Anti-Psikiyatri ile Ana Akım Psikiyatri Arasındaki Farklar

Psikiyatri, akıl sağlığı sorunlarını anlamak ve tedavi etmek için geliştirilmiş bir tıp dalıdır. Ancak 1960’lardan itibaren, bu yaklaşımın bazı varsayımları ve uygulamaları ciddi şekilde sorgulanmaya başladı. Bu sorgulamanın adı anti-psikiyatri hareketi oldu.

Anti-psikiyatri, akıl hastalığını yalnızca biyolojik bir sorun olarak görmez. Ona göre akıl hastalığı tanımları, toplumsal, kültürel ve politik bağlamdan bağımsız değildir. Yani “normal” ile “anormal” arasındaki çizgiyi belirleyen sadece bilim değil, aynı zamanda iktidar ilişkileridir. Ana akım psikiyatri ise, akıl hastalıklarını daha çok tıbbi tanı kriterleri ve biyolojik temeller üzerinden açıklar.

Tedavi yöntemlerinde de iki yaklaşım arasında büyük fark vardır. Anti-psikiyatri, zorla tedaviye, kurumsal kapatmalara ve aşırı ilaç kullanımına karşı çıkar. İyileşmeyi, sadece bireyin iç dünyasında değil, toplumsal ilişkiler ve yaşam koşullarında da arar. Ana akım psikiyatri ise gerektiğinde zorunlu yatış, ilaç tedavisi ve hastane ortamını savunur. Burada amaç, semptomları kontrol altına almak ve bireyin işlevselliğini artırmaktır.

Güç ilişkileri açısından bakıldığında, anti-psikiyatri, hasta ile uzman arasındaki hiyerarşiyi sorgular. Uzmanı tek otorite olarak görmez ve daha eşitlikçi bir ilişki kurulmasını savunur. Ana akım psikiyatri ise uzmanı, tanı koyma ve tedavi sürecinde merkezde tutar.

Anti-psikiyatri hareketinin önde gelen isimleri arasında R.D. Laing, Thomas Szasz, David Cooper ve Franco Basaglia bulunur. Ana akım psikiyatri ise Emil Kraepelin, Sigmund Freud, Aaron Beck gibi isimlerle şekillenmiştir.

Bu tartışmalar, özellikle eşcinselliğin patoloji olarak sınıflandırılması döneminde çok belirginleşti. 1970’lerin başında, aktivistlerin ve anti-psikiyatri taraftarlarının baskısıyla Amerikan Psikiyatri Birliği, eşcinselliği DSM’den çıkardı. Bu, yalnızca tıbbi bir değişiklik değil, aynı zamanda psikiyatrinin “normal” tanımına yönelik büyük bir sorgulamanın simgesiydi.

Sonuç olarak, anti-psikiyatri ile ana akım psikiyatri arasındaki fark, sadece tedavi yöntemleriyle ilgili değildir. Bu fark, aynı zamanda insan zihnini ve toplumu nasıl anladığımızla, normal ile anormal arasındaki sınırları kimlerin çizdiğiyle ilgilidir.