Artan Sağlık Harcamaları Gerçekten Refahın İşareti mi?
“Sağlık harcaması” kalemlerinin sürekli artması, genellikle bir ülkenin veya toplumun refah seviyesinin yükseldiğine dair bir işaret olarak yorumlanır. Mantık basittir: İnsanlar daha çok sağlık hizmeti alabiliyor, daha gelişmiş tedavilere erişebiliyor. Ancak bu artış, gerçekten de bir toplumun sağlıklı ve refah içinde olduğunun kesin bir kanıtı mıdır? Yoksa bu rakamların ardında, aslında daha derinleşimli sorunlar mı yatıyor?
Sağlık Harcaması: Bir Paradoks mu?
Gelişmiş ülkelerde sağlık hizmetlerine ayrılan payın GSYİH içindeki oranı sürekli yükseliyor. Bu durum, ilk bakışta insanların sağlığına verilen değerin arttığını, teknolojik gelişmelerin ve yeni tedavi yöntemlerinin hayat kalitesini yükselttiğini düşündürebilir.
Ancak bu tabloya daha eleştirel bir gözle bakmak gerekiyor. Artan sağlık harcamaları, her zaman hastalıkların azaldığı veya toplumun daha sağlıklı olduğu anlamına gelmeyebilir. Tam tersine, bu artış bazen toplumun daha hasta olduğunun veya sağlık sisteminin verimsizliklerinin bir göstergesi olabilir.
Rakamların Göremediği “Hastalık”
Charles Eisenstein gibi eleştirel düşünürler, nicel metriklerin ardındaki bu paradoksa dikkat çeker. Bulaşıcı hastalıkların yaygınlığının azalması gibi olumlu gelişmelerin yanı sıra, modern çağın kendine özgü yeni hastalıkları da hızla artıyor:
- Kronik Hastalıklar: Diyabet, kalp hastalıkları, otoimmün bozukluklar, alerjiler gibi kronik rahatsızlıkların yaygınlaşması, sürekli tedavi ve ilaç gereksinimi yaratır. Bu durum, sağlık harcamalarını artırırken, bireyin yaşam kalitesini ve genel refahını düşürür.
- Ruhsal Sağlık Sorunları: Depresyon, anksiyete bozuklukları, bağımlılıklar (opioid, alkol, kumar, pornografi gibi) ve artan intihar oranları, modern toplumların yüzleştiği ciddi ruhsal sağlık krizlerinin göstergesidir. Bu sorunlar, yoğun psikoterapi, ilaç tedavisi ve rehabilitasyon gerektirerek sağlık harcamalarını şişirir.
- Yaşam Tarzı Hastalıkları: Hareketsiz yaşam tarzı, işlenmiş gıdalarla beslenme, kronik stres gibi faktörlerin tetiklediği obezite ve buna bağlı sağlık sorunları, devasa maliyetler yaratır.
Bu örnekler, sağlık harcamalarındaki artışın, aslında “hasta bakımı” maliyetinin artışı olduğunu gösterir. Yani, toplum daha sağlıklı hale geldiği için değil, bir bütün olarak daha fazla hastalandığı ve bu hastalıkların yönetimi giderek daha karmaşık ve pahalı hale geldiği için harcamalar yükseliyor olabilir.
“Sağlık Endüstrisi” ve Kârlılık Dinamikleri
Modern sağlık sistemi, aynı zamanda devasa bir endüstridir. İlaç şirketleri, tıbbi cihaz üreticileri, özel hastaneler ve sigorta firmaları, bu sektördeki aktörlerdir. Bu aktörler için kârlılık temel bir motivasyondur.
- Semptom Yönetimi: Sistem, genellikle hastalıkları tamamen iyileştirmek yerine semptomları yönetmeyeodaklanır. Kronik hastalıklara yönelik sürekli ilaç ve tedavi ihtiyacı, bu endüstri için sürdürülebilir bir gelir akışı sağlar.
- Teknolojik Bağımlılık: Yeni ve pahalı teknolojilerin, testlerin ve prosedürlerin sürekli olarak sisteme entegre edilmesi, harcamaları daha da artırır. Bu teknolojiler hayat kurtarıcı olsa da, bazen gereksiz testler veya aşırı tıbbi müdahalelerle sonuçlanabilir.
- Koruyucu Sağlığın İhmali: Hastalık sonrası tedaviye (reaktif) yapılan vurgu, genellikle koruyucu sağlık (proaktif) hizmetlerinin ve halk sağlığı önlemlerinin ihmal edilmesine yol açar. Oysa sağlıklı yaşam tarzı teşviki, dengeli beslenme, stres yönetimi gibi alanlara yapılacak yatırımlar, uzun vadede hastalık yükünü ve sağlık harcamalarını azaltabilir.
Gerçek Refahın Tanımı
Eğer bir toplumun refahını, sadece hastalanma ve tedavi olma kapasitesiyle ölçüyorsak, bu eksik bir tanımdır. Gerçek refah, bireylerin sadece fiziki olarak değil, aynı zamanda ruhsal, sosyal ve çevresel olarak sağlıklı olduğu bir durumu ifade eder. Bu, şunları içerir:
- Güçlü topluluk bağları ve sosyal destek ağları.
- Anlamlı bir yaşam amacı ve değerler sistemi.
- Doğal çevreyle uyumlu bir ilişki.
- Stresle başa çıkma ve duygusal regülasyon becerileri.
- Sağlıklı beslenme ve aktif yaşam tarzı alışkanlıkları.
Sonuç olarak, artan sağlık harcamaları, her zaman gerçek refahın değil, çoğu zaman derinleşen bir hastalık yükünün ve mevcut sağlık sisteminin yapısal sorunlarının bir yansıması olabilir. Toplumun “daha mutlu” ve “daha sağlıklı” olduğunu iddia etmek için, sadece harcama rakamlarına değil, aynı zamanda bu harcamaların altında yatan nedenlere ve insanların genel yaşam kalitesine, ruhsal canlılığına ve toplumsal bağlarına da bakmak zorunludur.