Dün gibi anımsadığım
sevdanın ilmek ilmek işlendiği
kök boyası henüz kurumamış kilimin
ucunda, kıyısında, köşesinde
kanat çırpmaya hazır
gagasında zeytin dalı
bem-beyaz, pür-ü-pak
gözleri şafak gibi parlak
sembol güvercinin öyküsünü anlatırken
nasıl da ürpermişti yüreklerimiz;
avuç, avuç yanarken arzın göbeğinde;
bedenim kas-katı
yalnızca parmaklarım devinmekte,
moloz mu desem, toprak mı,
taş, çakıl, kum, tahta,
ve midye kabukları,
kuşatmışlar dört-bir-yanımı
seni arıyor gözlerim, neredesin
sesin, soluğun, nefesin
gülüşlerin, acıların, sevinçlerin
bir-bir dokunarak geçiyorlar düşlerimde,
insanın insanı kazdığı yerde
insanın insana kazdığı çukurda
sesler mi duyuyorum, yoksa bir hayal
ve sesim kendimden öte
yankı bulmuyor;
buz gibiyim, küskünüm, yapa-yalnızım
şu karanlık olmasa, bir parça soluk alabilirim
lakin,
zifir karanlık ve buz kesen soğuk
kas-katı bedenime gömülüyor,
günler-günleri kovaladıktan sonra
uzak durun benden,
bırakın üzerimde tepinmeyi,
rantınız, yollarınız, borsanız sizin olsun
bana bir kilim yeter, üstüm açık kalmasın
bir de,
çocuklarım var
sanmayın kim-lik-siz olduklarını
kanımı, canımı verdiğim çocuklarım,
umursamam, molozlarla taşıyın bedenimi
kirli ellerinizle dokunmayın çocuklarıma
gün döner, gece döner, çağ döner
sol yumruğum taşı yarıp
yapışır yakanıza
unutmayın/unutturmayın!
24/25 Şubat 2023, Akarca
Kederimi açıklamaya yetmez
__________________sözcükler diyarında
aydınlığa gebe
__________________karanlık zamanlarda
__________kalmışsam bir başıma
___________________vah-ey!
Nejdet Evren