Açlık ve Savaş, Abdullah Rıza Ergüven

Aydınlanmacı yazar, eleştirmen Abdullah Rıza Ergüven’in, “Açlık ve Savaş” adlı yapıtı 1992 yılında basıldı. Yazar, eserinde madalyonun bir yüzü çağa uyumlu yaşamı gösterirken, diğer yüzü de ilkel ilişki ve olguların yoğun olarak varlığını gözlemleyerek iki yıkımın yani “Açlık” ve “Savaş”ın acılı portresini çiziyor. Ve ekleyerek soruyor: İnsanlık bu çifte kamburu ne zamana dek sırtında taşıyacak?
“Bu sabah da soluk alıyorum işte soluk almaksa, mavi göğe uçan kuşa türküler söylüyorum.
Duyuyor biliyorum doyurmuyor insanları, Ortadoğu’da yıkım Etiyopya’da açlık ve savaş”
“Abdullah Rıza Ergüven, Anadolu’nun ortasında, Avanos’ta “magazin” türüne bürünmüş bir dergi de olsa, görebildiği, bulabildiği Yedigün’e şiirler gönderir. Gönderdiği her şiiri beğenirler. Abdullah Rıza Ergüven adı, babasının, dedesinin yaşındaki adamlar arasında tanınır. Onbeş on altı yaşındadır. Sonradan onu “Yedigün Şairleri? arasında anmışlardır.
Yoksul mu yoksul bir çocuktu Abdullah Rıza. İstanbul’a gelmiş ama ne yatacak yeri vardır ne de karnını doyurma olanağı. Babasının gönderdiği bir yatağı yükler sırtına İstanbul’un bir ucundan öbür ucuna kan ter içinde taşır. Kimileyin bir kaldırım kıyısına oturup dinlenmekte, sonra yeniden yüklenip taşımaktadır yatağı. Sonunda Fatih Medresesi Yurdu’na aç, susuz ve yorgun mu yorgun olarak ulaşır. Amacı, orada yatmaktır. Girmek ister, almazlar içeri. Yer yok diyerek kabul etmezler onu.
«Fatih Medresesi Yurdu, yoksul öğrenciler için açılmamış mıdır? İçerde yatanlar benden daha varsıl kimseler değil midir? Öyleyse niçin ben de orada kalmayayım?» diye kendi kendine düşünür. Yatağını içeri bırakır. Kimi gereksinimleri için uzaklaşır oralardan. Döndüğünde yatağının çıkarılıp sokağa atılmış olduğunu görür. Sokakta yatağının üstüne oturup neyi beklediğini bilmeden uzun uzun bekler.

Zayıf, sessiz, yorgun, aç Abdullah Rıza Ergüven; hava kararınca yatağını sırtladığı gibi, içeriye yeniden hızla girer ve yatağını bir koridora sererek orada yatar…
Sonunda Fatih medresesi Yurdu’na alınmıştır.
*
Dil ve yazın konusunda en varsıl kitaplıklardan biri saydığımız, o yıllarda her aradığımız eski yapıtı bulabildiğimiz ?Türkiyat Enstitüsü Kitaplığı?nın dış duvarı önünde bir grup arkadaş söyleşmekteyiz. Bir de baktık ki, bir süredir görünmeyen Abdullah Rıza Ergüven, karşı kaldırımdan, bizim arkadaşlardan biriyle değil yabancı bir kızla geçmekte. Hepimiz merakla o yana döndük. Karşıdan ilgilendiğimizi anladılar, geniş caddeyi dimdik keserek yanımıza geldiler. Abdullah Rıza Ergüven, yanındaki kızı tanıttı bize: «Nişanlım Jülide Gülizar!» dedi.

Abdullah Rıza Ergüven, şiirler seçkisi hazırlamakta olduğunu epey bir süreden beri söylüyordu. Birçok şaire mektup yazarak onlardan birer fotoğraf ve üçer şiir istemiş. Jülide Gülizar, şiir göndermiş ama fotoğraf göndermemiş. Bunun üzerine Abdulah Rıza da ona bir “aşk” mektubu postalamış. Jülide Gülizar’ın yanıtı «Ankara’ya gelebilirseniz, tanışabiliriz…» anlamında bir yazıymış. Abdullah Rıza Ergüven de, koşmuş gitmiş Ankara’ya…”
Ahmet Miskioğlu, Abdullah Rıza Ergüven’in Durumu, Türk Dili Dergisi, 77. sayı, Mart-Nisan 2000

Yaşam mücadelesi onu İsveç?te yaşamaya mecbur ettiyse de, memleketinin insan ve toprak kokusu hiçbir zaman burnunun ucundan ve yüreğinden ayrılmadı. Doğduğu kente olan özlemini dediği üç dizeye sığdırarak, özdeyiş sadeliğiyle dile getiriyor:?Kap Burnu dediler Arınos
oysa hiçbirinde yoğum
Nereye baksam Avanos.”

(…)
“Hititler gelmiş
daha batıya
Lidyalılar, Frigyalılar sonra
Keltler gelmiş gitmiş
Doğum yerim Avanos?a
Çamurlu suyundan içtiğim
Kızılırmak ovasına
Ah!.. Ne çok tarihim varmış!”

Abdullah Rıza Ergüven’i elyazısıyla yayımlanmış bir şiirle anıyoruz.

??Dışarda Yağmur Yağıyordu
Erkenden uyandım bu sabah
dışarda yağmur yağıyordu
hiçbir şey geçmedi
geceyle aramda
kül rengi bulutlardan başka.”

Abdullah Rıza Ergüven?in Yaşam Öyküsü
1925 yılında, Avanos’ta doğdu. Ozan, yazar, denemeci, eleştirmen ve düşünbilimci kimlikleriyle tanınmaktadır. İlk şiiri 1941 yılında Yedigün dergisinde yayımlandı. Ardından Varlık ve Yeditepe dergilerinde göründü. Baudelaire ve Eluard’ın şiirlerin! Türkçe’ye kazandırdı. 1952 yılında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Turizm Bakanlığı haber bölümünde görev yaparken, çeşitli baskı ve yıldırılar karşısında görevini bırakmak zorunda kalan Ergüven, 1967 yılında İsveç’e gitti. Wennergrens Center’de İsveççe ve yazını öğrenimi yapan yazar, bir süre çevirmen olarak çalıştı. 1978-1990 yılları arasında Stockholm Üniversitesi’nde öğretim görevlisi, lektor (okutman) , türkolog ve araştırıcı olarak görev yaptı. 1990 yılında emekli oldu. Şiir, çeviri, inceleme-araştırma, eleştiri, deneme ve düşünbilimsel yazılarını; çeşitli dergi ve gazetelerde yayımladı. 80’den fazla eseri bulunan Ergüven ”Yasak Tümceler” isimli romanında, dine hakaret ettiği gerekçesiyle iki yıla mahkum oldu. ‘Dinlerin Kökeni ve İslam?da Reform’ yapıtı soruşturmaya uğradı. Abdullah Rıza Ergüven, 2001 yılında İsveç’te yaşamını yitirdi.

Eserlerinin bazıları;
? Acı Sıcak,
? Açlık ve Savaş
? Ağaca Tırmanan Adam
? Anamız Ağlamış Bizim
? Anı Dahi Anda Asmışlar
? Başka Dünyalar,
? Dinlerin Kökeni ve İslam`da Reform,
? Evren ve Yaratı
? Evrenbilim ve Tanrı Kavramı,
? Gece de Güneş Doğar,
? Huluppu Ağacı,
? Huriler ve Gılmanlar,
? Işığa Bir Adım,
? Kuyuya Düşen Ay
? Mağaradaki İnsan
? Milyonlar Kalkacak Ayağa
? Sanat ve Erotizm,
? Sonsuz Değişim
? Şarabı Tanrılarla Yudumladık,
? Şiirin Gerçeği Toplumdaki Yeri
? Tabancamın İpek Bağı,
? Tanrılar Neyi Yarattı,
? Tanrıları Nasıl Yarattık / Tanrıların Ölümü!,
? Tarih Boyunca Gök Nesneleri Ufo,
? Üniversa-Kozmik Çorba
? Yarınları Beklerken
? Yaşamak Uğruna
? Yasak Tümceler
? Yunus Emre,

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir