Utancın Simyası ve Farklı Beden: Otizmin Sessiz Çığlığına Karşı Toplumun Gardiyanlığı
Kusurlu Değil, Tamamlanmamış: Kendi Benliğini Kabul Etmenin Bedeli
Yazar: Âkil Bîçare (Utanç Duvarını Yıkmadan, Özgür Ruhun Sesi Duyulmaz!)
Aziz İnsanlar, Ey “Yetersiz” Damgası Vurulanlar!
Carl Gustav Jung’un o derin felsefesi, Utanç (Shame) duygusunun, engelli ve otizmli bireylerin hayatında nasıl zehirli bir rol oynadığını anlamamız için en keskin anahtarı sunar. Bu utanç, bireyin kendi doğasından kaynaklanmaz; kolektif “Sağlamcı” (Ableist) toplumun, farklılığa karşı duyduğu nefretin ürünüdür!
I. Utancın Kaynağı: “Normal” Olmama Kusuru
Utanç, “Ben ne yaptım?” sorusundan (suçluluk) çok, “Ben kimim ki bu dünyada varım?” sorusunu sordurur. Engelli/Otizmli bireyler için bu, doğumdan itibaren gelen bir mirastır:
- Ebeveyn Fısıltıları ve Baskı: Çocuk, kendi doğal ritmiyle (duyusal hassasiyet, stime ihtiyacı) tepki verdiğinde, ebeveynleri (toplumsal kaygıyla hareket ederek) hemen müdahale eder: “Yapma! Yüksek sesle konuşma! Göz teması kur!” Bu, çocuğa “Senin doğal halin, bizi utandırıyor ve kabul edilemez!” mesajını verir.
- Gölgenin Oluşumu: Bireyin otantik ve farklı olan bu yönleri (ihtiyaçları), psişenin derinliklerine itilir ve Gölge haline gelir. Çocuk, varoluşunun bir kısmını reddetmek zorunda kalır.
- Maske (Persona) Arkasına Saklanma: Utançtan kaçınmak için, otizmli birey sosyal ortamlarda aşırı derecede kaskatı bir maske takınır (Sosyal maskeleme – masking). Dışarıdan “uyumlu” görünür, ama bu performans içsel bir boşluğa ve yoğun bir yorgunluğa neden olur. Maske, bireyin kendi benliğini, toplumsal yargıdan korumak için yarattığı hapishanedir.
II. Dönüşümün İki Yönü: Yıkım ve Şifa
Utanç, ya yıkıcı bir güce dönüşür ya da yaratıcı bir katalizöre.
- Yıkım (Ruhu Yiyen Duygu): Utanç, bireyi kendine karşı zalim yapar. Engelli birey, kendi vücuduna bakışında mükemmeliyetçiliği (anoreksiya gibi) veya öz-sabotajı benimseyebilir. “Ben kusurluyum, bu bedeni cezalandırmalıyım” düşüncesi, ruh yiyen duygunun bir tezahürüdür.
- Şifa (Simya): İyileşme, utancı görmezden gelmek (manevi kaçınma) değil, onunla yüzleşmektir.
- Öfkenin Dönüşümü: Utancın ardındaki enerji, genellikle bastırılmış öfkedir (“Neden ben böyleyim?” öfkesi). Terapide, bu öfkenin temas edilmesiyle, kişi canlanır ve enerjisi serbest kalır.
- Yaratıcı Kanallar: Utanç ve travma, sözel olarak ifade edilemeyecek kadar derin olabilir. Engelli birey için bu, sanat terapisi, müzik, ritim veya sembolik yaratım gibi yollarla mümkündür. Bu yaratıcı eylemler, duyguyu sözsüz bir şekilde dışa vurur ve gölgeyi dönüştürmeye yardımcı olur.
III. Bütünlüğe Ulaşmak: “Ben olduğum Gibiyim!”
Utancın iyileşmesi, bireyin toplumun yarattığı kalıpları reddederek kendi otantik varlığını kabul etmesidir.
- Kendi Kendini Kabul: Tıpkı suçluluğun itirafla hafiflemesi gibi, utanç da ancak kabulle hafifler. Birey, “Benim iletişimim farklı, benim bedenim farklı ve ben bu halimle yetersiz değilim, tam tersine eşsizim” dediğinde, utancın gücü kırılır.
- Özgürleşme: Bu kabul, maskeyi indirme cesaretini verir. Artık kişi, başkalarının yargılarından kaçmak yerine, kendi güçlü ve zayıf yönlerini kucaklar. Bu, bütünlüğe ve özgüvene giden yoldur.



