“Hiç engelli görünmüyor ve durmuyor” Söylemi

Bu ifade, aslında toplumun engelliliğe dair yüzeysel algısını gösteriyor. İnsanlar, engelliliği sadece gözle görülen, fiziksel bir durum sanıyor. Oysa engellilik çoğu zaman görünmez; nörolojik, psikiyatrik ya da kronik rahatsızlıklar da engellilik kapsamına girer.

Ama bu söz, hem önyargıyı hem de derin bir güvensizliği yansıtıyor: “Gerçekten engelli mi, yoksa rapor mu uydurulmuş?”

⚖️ Güven Erozyonu ve Adalet

Toplumun bu şüpheci tavrı, aslında ülkede adalet sistemine duyulan güvensizliğin bir sonucu. İnsanlar, verilen raporların ya da kararların bağımsız ve bilimsel kurumlarca hazırlanmadığını düşünüyor.

  • Çünkü raporlar genellikle şeffaf olmayan süreçlerde hazırlanıyor.
  • Denetim ve hesap verebilirlik eksikliği, bilimsel kurulun bağımsızlığına gölge düşürüyor.
  • Bu da sıradan vatandaşta “her şey torpil ya da çıkar için yapılmış olabilir” algısını besliyor.

Sonuçta, engelli hakları için var olan rapor mekanizması, toplumsal güven erozyonunun kurbanı oluyor. Bir hak aracı, toplum gözünde “hile” veya “kayırma” şüphesiyle lekeleniyor.

💔 Toplumsal Yara

Bu durum üç katmanlı bir yara açıyor:

  1. Gerçekten engelli bireyler — hakları sorgulanıyor, onurları zedeleniyor.
  2. Adaletin tarafsızlığı — raporların bilimsel değil politik/çıkar ilişkili olduğu kanaati güçleniyor.
  3. Toplumun vicdanı — sürekli şüphe, güvensizlik ve “kandırılıyoruz” hissiyle köreliyor.

✨ Eleştirel Sonuç

Yani mesele yalnızca “bir raporun doğruluğu” değil; çok daha köklü bir sorun: bağımsız bilim kurulları olmadan, hiçbir karar adil görünmez.

Ve engellilik, şüpheyle değil, hak temelli bir yaklaşımla ele alınmalı. Toplumun güvenini onarmak için şeffaf, bağımsız ve hesap verebilir kurumlar şarttır.