Farklı Kanatlı Kuş: Otistik Ördek Masalı

Bir anne ördek, çalıların arasına gizlenmiş sessiz bir köşede sabırla yumurtalarının çatlamasını bekliyordu. Günler geçtikçe yumurtalardan biri hariç hepsi çatlamıştı. O son yumurta biraz daha büyüktü, biraz daha farklıydı. Diğerleri sevinçle civildiyordu ama anne ördek, çatlamayan bu yumurtaya biraz endişeyle bakıyordu.

Sonunda yumurta çatladı ve içinden diğerlerinden farklı bir yavru çıktı. Ne sesi ötekilere benziyordu ne de hareketleri. Ötekiler gibi annesinin peşinden zıplamıyor, suya ilk defa girdiklerinde bile farklı bir şekilde yüzüyordu. Daha derinden, daha kendi halinde… Diğer ördek yavruları buna anlam verememişti. “Çok garip! Neden bizim gibi değil?” diye fısıldaştılar. Bazıları da açık açık dalga geçmeye başladı:
“Sen yanlış yumurtadan çıkmışsın!”
“Bir kedi kapsa da kurtulsak senden.”

Anne ördek de bir süre sonra sabrını yitirdi. Yavrusunun neyi farklı yapmaya çalıştığını anlayamıyordu. “Neden bakışlarımıza karşılık vermiyor? Neden hep kendi başına dolanıyor?” diye düşündü.

Ama o yavru, sadece farklıydı. Renkleri, sesi, oyun tarzı, dünyayla kurduğu bağ… hepsi başkaydı. Bazen suda saatlerce tek başına daireler çiziyor, bazen yaprakların gölgesine uzanıp dalgın dalgın bulutlara bakıyordu. Onun için dünya başkalarının düşündüğü gibi bir yer değildi. Sesler daha gür, dokunuşlar daha keskin, kalabalıklar daha yorucuydu.

Gün geldi, o yavru kendini ait hissetmediği çiftlikten kaçtı. Yolda tanıştığı hayvanlar da onun sessizliğini, farklı ritmini anlayamadı.
“Su seviyor ama yumurtlamıyor, hem de bizimle konuşmuyor. Ne biçim kuş bu?” dediler.

Ama yavru kaçmadı, sadece yürümeye devam etti. Dışlandıkça içine döndü, içine döndükçe derinleşti. Sonbaharda gökyüzünde süzülen uzun boyunlu, zarif kuşları gördüğünde içi kıpır kıpır oldu. Onları tanımıyordu ama bir his vardı içinde; sanki onlar da sessizliğin dilini biliyordu.

Kış geldi. Kar yağdı, buz tuttu. Farklı ördek az daha donup kalıyordu ama bir insan onu alıp ısıttı. Bahar geldiğinde artık büyümüştü. Yalnızlığından yorulmuştu ama yürümekten, aramaktan vazgeçmemişti.

Ve bir gün…
Gölün kenarındaki beyaz tüylü kuşları gördü. Kalbi çarptı. “Beni yine dışlayacaklar,” diye düşündü. Ama kendini tutamadı, suya indi. İçinden şöyle geçti:
“Ne olursa olsun, kendim olarak yanlarına gideceğim.”

Suyun üstü ayna gibiydi. İlk kez kendi yansımasını gördü. Uzun boynu, parlak tüyleri, o zarif haliyle suya bakınca anladı:
“Ben çirkin ördek değilim. Sadece farklıydım. Ben bir kuğuyum.”

O anda göldeki diğer kuğular ona yaklaştı. Biri sessizce gözlerinin içine baktı ve şöyle dedi:
“Senin gibi biz de kalabalıklardan uzakta büyüdük. Sessizliğin, yalnızlığın içinden geçerek geldik buraya. Bizimle hoş geldin.”

Ve o gün, kendini ilk kez anlaşılmış hissetti. Farklılığı artık bir utanç değil, bir güçtü. Kendi gibi olanlarla tanışınca, içinde yıllardır biriken güzellik kanatlandı. Ve gökyüzüne doğru zarifçe süzüldü.