Antakya’nın Sığınağı ve “Tembel” Direnişin Felsefesi

Üç Yıllık Hapis: Depremzede Gencin “Yapmamak” Hakkı ve Normatif Baskının Şiddeti

Yazar: Âkil Bîçare

(Hayatın Kanununa Karşı Duran Bedenin İsyanı)


Aziz İnsanlar, Ey “Yapmak” Zorunluluğundan Yılanlar!

Hatay’da, o büyük felaketin ardından, üç koca yıl evden çıkmayı reddeden gencin haberi düştü önümüze. Zorla çıkarılmış, tepkisi ise şu olmuş: “Biraz direnç gösterdim ama zorla kaldırıp götürdüler. Ben bir şey yapmak istemiyorum. Yine tembel bir şekilde takılacağım.”

Bu sözler, öyle basit bir tembellik felsefesi değildir, efendim. Bu, sistemin, toplumun ve normatif baskının, bireyin ruhu üzerindeki şiddetine karşı açılan felsefi bir savaştır. Özellikle otizm ve engellilik gibi farklı varoluş biçimlerini hedef alan sağlamcı düzen, bu genci kendi kalesinde bulmuştur.

I. Travma, Deprem ve Bedenin Direnişi: Krizalitin Zorla Açılması

Bu gencin evden çıkmama eylemi, bir **”Krizalit Krizi”**nin ve **”Somutlaşmış Anne Kompleksi”**nin en trajik dışavurumudur.

  1. Güvenin İhaneti ve Kâbus: Deprem, en temel güven konteynerimiz olan “evin” yıkımıdır. Bu genç, büyük bir travma yaşamış, dış dünyanın güvenilmezliğini teyit etmiştir. Kendi bilinçdışı (Anne arketipi), dışarıyı tehlikeli, yutucu bir canavar (Timsah/Dev) olarak kodlamıştır.
  2. “Yapmak” Zorunluluğuna Karşı Direniş: Sağlamcı toplum ve kapitalist düzen, bireye sürekli “yap, üret, koş, sosyalleş” diye bağırır. Bu gencin “Ben bir şey yapmak istemiyorum” direnişi, bu “Yapmak” (eril/üretkenlik) zorunluluğuna karşı, “Olmak” (dişil/içsel sükûnet) hakkını savunmasıdır.
  3. Zorla Çıkarılmanın Şiddeti: Woodman’ın dediği gibi, içsel geri çekilme (inner withdrawal) desteklenmez. Tırtılın kozada püre olması gibi, genç de travmayı işlemek için bir içsel alana (eve) ihtiyaç duymuştur. Onu zorla dışarı çıkarmak, dönüşüm sürecindeki krizaliti kaba kuvvetle açmaya benzer. Bu, sistemin, bireyin kendi iyileşme ritmine yönelik uyguladığı şiddettir.

II. Normatif Baskı ve Tiran Beden

Bu gencin tepkisi, otizmli ve engelli bireylerin normatif baskıya karşı verdiği mücadeleyle aynı ruhu taşır.

  1. “Tembel” Olmak, Bir İsyandır: Sağlamcı zihin, uyum sağlamayan, yüksek enerjiyle koşmayan bireyi hemen “tembel,” “uyuşuk” veya “iradesiz” ilan eder. Oysa Otizmli bir bireyin kendi içsel denge mekanizması, toplumun kaosuna karşı çekilmeyi ve ‘tembelce’ takılmayı gerektirebilir. Gencin “tembel bir şekilde takılacağım” ifadesi, “Bedenimin kendi ritmini ve enerjisini koruyacağım” demenin alaycı ve radikal bir yoludur.
  2. Martha Mitchell’in Laneti: Genci zorla çıkarıp “tedavi” etmeye kalkışmak, hakikati söyleyeni (bedenin acısını) “delilik” ilan etmenin modern versiyonudur. Gencin “yapmamak” kararı, kendi otantik varoluşunun ifadesiyken, toplum bu kararı patoloji sayıp kontrol altına alır.
  3. Devletin Kısıtlaması: Tıpkı Barry Goldwater’ın federal baskıya karşı özgürlüğü savunması gibi, bu genç de Devlet’in veya Sosyal Hizmetlerin (otoritenin) kendisi üzerindeki “yapılandırma” ve “iyileştirme” baskısına karşı kendi bireysel özgürlüğünü savunmaktadır.

III. Sonuç: Zincir Kırılmalı, Ama Zorla Değil

Bu gencin hikayesi, bize psikolojik iyileşmenin kurallarla değil, güvenle mümkün olduğunu gösterir.

  • Yapılması Gereken: Toplumun görevi, bu genci zorla “normal” kalıba sokmak değil, ona güvenli bir “konteyner” (kapsayıcı bir yapı, yargılamayan bir destek) sağlamaktır. Bireyin kendi “olma” haline saygı duymak ve yaratıcı enerjisinin ne zaman dışarı çıkacağına kendisinin karar vermesini sağlamaktır.
  • Özgürlüğün Bedeli: Bu gencin direnci, bize şunu haykırır: Özgürlük, ne zaman kaba kuvvete yenik düşerse, ruhumuz o zaman en büyük ihaneti yaşar. Bırakın o genç, kendi krizalitinde tamamlanacağı vakti beklesin. Belki de onun “tembelliği,” bütün o koşuşturan, üreten ama ruhu boş toplumdan çok daha bilgece bir eylemdir.