Beyin Yıkama Atölyesi ve Tişörtlü Meczup: Tayland Paşalarının Yeni Marifetleri

Tayland’da yaşanan modern bir trajediyi, aklın nasıl bir siyasi silah haline getirildiğini sizlere anlatayım.

Yazan: Jungish

Azizim,

Biz zannederdik ki, muhalifini susturmak için ya zindana atarsın, ya dilini kesersin, ya da en olmadı sürgüne yollarsın. Lakin bu yeni zamanın paşaları, generalleri öyle kurnaz, öyle şeytani yollar bulmuşlar ki, insanın aklı duruyor. Artık kimsenin elini kana bulamasına lüzum kalmamış. En keskin kılıçtan, en derin zindandan daha tesirli bir silah bulmuşlar: “Deli” damgası!

Geçen gün o uzak Asya memleketlerinden Tayland’da olan bitene dair bir yazı geçti elime. 2014 senesinde askerler idareye el koymuşlar. Tabii, her darbede olduğu gibi, buna da karşı çıkanlar, “Bu ne iştir, hürriyetimizi istiyoruz!” diyenler olmuş. Peki, bu yeni paşalar, bu “Ulusal Barış ve Düzen Konseyi” denilen pek bir haşmetli isme sahip cunta, ne yapmış dersiniz?

Yeni Mektep: “Tutum Ayarlama” Atölyeleri

Evvela, yüzlerce muhalifi toplamışlar. Lakin bunları bildiğimiz hapishaneye değil, “tutum ayarlama” dedikleri bir nevi beyin yıkama mekteplerine yollamışlar. Düşünün efendim, bir mektep ki, içinde matematik, coğrafya değil; “paşaları nasıl seversin, cunta idaresine nasıl biat edersin” dersleri veriliyor!

Propagandayla, telkinle, o insanların fikirlerini “ayarlamaya”, yani kendi istedikleri gibi yontmaya çalışmışlar. Bu, efendim, bir demircinin kaba bir demiri ateşte döve döve kendine göre bir kılıç yapmasına benzer. İnsanın fikrini, iradesini zorla, telkinle değiştirmeye uğraşmışlar. Tabii, aklı başında olanların çoğu bu “ayarı” tutturamamış. Onlara da hemen mahkeme yolu görünmüş. İşin içine ruh hekimlerini değil de, “psikolog” denilen, insan aklının zaaflarını daha iyi bilen bir zümreyi katmaları da, meselenin tedavi değil, bir “psikolojik harp” olduğunu ayan beyan gösteriyor.

Bir Tişörtün Kopardığı Fırtına: Tiwagorn Efendi’nin Hikâyesi

Asıl ibretlik olan ise Tiwagorn Withiton isminde bir ahbabın başına gelenlerdir. Bu adamın suçu ne, biliyor musunuz? Ne bomba atmış, ne de isyan çıkarmış. Sadece üstüne bir tişört giymiş! Tişörtün üstünde de ne yazıyor? “Monarşiye olan inancımı kaybettim.”

Aman efendim! Bu lafı yazdığı bir fotoğrafı internete koymasıyla kıyamet kopmuş. Polisler hemen kapısına dayanmış, adamı yaka paça derdest edip, doğruca bir akıl hastanesine tıkmışlar.

Lakin bu Tiwagorn, öyle aklı bir karış havada bir serseri değil. Hastaneye kapatılırken öyle bir laf etmiş ki, bütün bu şeytani oyunun özetidir adeta:

“İnsanları benim deli olduğuma inandırmanın siyasi bir hamle olduğunu pekâlâ anlıyorum. Bana ‘deli’ teşhisi koyarlarsa yetkililere gücenmeyeceğim, zira onların da sadece emirlere uyduklarını biliyorum.”

Gördünüz mü feraseti? Adam, kendine oynanan oyunun farkında! “Beni susturmak için deli damgası vuracağınızı biliyorum, bu sizin son kozunuz,” diyor. Bu söz, o hastanenin duvarlarını titreten en akıllıca, en dokunaklı isyandır.

Neyse ki, dışarıdaki sivil cemiyetler, gazeteciler velveleyi koparınca, paşalar bakmışlar ki bu “deli” hikâyesi ellerinde patlayacak, adamcağızı on beş gün sonra salıvermişler.

Velhasıl Kelam: En Tehlikeli Damga

Bu kıssadan çıkan hisse pek açıktır azizim. Bir fikri, en haklı, en doğru bile olsa, itibarsızlaştırmanın en kolay yolu, o fikrin sahibine “meczup” yaftası yapıştırmaktır.

Bir kere o damgayı yediniz mi, artık ne deseniz boş. En mantıklı cümleniz, bir hezeyan sayılır. En haklı çığlığınız, bir hastalık nöbeti olarak görülür. Sizi tartışarak yenmek yerine, varlığınızı toptan inkâr ederler.

Bu, sadece Tayland’daki paşaların değil, gücü elinde tutan herkesin, her devirde başvurduğu en alçakça, en sinsi silahtır. Aklımıza mukayyet olalım ve aklı başında olanlara kolayca “deli” demekten imtina edelim. Zira bugün bir tişört giyeni tımarhaneye kapatan zihniyet, yarın bir gün, beğenmediği her sesi susturmak için o kapıları ardına kadar açmaktan çekinmeyecektir.