Fransız Teğmenin Kadını, Yaratık, Koleksiyoncu ve Büyücü adlı romanlarıyla ülkemizde de adını duyurmuş olan ünlü İngiliz yazar John Fowles, Aristos başlığını taşıyan deneme kitabında “yaşam” üzerine tuttuğu notları bir araya getiriyor. Kitabın temel esin kaynağı, MÖ 5. yüzyılda, kendi ülkemizin topraklarında, Efeste yaşamış olan filozof Herakleitosun günümüze ulaşan notları. Kitaba ana başlığını veren “aristos” sözcüğü, Yunancada “en yüksek derecede iyi, türünün en iyi ya da en mükemmeli olan bir insan ya da nesne”, anlamına geliyor. Fowlesa göre, aristosu tümüyle barındıran hiçbir kurum yoktur; hiçbir ülke, hiçbir sınıf, hiçbir kilise, hiçbir siyasal parti. Fowles, kitabında insan özgürlüğünün kendini ortaya koyduğu çeşitli biçimleri irdeliyor ve bu arada, sözgelimi “nemo” gibi, Freud kökenli gölgede kalmış kim kavramları da, yeni bir boyut -siyasal boyut- katarak geliştiriyor. Fowlesa göre, sanatın kılgısı ve deneyimi, insan için bilimin kullanımı ve bilgisi kadar önemlidir ve sanatın insan için özel değeri onun gerçekliğe bilimden daha yakın olmasıdır. Sanatın en iyi ele geçirdiği şey zamandır. Bir başka deyişle, insan hayatının boşunalığının, gelip geçiciliğinin asli duygusu olan nemo en iyi “sanat” aracılığıyla ortadan kaldırılmış olur. Fowles bu temel kavramlar çerçevesi içinde; Hırıstiyanlık, Lamacılık gibi dinlerin; hümanizm, varoluşçuluk, sosyalizm gibi önemli düşünce akımlarının ya da faşizm gibi bir sosyal hareketin temel görüşlerine tekrar tekrar değinerek günümüze damgasını vurmuş olan materyalist kültürle derinlikli bir hesaplaşmaya giriyor ve kültürümüzün temellerini enine boyuna sorguluyor. İlk bakışta belki biraz kötümser, ama son derce çarpıcı ve güçlü bir sorgulama bu.
KÜNYE
Aristos
John Fowles
Ayrıntı Yayınları
Çevirmen : Serdar Rifat Kırkoğlu
Orijinal Adı : The Aristos
Sayfa Sayısı : 256
John Fowles
(1926-2005) İngiliz romancı, hikâyeci, şair ve denemeci. Fowles, mit ve gizemi gerçekçilik ve varoluşçu düşünce ile birleştiren romanlarıyla yüzyılın önemli yazarları arasına girmiştir. Gerilim romanı, Victoria dönemi romanı, ortaçağ öyküsü ve otobiyografi gibi geleneksel düzyazı biçimleriyle deneyler yapmış, bu biçimler aracılığıyla yirminci yüzyıl sanatını ve toplumunu yorumlamıştır. Fowles karmaşık durumlar ve efsane, sanat ve tarihten alınma unsurlarla dolu sahneler yaratan, anıştırma ve betimleme tekniklerini sık kullanan bir yazardır. Romanların anlatı yapısı güçlü, karakterleri canlı, inandırıcıdır. Bu karakterlerin çoğu toplumun genelgeçer kurallarının dışında yaşar; romanların dramatik gerilimi bu karakterlerin kendilerini yeniden değerlendirmelerini gerektiren can alıcı dönüm noktalarına ulaşmalarıyla sağlanır. Fowles’un kadın kahramanları zeki ve bağımsızdır; erkek kahramanlar ise hayatlarındaki bulmacalara yanıt arayan, genellikle kararsız ve yalıtılmış durumdadırlar. Çoğu durumda aradıkları basit çözümleri bulamadıkları gibi, arayışları esrarın daha da artmasıyla sonuçlanır. Fowles her şeyi bilen Tanrı-yazar rolünü reddeder; bu tavrı, romanlarını okuru tatmin edecek finallerle bitirmeyi reddetmeyi de içerdiği için bazı okurlarını kızdırmıştır. Oysa Fowles yarattığı karakterlere kendi sınırları içinde seçme ve davranma özgürlüğü tanımanın yazar sorumluluğunun gereği olduğuna inanır. Bu uygulama, Fowles’un, iradesini ve bağımsız düşüncelerini kullanarak topluma uyum göstermeye direnen ve böylece şansın hayat üzerindeki etkisini sınırlayan “sahici” insan anlayışına koşuttur.
İlk romanı The Collector (1963; Koleksiyoncu, Çev. Münir Göle, Ayrıntı Yayınları, 2001) büyük bir ticari başarı kazanmış, kitap hakkında yapılan değerlendirmelerde hikâyenin Herakleitos’tan alınan, Az yani seçkinler ile Çok, yani kitleler arasındaki mücadele temasını işlediği vurgulanmıştır. Fowles bir düşünce metni olan ikinci kitabı The Aristos’ta (1964; Aristos-Yaşam Üzerine Notlar, Çev. Serdar Rifat Kırkoğlu, Ayrıntı Yayınları, 2001) sanat, din, siyaset ve toplum hakkındaki düşüncelerine yer vermiştir. The Magus (1965; Büyücü, Çev. Meram Arvas, Ayrıntı Yayınları, 2006) labirentimsi yapısıyla Fowles’un anlatı ustalığını gözler önüne serer. Yazımına 1952’de başladığı bu roman ilk kez 1965’te yayımlanmış, 1977’de yazarın yaptığı birçok üslup ve yapı değişikliğiyle tekrar yayımlanmıştır. The French Lieutenant’s Woman (1969; Fransız Teğmenin Kadını, Çev. Aslı Biçen, Ayrıntı Yayınları, 1999) Fowles’un en başarılı ve yenilikçi romanı olarak değerlendirilmiştir. The Ebony Tower (1974; Abanoz Kule, Çev. Aysun Babacan, Ayrıntı Yayınları, 2008) her biri bir sanat biçimiyle bağlantılı ve yaratım sürecinin bir yönüyle ilgili öykülerden oluşur. Ayrıntı Yayınları’nın yayın programında bulunan Daniel Martin (1977) bir adamın kendini arayışını konu alan, Fowles’un deyişiyle “duygusal anlamda otobiyografik” bir romandır. Mantissa (1982; Mantissa, Çev. Aysun Babacan, Ayrıntı Yayınları, 2001) cinsellikten edebiyat kuramına bir dizi konuyu ele alır ve modern edebiyatta yazarın rolü üzerinde odaklanır. Akıl ile boş inanç, delilik ve doğaüstü, özgürlük ve rastlantı, bilim ve büyü gibi kavramların tartışıldığı, çarpıcı bir gerilim romanının ötesine uzanıp metafizik boyutlara da erişen son romanı A Maggot (1985; Yaratık, Çev. Serdar Rifat Kırkoğlu, Ayrıntı Yayınları, 2000) ise on sekizinci yüzyılda Shaker mezhebinin ortaya çıkışını konu edinir. Kendi yapıtlarının yazılış serüveninden toplumsal analizlere kadar çeşitli yazılar içeren en son yapıtı Wormholes (1998; Zaman Tüneli, Çev. Süha Sertabiboğlu, Ayrıntı Yayınları, 2004) ise makale ve söyleşilerinden oluşuyor.
1968 yılından itibaren Fowles İngiltere’nin güneyinde, küçük bir liman kasabası olan Lyme Regis’te yaşamıştır. Yaşadığı yerin yerel tarihine duyduğu ilgiden dolayı 1979’da Lyme Regis Müzesi’nin kuratörlüğüne atanan Fowles, 7 Kasım 2005’te yaşama veda etti.