Erdem Sönmez’in Annales Okulu’nun Türk tarihyazımı üzerindeki etkisini ele alan bu incelemesi, Türkiye’nin düşünce tarihine dönük derin bir merak ve ilginin ürünü.
Sönmez, Fuad Köprülü, Ömer Lütfü Barkan, Mustafa Akdağ ve Halil İnalcık gibi Osmanlı tarihçiliğinin kurucu isimlerinin çalışmalarında, Annales Okulu’nun etkisinin izlerini sürüyor. Osmanlı tarihçiliğindeki paradigmatik değişimin kaynaklarına inmeyi amaçlayan bu çalışma, toplumsal ve iktisadi tarihin kuru bir siyasi tarih anlatısının yerini almasıyla sonuçlanan bir süreci inceliyor.
Bugünkü tarih algımızın şekillenmesindeki rolleri tartışılmaz olan bu kurucu isimlerin hangi kaynaklardan beslendiklerini ve dünyadaki tarih yazımı pratikleri ile ne tür bir ilişki içinde olduklarını göstermeyi amaçlayan çalışmanın yalnızca tarihyazımı ile ilgilenenler için değil, Osmanlı tarihini ve Türk düşünce dünyasını daha iyi anlamak isteyenler için de ilgi çekici olacağını düşünüyoruz.
Annales Okulu ve Türkiye’de Tarihyazımı, Erdem Sönmez / E.Zeynep Güler
(31.01.2009 tarihli İnternet Günlük Sol Gazetesi)
Mühendislik kökenli Erdem Sönmez sosyal bilimlere ve tarih’e merakını amatör bir ilginin ötesine taşımayı başardı, Annales Okulu’nun Türkiye’de tarihyazımına etkisi üzerine çalışması bu alanda yaptığı yüksek lisans çalışmasının ürünü. Sönmez bu çalışmada Fernand Braudel, Marc Bloch ve Lucien Febvre gibi saygın tarihçilerin temsilcisi olduğu Annales Okulu’nu ve bu okulun ülkemiz tarihçiliğine etkisini geniş bir çerçevede ele alıyor. Annales Okulu’nun dünya çapında ünlü temsilcileri olduğu gibi Türkiye’de tarihçilik alanında bu çalışma öbeğinden etkilenen ve üretimlerine yansıtan tarihçiler de oldukça önemli. Erdem Sönmez bu tarihçiler grubundan Halil İnalcık, Mustafa Akdağ, Ömer Lütfü Barkan ve Fuad Köprülü üzerinde duruyor. Türkiye’deki tarihyazımı bağlamında öne çıkan ve Annales hareketi ile özdeşleşen bu isimlerin tarih anlayışının kavranmasına çalışıyor.
Erdem Sönmez çalışmasının bölümlerini bir mühendis titizliği ile planlamış: ilk bölümde Annales Okulu’nun hangi ortamın ürünü olduğunu araştırmak amacıyla önceki tarihçilik deneyimlerini ele alıyor. 19.yüzyılda gelişen sosyal bilim anlayışına göre, gerçekliğin bütün olarak kavranabilmesinin yolu, toplumsal gerçekliği oluşturan parçaların tek tek ve derinlemesine incelenmesinden geçiyor. Bu nedenle 19.yüzyıl bilginin disiplinlere ayrıldığı ve profesyonelleştiği bir dönem olma özelliği taşıyor. 19.yüzyıl sosyal bilimlerinin bir diğer özelliği de kendilerinden önce oluşmuş gelenekten ve pozitivizmden, ayrıca hiç kuşkusuz içinde geliştikleri toplumsal ve siyasal koşullardan etkilenmiş olmaları. 19.yüzyıl tarihçiliği de kendini diğer sosyal bilimler alanlarından ayırarak alanını tarif etmeye yöneliyor, esas olarak da siyasi olana odaklanıyor. Bu yönelim beraberinde eleştirisini de doğuruyor; tarihçiliğin ekonomik ve toplumsal olanı dışlaması belli başlı eleştiri noktalarından birini oluşturuyor. 1929 yılında Annales dergisinin yayınlanmasıyla birlikte Lucien Febvre ve Marc Bloch gibi tarihçilerin attığı temel zaman içinde Braudel’in katkılarıyla güç kazanıyor. Annales Okulu tarihin içeriği ve öznesinin kim olduğu gibi önemli sorular soruyor ve bunlara daha önceki gelenekten farklı yanıtlar vermeye başlıyor.
Türkiye’de kurumsal olarak 1908’den itibaren başlayan modern tarihçilik Avrupa’da yaşanan değişimlerden, sosyal tarihçiliğin yükselişinden etkileniyor. Sönmez’in çalışmasında Türkiye’de 1930’lardan itibaren gelişen tarihyazımının Batı’daki gelişmelerle taşıdığı benzerlikler ve farklılıklar tartışılıyor. Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’de dönem ve eğitimleri icabı Annales Okulu’ndan etkilenen tarihçiler kuşağı diğer ülkelerdeki öncüllerinin ve çağdaşlarının aksine Türkiye’deki modern tarihçiliğin ilk dönemleriyle köklü bir mücadeleye girişmiyor. Başka özellikler ve farklılıklardan da söz ediliyor, örneğin modern Türkiye tarihçiliği erken döneminden itibaren konjonktürle bağlantılı olarak temel amaç itibarıyla ulus inşası misyonuyla bağlantılı olarak şekilleniyor. Batılı örneklerinden başka farklılıkları da var, örneğin tarihyazımının teorik sorunlarıyla ilgilenmek yerine araştırma alanlarına yöneliyor. Türkiye’de gelişen tarihyazımının bir başka özelliği kendini milli sınırlara hapsetmesi.
Buraya kadar aktardıklarım hiç kuşkusuz kitabın oldukça kısa bir özetini içeriyor. Esas meseleler, işin özü ise elbette Erdem’in de söylediği gibi ayrıntıda gizli, o yüzden okumak gerekiyor. Erdem Sönmez çalışmasında bu tartışmayı 1980’e kadar getiriyor. Bu tarihten sonraki gelişmeler başka çalışmaların konusu olacak. Aksi takdirde sosyal bilimlerin çeşitli alanlarında olduğu gibi tarihçilik pratiğinde ve tarihyazımında postmodern esintiler ve etkilerle hesaplaşmak mümkün olmayacak.
Önsöz Yerine: Teşekkür
“Eğer hayatta insan soyu için her şeyden çok çalışabileceğimiz bir tutumu benimsemişsek belimizi bükebilecek hiçbir yük olamaz.” Karl Marx
Elinizdeki metin, 2007 senesinin ikinci yarısından 2008 yılının ortalarına dek geçen süreçte, bir gün çeşitli kara parçalarının sadece coğrafi isimleriyle anılacağına olan özlem hiç yitirilmeden, İtalya’da, kimi zaman yerin üç kat üzerindeki bir yurt odasında ama çoğunlukla yerin bir kat altındaki bir kütüphanede, yüksek lisans tez çalışması olarak kaleme alındı. Kaleme alan, her ne kadar tek bir kişi olsa da, bu çalışma kolektif bir emeğin ürünüdür. Bana düşen, işin en zevkli tarafı olarak nitelediğim, okuyup-yazma kısmıydı ve bu nedenle çalışmadaki tüm hataların sorumluluğu bana aittir. Ancak, ortaya çıkan ürünün, şayet bir sevabı varsa, bunun sahibi şüphesiz pek çoktur. Burada, bu borcun çok küçük bir parçasını ödeyebilmek adına, üzerimde emeği olan sayısız insandan, ilk elden isimlerini hatırlayabildiğim birkaçına, teşekkür etmek istiyorum.
Bu inceleme, eğer bilimsel bir nitelik taşıyorsa, bunu hocalarıma borçluyum. İlk olarak teşekkür etmem gereken iki insan Fatmagül Berktay ve Mehmet Ö. Alkan?dır. Sosyal bilimlere hevesli bir mühendislik öğrencisi olduğum günlerden itibaren, eleştirileri, önerileri ve hiç şüphesiz hep örnek aldığım üretkenlikleriyle bu iki hocam, bir gençlik hevesi olarak kalması muhtemel olan eğilimimi tutkuya dönüştürdüler. İstanbul Üniversitesi?ndeki tez danışmanım İlker Aktükün ve Siena Üniversitesi’ndeki danışmanlarım Ariane Landuyt ve Daniele Pasquinucci bir teşekkürle haklarını ödeyemeyeceğim diğer hocalarımdır. Tez çalışması sırasında, bana yol gösteren diğer iki hocam Salih Özbaran ve Hacı Bayram Kaçmazoğlu?dur. Yazdıklarıyla olan tanışıklığımı, ?elektronik çağ?ın kazançları sayesinde, karşılıklı bir tanışıklığa dönüştüren ve tezin her safhasını izleyen Özbaran ve Kaçmazoğlu?nun fikir ve eleştirileri çok önaçıcı oldu. Tez üzerinde emeği olan ve burada teşekkür etmem gereken diğer hocalarım Namık Sinan Turan ve Zeynep Güler’dir. Sancılı İTÜ günlerimden bugüne, hep yüreklendiren hocalarım Cüneyd Okay ve Gökhan Çetinsaya?nın adlarını da burada sonsuz bir teşekkürle anmam gerekiyor.
Tez çalışması, bir yönüyle oldukça asosyal bir uğraş. Beni, sadece tez süreciyle sınırlı olmayan o ‘ok meşhur’ asosyallik durumumdan, mümkün mertebe kurtarmaya çalışan ve dostluklarıyla mutlu eden bazı arkadaşlarımın isimlerini anmak istiyorum.
Varlığı hep güç veren, 12 senelik dostum Fırat Korkmaz’a ve kendisiyle birlikte en kötü günlerimde yanımda olan Gözde Orhan’a ne kadar teşekkür etsem az. Lise sıralarından beri kurulan ?en kötü günümüz böyle olsun masaları’nın değişmez figürleri Cengiz Yönezer ve Yücel Yüksel, beni hep neşeli kılan diğer iki dostum.
Hemen her konudaki nevi şahsına münhasır ‘analiz’lerini hep dinleyeceğim lisede sıra, üniversitede stadyum arkadaşım Baran Özkürkçü unutulmaması gereken bir diğer insan. Lise grubundan, adını teşekkürle anmam gereken son arkadaşım Ercan Fercan.
‘Çileli’ İTÜ İnşaat Fakültesi günlerimizden sonra çeşitli sosyal bilim disiplinlerine yönelen Özer Or ve tezi de okuyup eleştiren Kemal Yılmaz’a destekleri için teşekkürler. Hem inşaat fakültesinde sıra hem de yurtta oda arkadaşlarım olan Ali Emre Ormancı ve Mustafa Köşker’e selam. Uçak mühendislerinin en çalışkanı, oda arkadaşlarının en mülayimi, Fenerbahçe?lilerin en “öznel”i Sedat Süsler’i unutmak olmaz. Belkıs Erzincanlı ve Derya Sak hep yardımıma koşan diğer arkadaşlarım. Zorlu gurbet günlerindeki dar zamanlarımda yanımda olan dostum Emrah Altındiş’e ayrıca teşekkür ederim. Tezi okuyup fikirlerini paylaşan ve tezin kitaplaşma sürecinde yardımcı olan Doğan Ergün?ün hakkını bir teşekkürle ödeyemem. Bu satırlarda, her şeye rağmen, ismini anmam gereken bir diğer insan, uzun yıllar boyunca sabrı, desteği ve sevgisiyle yanımda olan Burçin Gacal?dır. Yolu açık olsun?
En yakınımdakileri, hoşgörülerine sığınarak, en sona sakladım.
Yapılması gerekli olan ancak yapmayı sevmediğim işlerimi, büyük bir sabırla benim yerime halleden kardeşim Zeynep Sönmez?e teşekkür ederim. Benim için çok değerli olan, ilk eşitlikçi duygularımın uyanışını borçlu olduğum annem Ayşe Sönmez?in; gerçekçiliğini, çalışma disiplinini ve özverisini daima örnek aldığım babam Muhteşem Sönmez?in ve hep ?dağları yerinden oynatmaya çalışmayı? öğütleyen dedem Muammer Köker?in üzerimdeki emeklerinin boyutunu hiçbir şekilde tarif edemem. Üçünün, anlayış ve sabrına çok şey borçluyum. Bu çalışmayı, büyük bir minnet duygusuyla, bu üç emektara ithaf ediyorum.
Siena, 2008
İkinci Baskı İçin Önsöz
Annales Okulu ve Türkiye?de Tarihyazımı?nın ilk baskısı yaklaşık bir buçuk sene önce yapıldı. Kitap, birinci baskı yapıldığı günden bugüne çoğunlukla olumlu eleştiriler aldı. Şüphesiz kimi eksikliklere dikkat çekilerek ve önerilerde bulunularak. Benim de katıldığım bu eleştirilerden ilki, Annales Okulu ile ilgili bölümde, Annales Okulu?na ilişkin eleştirilerin sınırlı tutulmuş olmasına yöneliktir.
İkinci baskı için bir diğer öneri, Fuad Köprülü, Ömer Lütfi Barkan, Mustafa Akdağ ve Halil İnalcık?ın tarihçilikleri üzerine olan kısımlarda, hem bu isimlerin siyasi konumlanışlarının hem de dönemlerindeki toplumsal ve siyasal gelişmelerin, tarihçilikleri üzerine etkisinin fazlaca göz önüne alınmamış olmasına ilişkindir.
Bu çalışma bağlamında, birinci eleştirinin tümden; ikinci eleştirinin ise kısmen doğru olduğu söylenebilir. İkinci eleştirinin haklılığının kısmiliğine değinmek gerekirse ilk söylenmesi gereken Köprülü, Barkan, Akdağ ve İnalcık?ın tarihçiliklerinde dönemlerinin politik ve sosyal arka planının azımsanmayacak bir etkisinin olduğudur. Bunun yanında, bir adım daha ileri gidilerek herhangi bir tarihçinin tarihçiliğini, toplumsal ve politik bağlamı içerisinde incelemenin, tarihyazımı çalışmalarının başat kalemlerinden biri olması gerektiği de söylenebilir. Ancak, Annales Okulu ve 14 Annales Okulu ve Türkiye’de Tarihyazımı Türkiye’de Tarihyazımı önünde sonunda bir “teknik” çalışmadır.
Burada yapılmaya çalışılan, Annales Okulu’nun, Türkiye tarihçiliğinin seçkin isimlerine etkisini, Marc Bloch’un deyişiyle “tarihçilik mesleği”ne ilişkin bir dizi parametreyle test etmeye yöneliktir.
Fakat şu sorulabilir: Köprülü, Barkan, Akdağ ve İnalcık’ın Annales Okulu’na yönelişinde, herhangi bir politik faktör rol oynamış mıdır? Başka bir biçimde formüle edilecek olunursa, bu isimlerin politik eğilimlerinin, Annales Okulu?na yönelişlerinde herhangi bir etkisi söz konusu mudur? Bu, şüphesiz daha yerinde bir soru. Aynı zamanda, bu çalışmanın sınırlarını aşacak biyografik ve dolayısıyla dönemsel incelemeyi de beraberinde getiren bir soru.
Bu türden bir mesai ise, önünde sonunda bir yüksek lisans tezi olan bu çalışmanın sınırlarının ötesindedir.
Ancak, her yeni soru, yeni bir çalışma konusudur. Sözü edilen soruları cevaplamaya yönelik yeni çalışmalar, bundan sonraki çalışma konularımı oluşturuyor. Yüksek lisans tez çalışması olarak yayımlanan bu kitabı, olduğu gibi bırakarak; Türkiye?deki tarihçiliğin değişen politik ve toplumsal koşullara göre gösterdiği salınımları başka çalışmalarda inceleyeceğim.
Son olarak, kitabın ikinci baskısını gerçekleştiren Tan Kitabevi Yayınları çalışanları olan arkadaşlarıma teşekkür ederim.
Bilkent, 2010
Erdem Sönmez
KİTABIN KÜNYESİ
Annales Okulu ve Türkiye’de Tarihyazımı
Annales Okulu’nun Türkiye’deki Tarihyazımına Etkisi: Başlangıçtan 1980’e
Erdem Sönmez
Tan Kitabevi Yayınları
Baskı: Mart 2010 (2. Basım)
Yayına Hazırlayan: Fatih Yaşlı
Düzelti: Çağdaş Sümer
Kapak ve İç Tasarım: Erdem Olcay
Sayfa: 243
İÇİNDEKİLER
Teşekkür
İkinci Baskı İçin Önsöz
giriş
I. Annales Okulu?ndan Önce Tarihçilik ve Tarihyazımı
1. Tarih Disiplininin Doğuşu: Ranke Devrimi
1.1. Devrimin Kökleri
1.2. Devrim ve Kazanımları
2. Devrimin Krizi: Sosyal Tarihçiliğin Başlangıcı
2.1. İlk Eleştiriler ve Süreklilikler
2.2. Nedenler
2.3. Bir Parantez: Marksist Etki
3. Sonuç
II. Annales Okulu: Tarihçiliği Özgürleştirme Serüveni
1. Temel Atma: Marc Bloch ve Lucien Febvre
1.1. Kökenler: Annales?den Önce
1.2. Annales?in Kuruluşu ve İlk Dönemi
2. İlkelerin Yerleşmesi ya da İnşa: Fernand Braudel
2.1. Akdeniz ve Akdeniz Dünyası
2.2. Maddi Uygarlık: Ekonomi ve Kapitalizm
2.3. Braudel?in Tarihçiliği ve Aldığı Eleştiriler
3. Braudel Sonrası Annales Okulu
4. Sonuç
III. Türkiye?de Çağdaş Tarihçiliğin Doğuşu
1. Etkiler
1.1. Osmanlı Tarih Yazıcılığının Bıraktığı Miras
1.1.1. On Dokuzuncu Yüzyıla Kadar Osmanlı İmparatorluğu?nda Tarih Yazıcılığı
1.1.2. On Dokuzuncu Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu?nda Tarih Yazıcılığı
1.2. Pozitivizmin ve Milliyetçi İdeolojinin Etkisi
2. Türkiye?de Çağdaş Tarihçiliğin Kurumsallaşması
3. Sonuç Yerine: Bir Karşılaştırma Denemesi
IV. Annales Okulu?nun Türkiye?deki Tarihyazımına Etkisi
1. Yöntemsel Çerçeve
2. Etkinin Başlangıcı: Fuad Köprülü
3. Etkinin Derinleşmesi ve Tıkanması: Ömer Lütfi Barkan
4. Etkinin Flu Hali: Mustafa Akdağ
5. Etkinin Kristalizasyonu: Halil İnalcık
6. Sonuç Yerine: Bir Sorunsallaştırma Denemesi
Sonuç
Kaynakça
Di zin