabilmiştir. Tanrıların habercisi Hermes kendini her kültürde, her çağda göstermiş ve kutsallık atfedilmiştir. Musa, Tanrılarla insanlar arasında anlaşma yaptırmış; Tanrı’nın oğlu kabul edilen İsa, insanları kurtarmak, onları ‘’doğruya’’ ulaştırmak adına bu dünyaya gönderilmiştir.
Günümüzde de bu görevi, kutsal kabul edilmese de, çevirmenler yapmaktadır. Ancak nasıl ki bu topraklarda peygamberler, Tanrı’nın sözlerini yeniden üreterek Tanrı’dan daha çok Tanrı oldularsa çevirmenler de çevirdikleri eserin peygamberi olmuşlar ve bu yeniden üretim aşamasında kendi eserlerini ortaya koymuşlardır. Peygamberlerin Tanrılaşması, çevirmenlerin yeniden üreterek birer yazar, şair olmalarının nedeni bu görevin kutsallığı değil bu görevin aslında imkansızlığıdır. Duyguların yeryüzünde hiçbir zaman ‘’bir örneği’’ olmasa da, duygular bize hiçbir zaman aşkın da olmamıştır. Ancak bir başkasının duygusuna ulaşmak, onu anlamak Dilthey’ın da dile getirdiği gibi rasyonalite zemininde mümkün olmamaktadır. Rasyonalite zeminde çeviri imkansız olsa da hermeneutik yoluyla insanlar arası ‘’anlama’’ aşkınlıktan çıkıp içkinliğe doğru gidebilir.
‘’ Kendi yaşantımızdaki içselin dışavurumunun bir benzerini başkasında gözler, bu dışsal/fiziksel dışavurumdan o başkasının içselliğine, onun yaşantılarına benzetme yoluyla geçeriz. ‘’
Dilthey yaşamın ve duyguların filozofudur. Bu yüzden araştırma sahası insan ve insanın tarihsel-psikolojik yönüdür. Tin bilimlerinin de konusu bu olduğundan Dilthey için doğa bilimleri karşısında tin bilimleri bir önceliğe sahiptir. İnsan duyguları temelinde hareket eden bir varlık olduğu için insanın içsel deneyimlerini anlamak için açıklamak yeterli olmayacaktır. Hermeneutikte anlama için Dilthey, Alman Tarih Okulundan farkını ortaya koyarak duygudaşlık unsurunu öne sürer. Bir başkasının ancak kendi duygulanımlarımız yoluyla içselleştirerek anlayabileceğimizi söyleyen Dilthey’a göre bu yeniden kurulum için duygudaşlık gerekmektedir.
Ben ve başkasının beni sorunu 18.yy’da ‘’özne’’nin ortaya çıkmasıyla başlar. İnsan anlığıyla uğraşan bütün filozofların aslında sorunu ben’in bilinci ve başkasının bilincidir. 17.yy filozofu olan Descartes’ın hiçbir zaman şüphelenmediği, sağlam bir zemin olarak gördüğü cogito’sunun nesnelleştirebilmesi için Descartes bir başkasının cogito’suna ihtiyaç duyar. Başkasının cogito’sundan emin olamadığımız sürece gözlemlediğimiz dış dünya birer kukla oyunundan farksızdır. Başkasının cogito’sunu sağlama almak için Tanrı’yı kullanır. Ancak 18.yy’da Tanrı ve töz ortadan kaldırılmaya çalışır. Öznenin nesnelliği tanrı olmadan kurulmaya çalışılır. Ancak Dilthey için bütün bu uğraşlar insanı anlamak için yetmemektedir. Dilthey’da da anlamak için bir başkasına ihtiyaç vardır.Dilthey Hermeneutikte anlamayı, Hermeneutik ve Tin Bilimleri adlı kitabında ‘’duyulara dıştan verili olan işaretler aracılığıyla içsel gerçekliğin bilinmesini sağlayan yöntem’’ olarak ifade eder. Kendi içsel gerçekliğimizi refleksiyonla anlayabilirken ‘’başkasının psişik hallerine içten katılmak ‘’ için refleksiyon yeterli olmaz. Anlamanın olgunluk derecesine yükselmesi için empati gereklidir. Bu içselleştirme hali Hermeneutiğin dayanak noktasıdır.
Hermeneutiğin dayanak noktası olan içselleştirme yoluyla anlamayı göz önünde bulundururarak Hamlet’in dünyasını çeviri, Dilthey’ın terimiyle yeniden açımlama, örneklerinden yola çıkarak açıklayacağız. Dilthey’ın da söylediği gibi sanat eserlerini yaşamı anlamanın bir organon’u olarak kullanacağız. Shakespeare’in tüm eserlerinde olduğu gibi Hamlet tarihsel/tinsel döneme ait ve içkin değildir. Her zaman-öyle-olma anlamında bütün tipleri çağdaştır, onda zamana özgülük denen şeye rastlanmaz. *(Bu kısım Tin Bilimleri ve Hermeneutik adlı kitaptan alıntılanmıştır.) Bu yüzden ele aldığımız eser yapacağımız çalışma için oldukça uygun bir eserdir. Hamlet’in duygularını her dilde ve her kültürde her zaman-öyle-olmaklığında çeşitli çeviri örnekleriyle incelemek bize hermeneutikle kahramanlara nasıl ulaşılabileceğimizi verir. Çağın peygamberi olarak kabul edebileceğimiz çevirmenlerin sanatsal olan yeniden üretimi/kurucu anlamayı gerçekleştirdiğini, Hamlet’in anlam dünyasını nasıl ortaya koyduklarını göreceğiz.

1-HAMLET’İN ANLAM DÜNYASI BAKIMINDAN AÇIMLANMASI
‘’Görünen mi dediniz? Olan deyiniz, sayın bayan,
Görünen yok benim için, olan var.
Giydiğim karalar değil yalnız, sevgili annemiz,
Adetlere uyarak tuttuğum matem değil,
İniltiler, sel gibi gözyaşları değil,
Dertli, kederli bir görünüş değil,
Takma, uydurma bir yüz değil,
Benim gerçek halimi anlatacak.
Bütün bunlar görünüş gerçekten.
Gösteriş olabilir bütün bunlar.
Ama hiçbiri anlatmaz bunların
Benim içimdekini. ‘’
[Hamlet- 1. Perde 2. Sahne]

Alıntıladığımız Hamlet tiradında apaçık ortaya konulduğu gibi, dışsal gerçekliği açıklamak Hamlet’i anlamaya anlamaya yetmemektedir. Rasyonalite zemininde Hamlet’i kavramaya çalışanlar onun yas tuttuğunu, annesinin bu denli çabuk evlendiği için ona kırgın ya da kızgın olduğunu söylerler. Ancak tüm o görünüşlerin arkasında Hamlet’i kasıp kavuran bir intikam duygusu yatmaktadır. Her sanat eserinde olduğu gibi Hamlet de kendi içinde bir dünyadır ve o dünyada Hamlet’in anlamak ve ona ulaşabilmek hermeneutikten geçmektedir. Hamlet’in yeniden açımlanmasını ele almadan önce Hamlet’i kendi dünyasında, anlam dünyası bakımından açımlanlanmasını yapacağız.
Hamlet’i önce kendi dünyasında, yani bütün tarihsel/tinsel yönünden arındırarak Hamlet’i bir oğul, babasının/kralının intikamını almak isteyen, babasının hayaletinin bir sanrı olup olmadığının seçimiyle baş başa kalan, bunun bunaltısını yaşayan, bir insan olarak görmek yeniden açımlanma örneklerini anlamanın kolaylığını sağlar.
‘’Yabancı varoluş (bizden başkalarının varoluşu), bize öncelikle ancak duyu verilerinde, jestlerde, seslerde ve eylemlerde, dıştan verilidir. Biz ancak böyle tekil işaretlerle duyumlanan şeylerin (bizde) yeniden kurulması yöntemi ( rekonstrüksiyon ) sayesinde, bunları (o varoluştaki ) içsel olana bütünleriz.’’
Bir başkası olan Hamlet’in anlam dünyasını açımlamak için izlenmesi gereken yöntem duygudaşlık olacaktır. Bir başkası olan Hamlet’le kurduğumuz duygudaşlık Hamlet’e ulaşmamızı sağlar. Kendi dünyasında Hamlet kralın oğlu olabilir, kralın oğlu olmaklığında sahip olduğu belli sorumluluklar olabilir. Ya da Hamlet, Hamlet’i açımlayan birinden daha çok intikam duygusuyla hareket ediyor olabilir. Yine de duyumsanan duyguyu empati yoluyla anlayabilir ve Hamlet’i buna göre yorumlayıp açımlayabiliriz. Hamlet bütün bu sahip olduğu sıfatların dışında adalet duygusuna da sahip biridir. İntikamının peşinde anlamsız bir şekilde sürüklenmez, eylemlerinde düşünerek hareket eder. Kaldı ki babasının hayaletinin ona olanları söylemesi Hamlet’e yetmemiştir. Açıklamalar ve ortaya konan şeylerin kendisini yanıltabileceğini bilen ve adil bir şekilde eylemek isteyen Hamlet gerçeği öğrenebilmek adına bir tiyatro oyunu sergiletir. Bu oyunun amacı Dilthey’ın hermeneutik felsefesi sistemiyle yapmaya çalıştığıdır aslında. Yeni krala kendisinden bir parça göstererek, aynı duygulara kapılıp kapılmadığını görmektir.

‘’…Daha sağlam gerçeklere dayanmalıyım:
Tiyatroyu bir kapan gibi koyup önüne
Kralın vicdanını kıstıracağım içine. ‘’
(Hamlet 2. Perde 2. Sahne/ Son tirad)

Hamlet’in sağlam gerçeği nasıl ki tiyatroysa hermeneutiğin de sağlam gerçeği sanat eserleridir. Yaşam, anlam dünyası ancak sanat eserleriyle anlaşılabilir. Ve biz Hamlet’e ulaşırken, onu bir kahraman olarak anlamaya çalışırken karşımıza bir yaşam çıkar hem de hiç yabancı olmadığımız bir yaşam. Adil olma isteği, intikam duygusu, kimi zaman düşüncesizce yapılan eylemler… Hamlet’in yaşamı bir kahraman da olsa onu açımlayan olarak bizlerin yaşamından pek de farklı değildir. Her bir kişi veya sanat yapıtlarında yaşam bulmuş bir kahraman kendi dünyasında yaşasa, kendine ayrı bir dünya kurmuş olsa da anlam dünyaları aslında birdir. Bu tek tek durumların yarattığı çokluktan sağlam bir zemin elde edebiliriz. Bu sağlam zemin Kant’ın, Husserl’in, Sartre’ın felsefelerinde de geçen ‘’özneler-arası’’ evrendir. Hermeneutik yoluyla kurabileceğimiz bu dünyada tek tek, kendi biricikliğinde yer alan dünyaların evrensel bir birleşimi yer alır.
Çevirinin rasyonalite zemininde imkansız olduğunu ancak yeni bir dünya kurmanın, yeniden açımlamanın da hermeneutik yoluyla gerçekleşebilecek olduğunu daha önce söylemiştik.
‘’…Paul Valery, şiiri çeviride kaybolan şey diye tanımlar. Doğrudur; ama, bir çeşit açıklama ve yorumlama olarak şiir çevirilerinin, büyük şairleri insanlığa mal etmekteki hizmeti yadsınamaz. Kaldı ki, Valery’nin biraz tersine şu da haklı olarak söylenebilir. Şiir, en kötü çevirilerde bile büsbütün yitmeyen şeydir. ‘’ (*)
(*) Sabahattin Eyüboğlu

Sabahattin Eyüboğlu’nun da söylediği gibi çeviri ne olursa olsun büsbütün yitip gitmez. Çünkü yapılan çeviri her ne kadar farklı dillerde konuşan insanlara hitap etse de anlam dünyası aynı kalmaktadır. Aşk her dilde farklı yazılsa ve farklı dile getirilse de yine bizim anlam dünyamızda yer alan bir duygudur. Her tek kişinin bilincinde farklı şeyler uyandırsa da, duygular aynı anlam dünyasına ait olduğu için aşkın değildirler. Duyguların herkesin bilincinde farklı şekilde kendini göstermesi onun aşkınlığına işaret etmez. Aksine bu farklılıklardan birlik halinde doğan ‘’özneler arası’’ evren duyguları içkin kılarak duygudaşlığı ortaya çıkarır. Dolayısıyla sanat eserlerinin, kahramanların veya dahilerin anlaşılmasına olanaklı bir zemin hazırlar. Hamlet’in anlam dünyasını açımlayan ve onu yeniden üreten, çağımızın peygamberleri çevirmenlerin de aynı anlam dünyasında olduğunu unutmamak gerekir. Ancak anlamanın, yeniden kurucu üretimin derecelerinin ilgiye bağlı olması ele alacağımız her bir çevirmenin konuya ilişkin ilgisiyle ilişkili olacaktır. Hamlet’in Can Yücel ve Sabahattin Eyüboğlu çevirilerinin karşılaştırılmasını, benzerlikleri ve farklılıklarını ‘’ilgi’’ kavramına bağlı kalarak açıklayacağız.
‘’Anlama çeşitli dereceler gösterir. Anlamanın dereceleri öncelikle ‘’ilgi’’ye bağlıdır, onun tarafından koşullandırılır. İlgi sınırlıysa anlama da sınırlıdır.’’
Nasıl ki ilgi sınırlı olduğunda anlama da sınırlı oluyorsa, açımlama da sınırlı olacaktır. Bu bakımdan Valery’ye hak vermemek elde değil. Eğer bir çevirmen çevirdiği metne ilgili değilse, o metin yeni bir dünya olmaktan çok, kaybolup giden bir metin olarak kalacaktır. Bu çalışmada karşımızda: Bir tarafta çevirdiği dile oldukça hakim olan ve ‘’…Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için Açıldı nefesim, fikrim, canevim. Hayatta ben en çok babamı sevdim.’’ Diyen bir şair: Can Yücel, bir tarafta da Türkiye’nin en iyi çevirmeni kabul edebileceğimiz, çevirdiği dile hakim, Shakespeare’in eserlerinin birçok çevirisini yapmış konusuyla son derece ilgili bir çevirmen/yazar olan Sabahattin Eyüboğlu durmaktadır. Hamlet’i hem bir başkası olarak görüp hem de Hamlet’e içkin olana ulaşmakta duygudaşlığın ve ilginin ne denli önemli olduğunu göreceğiz.

2-HAMLET ÇEVİRİLERİNİN BENZERLİKLERİ VE FARKLILIKLARI
Haberci Tanrı Hermes’ten yola çıkılarak kurulan Hermenutik sistem ‘’anlamın olanaklılığı’’ üzerine kurulur. Hamlet’i ele aldığımızda, Hamlet’in anlaşılmasının olanaklılığı da çevirirken, çevirilen kitleye anlaşılacak dilde çevirebilmektir. Dilthey’ın dediği gibi Shakespeare’in kahramanları zamansız ve mekansızdır. Hamlet’i okurken ister Can Yücel çevirisinden, ister Sabahattin Eyüboğlu çevirisindeni, ister İngilizce aslından okuyalım; Hamlet’i okurken bizde uyanan duygu Hamlet’in yaşadığı o intikam duygusudur. Duygularının hırsıyla, eyleminin doğruluğu arasında gidip gelen Hamlet’in yaşadığı o ikilemdir.
Ele alacağımız ilk tirad; İkinci Perde İkinci Sahne Son Hamlet Tiradı
Oh yalnızım nihayet!
Ah nasıl bir uşak, ne aşağılık bir köleyim ben!
Utanmalı değil miyim şu oyuncudan ki,
Sadece bir oyunda, bir acının gölgesinde yalnız,
Düşüncesinin avucuna alıyor yüreğini,
Allak bullak oluyor yüzü gözü bu etkiden,
Gözyaşları içinde geçiyor kendinden,
Hıçkıran sesi, soluğu ve her haliyle
Emrine giriyor kafasındakinin.
Bir hiç uğruna hem de bütün bunlar!
Hekuba uğruna!
Ona ne Hekuba’dan, ondan Hekuba’ya ne?
Aynı kısım Can Yücel çevirisinde şöyle aktarılmaktadır:
Nihayet yalnızım işte!
Ne aşağ’lık, ne sefil, ne serf herifin biriyim ben!
Şu oyuncu dostumuzdan ders alsana be adam!
Oncağız bir kurgu içinde, bir coşku kuruntusu içinde
Ruhunu hayallere öyle, öyle denk düşürüyor ki,
Zorlamayla da başlasa, yüzü sahiden sararıp soluyor,
Yaş doluyor gözlerine, birden nevri dönüyor,
Sesi çatallaşıyor ve bütün bedeni hayallerine
Uygun biçimlere uyuyor. Hep, hep, hep bir hiç için,
Bir Heküba uğruna!
Heküba kim onun için, O, Heküba için ne
Ki tutup ağlasın yoluna?

İncelediğimiz iki çeviriden Can Yücel’in çevirisinde, dilin daha günlük dile uygun olduğu görülüyor. Orjinalinde ‘’ Is it not monstrous that this player here ‘’ diye geçen yeri Sabahattin Eyüboğlu ‘’Utanmalı değil miyim şu oyuncudan ki ‘’ diye çevirirken Can Yücel ‘’Şu oyuncu dostumuzdan ders alsana be adam! ‘’ diye çevirir. Korkunç, canavar gibi, çok kötü veya çok yanlış anlamlarına da gelen ‘’monstrous’’ kelimesinden yola çıkarak Sabahattin Eyüboğlu bu kelimeyi ‘’utanılacak şey’’ anlamında ele alır. Can Yücel’in çevirisinde de yine aynı kelime ‘’ders alınacak bir şey’’ anlamında ele alınır. Ancak Hamlet’in eyleme geçememesinden duyduğu utancı Can Yücel çevirisinde daha çok hissederiz. Bunun nedeni Can Yücel’in bu kısmı çevirirken Hamlet’in utancını okuyucuya, her okuyucunun hissedebileceği, öfkelenebileceği gibi çevirmesinden kaynaklanır. Burada Hamlet’le duygudaşlık kurarız. Hamlet’in, oyunun tutkusuyla dolu olan oyuncudan utanması bize bir başkasının duygusu gibi gelirken; ‘’Şu oyuncudan ders alsana be adam! ‘’ diye çevrildiğinde Hamlet birden ‘’ben’’ olur. Utanç karşısında duyulan sorumluluk. Can Yücel bu çevirisiyle özellikle Türk kültüründe hakim olan ‘’örnek alınacak insan’’ , ‘’ders alınacak insan’’ olarak Hamlet’in duygularını bize yaklaştırır. Böylelikle Hamlet’e ulaşmamız, Hamlet’in bir ‘’başkası’’yken ‘’ben’’e dönüşemesiyle daha olanaklı kılınır.
Babasına olan sevgisini bildiğimiz Can Yücel Hamlet’i bir eser gibi görmekten çıkarıp içselleştirerek Hamlet’in kılığına bürünmüştür. Hamlet’i bize aktardığında Hamlet artık eski Danimarka Kralının oğlu değil ‘’bizden biri’’dir.
Ele alınan tiradın devamı: (Sabahattin Eyüboğlu çevirisinden)

Yine de ağlıyor… Ne yapmazdı öyleyse
Onun içinde olsa benim acımın kaynağı, nedeni?
Gözyaşına boğardı sahneyi,
Korkunç çığlıklarla paralardı yürekleri;
Suçluyu delirtir, suçsuzu afallatırdı:
Korku salardı bilmeyenin içine,
Dondururdu gören gözleri, duyan kulakları!
Bense ne yapıyorum, ben?
Ben uyuşuk, ben pısırık, aşağılık herif,
Bulutlarda sürtüyor, dalga geçiyorum,
Ne yapacağımı bilmeden, ağzımı açmadan, açamadan.
Aynı kısmın Can Yücel çevirisi:
Tut ki, benim yerimde,benim
Nedenlerim ve niçinlerimle donanmış olaydı coşmak için,
Kim bilir neler yapardı? Sahneyi gözyaşlarına boğar,
Uğursuz sözlerle dinleyenleri dinlediğine pişman eder,
Günahkarı çileden çıkarır, günahsıza günah işletir,
Gafili gaflet uykusuna kor, gören gözleri kör,
Delik kulakları sağır ederdi… Bakındı bana şimdi!
Miskin, uyuşuk, pısırık, kafası bulanık mı bulanık,
Uykuda gezer Con’un eşi, kendi davasının kalleşi,
Ağzını açmaktan aciz…

Orijinal metninde;
‘’ A dull, and muddy-mettled rascal, peak
Like John-a dreams, unpregnant of my cause’’
diye geçen kısımı Sabahattin Eyüboğlu;
‘’ Ben uyuşuk, ben pısırık, aşağılık herif
Bulutlarda sürtüyor, dalga geçiyorum,
Ne yapacağımı bilmeden, ağzımı açmadan, açamadan.’’
diye çevirirken Can Yücel;
‘’Miskin, uyuşuk, pısırık, kafası bulanık mı bulanık,
Uykuda gezer Con’un eşi, kendi davasının kalleşi,
Ağzını açmaktan aciz… ‘’ diye çevirir.

Birebir çeviri imkansız olduğu için her iki çeviriye de çevirenler kendi anlam dünyalarını da katar. Biz Hamlet’i herhangi bir çeviriden okurken yalnızca Shakespeare’den okumayız. Aynı zamanda Can Yücel’den veya Sabahattin Eyüboğlu’ndan okuruz ve onların anlam dünyalarıyla Hamlet’e ulaşırız.
‘’Muddy-mettled rascal’’ kısmını Sabahattin Eyüboğlu çevirirken ‘’Bulutlarda sürtüyor, dalga geçiyorum’’ diye çevirerek ‘’dull-spirit’’ halini (muddy-mettled’ın eş anlamlısı) eylemlerin anlamsızlığıyla dile getirirken, Can Yücel ‘’…kafası bulanık mı bulanık’’ diye çevirerek ruh halininin aptallığı bir yana kafa karışıklığına gönderme yapar. Ancak orijinal metin ele alındığında Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisi hem daha aslına uygunken hem de daha çok Hamlet’e ulaşmamızı sağlar. Ayrıca ‘’like John-a dreams’’ deyimini Can Yücel ‘’Uykuda gezer Con’un eşi’’ şeklinde aslıyla birebir çevirmesi deyimin anlam bütünlüğünü bozar. Özellikle dilin kendisine özgü deyimleri ve atasözleri çeviride hermeneutik yöntemle ‘’anlam’’a dayalı çevrilmektedir. Sabahattin Eyüboğlu da hermeneutik yönteme bağlı kalarak ‘ aktif olmayan, düşünemeyen, hayalperest’’ insanlar hakkında söylenen bu deyimi ‘’Ne yapacağımı bilmeden, ağzımı açmadan, açamadan.’’ Diye çevirerek İngilizce olan bu deyimi anlam dünyamıza sokar ve ‘’anlama’’yı kolaylaştırır.

Aynı tiradın devamının Sabahattin Eyüboğlu çevirisi:
‘’Korkağın biri miyim yoksa ben?
Alçak diyen biri yok mu bana?
Bir tepeleyen yok mu beni?
Yok mu biri sakalımı koparıp yüzüme çalan,
Yok mu biri gelsin çeksin beni burnumdan,
Tıksın yalanlarımı boğazımdan içeri ciğerlerime.
Yok mu bunu yapacak biri, yok mu? ‘’
Aynı kısmı Can Yücel şöyle çevirir:
‘’Ötleğin biri miyim ben yoksa?
Yok mu ‘’Bre alçak!’’ diye yüzüme haykıracak kimse,
Yüzüme ‘’tüü’’ diye tükürecek, ‘’şrak’’ diye şamar indirecek,
Kuyruklu yalanlarımı hep yüzüme, yüzüme vurup
Yüzüme yestehleyecek? Çıksa öyle Doğrucu Davut biri ‘’
diye çevirir.

Bu kısımda orijinal metinin aslına uygun olarak Sabahattin Eyüboğlu çevirmiştir ancak Can Yücel yüzüne tükürecek, şamar indirecek, yalanları yüzüne vuracak ‘’aranılan kişi’’yi ‘’Doğrucu Davut’’ olarak tanımlar. Orijinal metinde geçmese de Türkçe dilinin anlam dünyasını da işin içine katarak, hermeneutik yöntemi kullanarak, Hamlet’in ‘’başkası’’ konumunu ‘’ben’’e getirir. Ele aldığımız ilk tiradda Hamlet’in anlam dünyasından hareketle Can Yücel ve Sabahattin Eyüboğlu çevirilerini karşılaştırdık. Şimdi ele alacağımız tirad Hamlet’in en meşhur tiradıdır.
‘’To be or not to be: That is the question ‘’
Sabahattin Eyüboğlu çevirisi:
‘’Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!
Düşüncemizin katlanması mı güzel,
Zalim kaderin yumruklarına, oklarına,
Yoksa diretip bela denizlerine karşı
Dur, yeter! demesi mi? ’’
Can Yücel çevirisi:
‘’Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?
Acep hangisi, nefsine destur deyip karayazının
Oklarını, gülllelerini sineye çekmek mi, yoksa
Bu bela deryasına karşı isyan etmek mi
Yaraşır insan olana? ‘’

Shakespeare’i bir kez bile okumamış olan insanların dahi bildiği ‘’To be or not to be: That is the question. ‘’ kısmını Sabahattin Eyüboğlu ‘’Var olmak mı, yok olmak mı, bütün sorun bu!’’ diye çevirmiş, Can Yücel ise aynı kısmı ‘’Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?’’ diye çevirmiştir. Burada çevirinin aslına uygun olanı Sabahattin Eyüboğlu’nun ki olsa da Hamlet’in düştüğü ikileme, kafasında yarattığı sorunsala en yakın çeviri Can Yücel’in çevirisidir.
Hamlet’in düştüğü ikilem ontik anlamda var olup olmamaktan çok farklıdır. Onun düştüğü ikilem ölüm ve yaşam arasındaki ikilemdir. Bu tirad belki de Hamlet’i Hamlet yapan tiraddır. Oyun boyunca yaşadığını gözlemlediğimiz ikilemler Hamlet’in duyduğu ‘’kimsenin gidip de dönmediği o bilinmez dünya’’nın korkusundan kaynaklanır. Bu bakımdan Hamlet’in yaşadığı çelişkiyi bize yakın kılan Can Yücel’in ‘’Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin?’’ çevirisidir. Bu çeviri sayesinde Hamlet’in eylemesindeki sorunsalın ‘’öteki dünya’’ ve ‘’yaşanılan dünya’’ arasındaki o bilinmez bağdan dolayı yaşandığını görürürüz. Ve ‘’anlama’’ya bir adım daha yaklaşmış oluruz. Hermeneutiğin bir yöntemi olarak açık kılmada yapılan çeviri bir anlamda ‘’dehalar arası temelinde yeniden üretimi’’dir. Bu yeniden üretimde Hamlet’le aramızda kurulan ‘’ben-başkası’’ köprüsünü ortadan kaldırır. Böylece diyebiliriz ki:
‘’Çünkü o ölüm uykularında,
Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından,
Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu.’’ (Sabahattin Eyüboğlu çevirisi)
Böylece Hamlet’e ulaşmamanın önkoşulu gerçekleşmiş olur. Hamlet’le duygudaşlık kurar, O’nu anlarız.İnceleyeceğimiz son Hamlet tiradı, Hamlet’in son anından, ölmeden önceki bir anındandır. Ölmeden önceki son sözleri ve ölümün sessizliğinde dahi Hamlet’e ulaşılabileceğinin, bir kahramanın anlaşılabileceğinin sözleri…
Sabahattin Eyüboğlu çevirisi: (5. Perde 2. Sahne)
‘’Ah ölüyorum Horatio!
Korkunç zehir kemirdi beni, bitirdi canımı!
İngiltere haberlerini duyamam artık.
Ama Fortinbras’ın yıldızı parlayacak sanırım.
Can çekişen oyumu ona veriyorum ben de.
Söyle ona bunu. Olan bitende benim de az çok…
Üst tarafı… Sessiz bir dünya.’’
(Ölür.)
Can Yücel çevirisi:
‘’Ölüyorum, ölüyorum, Horatio,
Bu umarsız zehir binmiş tepeme, mahmuzluyor çıkmaz canımı.
Ömrüm vefa etmeyecek İngiltere’den gelen haberlere
Ama malum oldu, söyleyeyim, seçimler sonucu ikbal
Fortinbras’ın yüzüne gülecek, benim ölüm de ona oy veriyor.
Söyle bunu ona, ve olup-bitenleri falanı, filanı ve
Nedenleriyle anlat!.. Baki kalan bu kubbede sükunet!’’
(Ölür.)

Orijinal metninde ‘’The rest in slience.’’ olarak geçen kısmı Sabahattin Eyüboğlu ‘’Sessiz bir dünya.’’ olarak çevirirken, Can Yücel ‘’Baki kalan bu kubbede sükunet!’’ olarak çevirir. Ölüm, dinlenme, akıl veya ruh dinginliği olarak geçen ‘’rest’’ kelimesini Sabahattin Eyüboğlu, ‘’dünya’’ olarak çevirirken, Can Yücel dünya’yı bir anlam dünyası olarak ele alır. Ölmeden önceki son sözlerinde dahi geleceğe yönelik bir konuşma olan Hamlet için dünyanın yalnızca kendisi için olmadığı açıktır. Kendisi için değil, inandıkları, gururu, halkı için de yaşayan Hamlet için dünya, kendisi göçüp gitse de baki kalacak kubbedir.
Yazıya geçirilmiş bu yaşam ifadelerini anlamada yöntem olarak kullandığımız hermeneutikle bir kahramana, çeviri örneklerini göz önünde bulundurarak ulaşmak Dilthey’ın da belirttiği ve yazının başında örneklediğimiz gibi en öznel yoldan geçmektedir. İki çeviri arasında farklılıkların olması, anlam dünyasının rasyonalite zemininde kavranabilir olmamasından dolayı, olağan bir durumdur. Bizim göstermeye çalıştığımız Sabahattin Eyüboğlu ve Can Yücel’in bu metini çevirdiklerinde sahip oldukları anlam dünyalarını nasıl ve ne şekilde Hamlet’e kattıkları, ve Hamlet’e ulaşmada nasıl biz okuyuculara yardımcı olduklarıdır. İki çeviri arasındaki farkların nasıl olası olduğunu, Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisine eklediği sözüyle göstermek istiyorum:
‘’… Ama başlar başlamaz yine büyüsüne kapıldım Shakespeare’in ve Macbeth çevirisinde olduğu gibi başka her işimi yüzüstü bırakıp gecemi gündüzümü verdim Shakespeare’e seve seve. Ne çıktı sonunda ortaya? Yeniden çevirmeye yüzüm ve gücüm olsa her söz üstünde yeniden arpacı kumrusu gibi düşüneceğim ve belki bir hayli değiştireceğim bir metin. Tam yerine oturdu sandığı bir sözü ertesi gün bile yadırgayabiliyor insan. Bir tatlı bela bu dilden dile söz çevirme, hele Shakespeare gibi karanlığı ışıklı, ışığı karanlık bir şairi çevirme. …’’
Sabahattin Eyüboğlu’nun da dediği gibi bu ‘’tatlı bela’’ işe girişen günümüzün Hermes’leri, peygamberleri olan çevirmenler sayesinde Hamlet’e ulaşabiliyor ve onu hangi çağda olursa olsun anlayabiliyoruz.

SONUÇ
Hamlet’e hermeneutikle ulaşmak için giriştiğim bu yazıyı toparlamam gerekirse, bir kahramanı açıklamaya çalışmak, onu rasyonalite zemininde kavramaya çalışmak boşuna bir çaba olur. Bir kahramanı anlamak, ancak onun yeniden üretimini yapmaktan, açımlamaktan geçer.
‘’Açımlama, kişisel kalan bir sanatın/ustalığın bir eseridir ve onun en mükemmel şekilde uygulanması açımlayıcının dehasını gerektirir.’’
Yöntem olarak hermeneutiği kullanıp Hamlet’e ulaşmak çevirilerini ele aldığımız Sabahattin Eyüboğlu ve Can Yücel’in dehasından geçer. Bu çalışmada Hamlet’i, bir yabancıyı hermeneutik yöntemle kavrama imkanı bulduk. Can Yücel ve Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirilerindeki benzerlik ve farkları anlam dünyaları bakımından ortaya koyduk. Düşündükleriyle, söyledikleriyle ve eylemeleriyle büyük ikilem yaşayan Hamlet’e, ulaşmaya çalıştık.
‘’Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi:
Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor
Yürekten gelenin doğal rengini.
Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden.
Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.’’ diyen Hamlet’i anlamak, ona ulaşmak ancak duygudaşlık kurarak gerçekleşmektedir. O, rasyonalite zemininde kavranılacak değil, ulaşılması, belki de aşkla ulaşılması gereken bir kahramandır.

KAYNAKÇA
1-Dilthey, William (2011) Hermeneutik ve Tin Bilimleri / Doğan Özlem(çev.) İstanbul: Notos
2-Shakespeare, William (2008) Hamlet / Sabahattin Eyüboğlu(çev.) İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları
3-Shakespeare, William – Hamlet / Can Yücel(çev.)
4-Can, Şefik – Klasik Yunan Mitolojisi
5- Orijinal metin için: www.nosweatshakespeare.com
6-Çeviri yardımı için: www.merriam-webster.com
Not: Yazıda kaynağı belirtilmeyen alıntıların hepsi Dilthey’ın, Hermeneutik ve Tin Bilimleri adlı kitabından alınmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir