?Kardeşimin Hikayesi Bu Eleştiriyi Haketmedi!? – Mehmet Özçataloğlu

Zülfü Livaneli?nin ?Kardeşimin Hikâyesi? adlı romanını okuyup bitirdiğim gün (9 Ekim 2013), rastlantısal bir şekilde Sol Kitap?ta Erhan Pınarbaşı?nın ?Kardeşimin Hikâyesi?ne Eleştirel Bir Bakış? başlıklı yazısı yayımlandı. Yazının hemen başında belirtmem gerekirse bu yazdıklarımın amacı kitabı ya da yazarını savunmak değildir. Erhan Pınarbaşı kitabı beğenmemiş olabilir, çok doğaldır. Benim itirazım eleştirinin dozunun kaçmış olmasınadır. Gerekli gereksiz her ayrıntının ortaya getirilip faturanın da yazara kesilmesidir.
Zülfü Livaneli Türkiye sanat yaşamında önemli bir isimdir. Yazarlığından daha çok müzisyenliği değerlidir benim için. Fakat yazdıklarını da beğenerek okumuşumdur. Kurgu hataları, anlatım bozuklukları olsa da ağır eleştirileri hak edecek romanlar değildir yazdıkları. ?Kardeşimin Hikâyesi?nde kitapta yok sayılabilecek bir karakterin katil olduğunun ortaya çıkması benim için de anlamsız gelmiştir. Ama buna rağmen yine de iyi sayılabilecek bir roman diyerek, eleştirileri neden aşırı bulduğumu belirtmek istiyorum.
Erhan Pınarbaşı, yazısının hemen başında ?romanın çok kısa zamanda kotarılıp piyasaya sunulduğunu? söylemiş. Olabilir. Bir roman yıllar yılı yazılacak diye bir kural mı var? O zaman herkes Yaşar Kemal olurdu bu ülkede! (Bir Ada Hikâyesi?nin dördüncü cildinin yaklaşık on yıl sonra ortaya çıktığını hatırlayalım.) Hatalar kısa zamanda yazıldığından da kaynaklanabilir. Fakat hataların eleştirisi ile kısa zamanda yazılmasını eleştirmek farklı konulardır. Olaya bu açıdan bakılırsa ülkemizin gündeminde patlayan birçok olayın üzerinden bir ay (30 gün!) geçmeden kitaplar piyasaya sürülüyor. Son olarak ?Gezi? kitaplarına bir bakalım. Sayıları neredeyse 50?yi buldu. Ve sadece 120 gün önce (bu yazı 10 Ekim 2013?te yazıldı!) başlayan olaylar üzerine yazılmış kitaplar bunlar.
?Kardeşimin Hikâyesi?ne dönelim tekrar. Kahramanın günde 30 sayfa yazmış olmasına da takılmış Pınarbaşı. Evet, gerçek bir yaşamda günde 30 sayfa yazabilmek pek olanaklı görünmüyor. Hatta 10 saat boyunca okumak da olanaksız bir durumdur. Ya da şöyle de denilebilir. Günde 10 saat kitap okumak ve üzerine 30 sayfa yazmak olanaksızdır. Ama en nihayetinde bu bir roman! Kurgu. Gerçek yaşamdan öykünerek yazılan hayal ürünlerini okuyoruz. Böyle bir şey olamaz/ kurgu hatası demek çok da doğru görünmüyor. Benzer olayları ekranlarda da izlemiyor muyuz? Dizilerde ve filmlerde ölmeyen kahramanları, iyilerin her zaman kötülere karşı kazanması ya da bütün kötü olayların sadece bir kişinin/ailenin başına geliyor olması vs. birer kurgudur ve bunlara hiç itiraz edilmiyor. Kaldı ki okuyan ve yazan insanlar bunun hayalinden bile mutlu olacaklardır. Bütün gün sadece okumak ve sayfalarca yazmak. Ne hoş bir yaşam. (Enis Batur?un yaşamı buna örnek olabilir.)
Bir başka noktada ?eve girip komando bıçağını almasına? takılmış olsa da Erhan Pınarbaşı, kitapta gerçek ve hayal birbirine girmiş durumda. Askerliğini komando olarak yapmamış olsa da bıçağı edinmiş olabilir, hayalini bunun üzerine kurabilir diye düşünüyorum.
Pikapla (jandarma aracı) yağmur altında gitmiş olmalarına rağmen ıslanmamasına şaşırmış Pınarbaşı. Ben de Pınarbaşı?nın buna şaşırmasına şaşırdım. Çünkü jandarma pikaplarının üzeri kapalıdır. Hatta kış koşullarına soğuktan bir nebze korunmaları için yanları da kapatılabilir bir sistemi vardır. Askerliğini yapan da, bu araçları görmüş her hangi bir insan da bu pikapların yapısını bilir! Olaya bu açıdan bakıldığında minarelerin eğilip su içmesine de itirazı olmalıydı yazanın. Ama bununla ilgili bir ifadesi yok.
Arka kapak yazısında da aşk romanı olduğuna dair bir ifade ya da ima yok. Nasıl bu şekilde anlaşıldığını anlamadım!
Dil ve anlatım bozukluğu sadece bu kitap için değil, piyasadaki bütün kitaplarda ele alınabilecek bir sorun. Özellikle büyük diye tabir ettiğimiz yayınevleri isimlerine yakışmayacak şekilde özensizler. Çoğu zaman dosyaların editörler tarafından okunmadığını bile düşünüyorum.
Sonuç olarak Erhan Pınarbaşı?nın yazmış olduğu ?Kardeşimin Hikâyesi?ne Eleştirel Bir Bakış? başlıklı yazının zorlama bir şekilde yazıldığını düşünüyorum. Hatta biraz daha ileri giderek kasıtlı bir yazı olduğunu da söyleyebilirim. (Sol Kitap?ın, herhangi bir zorunluluğu olmasa da bu yazıyı yayımlamamış olması da kasıt iddialarımı güçlendiriyor!) ?Kardeşimin Hikâyesi? piyasadaki romanlarla karşılaştırıldığında bu eleştirileri hak etmiyor. Eleştirinin dozu biraz yüksek ve de haksız bir eleştiri. Okuduğumuz tüm romanları gerçekliğin merceği altında okumuyoruz değil mi?
Mehmet Özçataloğlu

Bir yorum

  1. kitap eleştirisi bir yazarı değil sadece o kitabı bağlar 🙂 ayrıca okurlar da erhan pınarbaşı’yı doğrular biçimdedir…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir