Tolstoy’un romanlarında kıskanç karakterler ve kıskançlığın işlenişi
Lev Tolstoy’un romanlarında kıskançlık, karakterlerin ruhsal çöküşlerini, ahlaki çatışmalarını ve toplumsal normlarla olan trajik hesaplaşmalarını derinlemesine incelemek için kullandığı merkezi temalardan biridir. Kıskançlık, Tolstoy’un psikolojik realizminin en keskin ifadelerinden biri olarak karşımıza çıkar; karakterlerin bilinçaltındaki arzuları, korkuları ve nevrotik savunma mekanizmalarını açığa çıkarır. Bu analizde, özellikle Anna Karenina ve Kreutzer Sonat eserlerindeki kıskançlık temasını, psikanalitik teoriler (Freud, Lacan, nesne ilişkileri kuramı) ışığında inceleyeceğiz.
1. Anna Karenina: Kıskançlığın Yıkıcılığı ve Narsisistik Çöküş
Anna Karenina’nın kıskançlığı, bir “narsisistik yara”nın (Freud, Narsisizm Üzerine) tezahürüdür. Vronski ile olan ilişkisinde, Anna’nın kıskançlığı yalnızca sevgilisinin sadakatsizliğinden değil, kendi benliğinin parçalanması korkusundan kaynaklanır. Tolstoy, Anna’nın bilinç akışı tekniğiyle aktarılan iç monologlarında, kıskançlığın paranoid bir saplantıya dönüşümünü adım adım resmeder:
- Nesne Kaybı ve Benlik Kaybı: Anna için Vronski, yalnızca bir aşk nesnesi değil, toplumsal statüsünü feda ettiği bir “ayna”dır (Lacan’ın Ayna Evresi kavramı). Vronski’nin ilgisinin azalması, Anna’nın benliğini yok olma tehdidi altında hissetmesine neden olur. Kıskançlık, burada bir “narsisistik öfke” (Kohut) halini alır.
- Histerik Belirtiler ve Kendini Cezalandırma: Anna’nın rüyalarındaki demirci imgesi (Freudyan bir fallik sembol) ve sonunda trenin altına atlayarak intiharı, bilinçdışı bir suçluluk duygusunun (ölüm içgüdüsü, Thanatos) dışavurumudur. Tolstoy, bu sahnede kıskançlığın yalnızca bir duygu değil, bir “psikotik kırılma” olduğunu gösterir.
Karşıt Örnek: Levin ve Mutlak Aşk
Levin’in Kitty’ye duyduğu aşk, Anna-Vronski ilişkisinin karşı kutbunu oluşturur. Levin’in kıskançlık anları (Kitty’nin Vronski’yle geçmişi) bir iç hesaplaşmaya dönüşür. Tolstoy, Levin’in kıskançlığını “öteki”ni yok etmekle değil, kendi eksikliğiyle yüzleşmekle aşmasını anlatır. Bu, Jung’un gölge kavramına uygun bir arınma sürecidir.
2. Kreutzer Sonat: Cinsel Kıskançlık ve Patolojik Şiddet
Kreutzer Sonat, kıskançlığın cinsellik ve mülkiyet ilişkisiyle nasıl patolojik bir saplantıya dönüştüğünü anlatan bir psikolojik çalışmadır. Pozdnişev’in karısını öldürmesine yol açan kıskançlık, Freud’un Totem ve Tabu’daki “baba katli” mitiyle paralellik gösterir:
- Fallik Kıskançlık ve Kastrasyon Kaygısı: Pozdnişev, karısının müzisyen Truhaçevski ile olan ilişkisini, kendi erkekliğinin bir tehdit altında olduğu şeklinde yorumlar (Freud’un Oidipus kompleksi). Kıskançlık, burada bir “nesne kaybı” değil, “iktidar kaybı”dır.
- Nesneleştirme ve Şiddet: Karısını bir “mülk” olarak gören Pozdnişev, onun özerk bir arzu öznesi olduğunu kabullenemez. Tolstoy, burada burjuva evliliklerindeki cinsiyet rollerinin patolojik sonuçlarını eleştirir. Kıskançlık, bir “projeksiyon” mekanizmasıdır (Klein’ın bölme kavramı).
3. Tolstoy’un Psikanalitik Perspektifi: Suçluluk ve Ahlak
Tolstoy’un kıskanç karakterleri, Freud’un Haz İlkesinin Ötesinde’de bahsettiği “tekrarlama zorlantısı”na kapılırlar. Anna ve Pozdnişev, kıskançlıklarını yıkıcı bir eyleme dönüştürerek, bilinçdışı bir cezalandırma arzusunu tatmin ederler. Tolstoy’a göre kıskançlık, modern insanın benmerkezci (ego) tutumunun bir sonucudur ve ancak dinî/ahlaki bir dönüşümle aşılabilir (Levin’in sonunda bulduğu manevi huzur gibi).