“Arkadaş” ile Arkadaş Kalabilenler ve Düşman Olanlar Üzerine – Zahit Atam

Yılmaz Güney ikinci uzun hapislikten çıktığında bir dizi film projesi ile çıkmıştı. Kulaklarında ise iki söz vardı: birincisi Elia Kazan?a aitti. ?Ben bu adam için endişeleniyorum?. İkinci söz ise sıkıyönetimin işkenceci generali Faik Türün?e aitti, daha önce söylenmişti: ?Sen büyük bir sanatçısın, halka mal olmuşsun. Devrimciler serserinin teki, ne işin var bunlarla. Sen git filmlerini yap, elini bu işlere karıştırma?. Türün ilk kez söylediği için Güney?de buna öncelik vermiş, buna karşıt ?Arkadaş? filmini yapmıştır. Kazan?a yanıt verirken ise Endişe filminde Yumurtalık Olayı oldu. Türkiye?de polemikler bu kadar yaygın, aynı zamanda bu kadar tehlikelidir işte.
Yılmaz Güney lise yıllarında düzenli edebiyat eserlerini okuyan, öyküler yazan, kültür sanat dergileri çıkaran, onlarla düzenli yazışan birisiydi. Ama okuması sistematik değildi. İlk kez Nevşehir hapishanesinde sistematik okudu. İkinci kez ise askerlikte okudu. Üçüncü okulu ise Selimiye oldu. Amme haklarından mahrum olduğu için hayat üniversitesine kaydolmuştu, başöğretmeni ise ?Zor? idi.
Afla çıktığında, dönemin önemli dört kişisini asistan seçmiş, geleceğin yönetmenlerini yetiştirmek, artık Türkiye?de yeni bir sinema akımı ortaya çıkarmak hevesindeydi. Yeni bir sinema akımının yanı sıra yeni bir Türkiye özlemi de vardı; zaten yeni sinemanın da Yeni Türkiye?nin kurulmasında aktif olarak üretmesini amaçlıyordu. Paris?te yaptığı söyleşilerde açıkça kendini Yeni Türkiye Sinemasının öncüsü olarak görüyordu: kurulacak yeni sinemaya inanıyordu.

Yeni Dönem, Yeni İlişkiler, Yeni İdealler
Artık içkiye, kumara, bıçağa, silaha paydos etmişti. Yeni bir Yılmaz Güney?in kendisine biçtiği gelecekteki rol modeli için Çirkin Kralın eski seyircilerine davetiye gönderme işlemini bir filmle yapmaya karar verdi:
?Arkadaş? çekildi, seyircilere benim yolum şimdi devrimcilerin yolu dedi ve devrimci bir kadından ?aldığı nasihat? ve onun kitaplarını tek tek perdeden göstererek, sınıfsal tepkilerini yöneltecek kesimin yaşayışı ve ahlakından kesitler sunarak, anında tepki vermek yerine ?atılan tokadın hesabını, soracağız bir gün, bir gün mutlaka? diyerek.
Dolayısıyla Arkadaş bu anlamda hayatın yeni temeller üzerine kurulması gerektiğini söyleyen bir davetiyedir, hakikat o ki insanlarımız ve gençlerimiz üzerinde etkili olmuş bir davetiyedir. Elbette davete icabet edenlerin ne sayısını ne de neler yapabildiklerini tam olarak bilemiyoruz, ama davetin büyük bir heyecan yarattığını, dönemi içinde son derece sempatik bulunduğunu, davanın heyecanıyla yapıldığını biliyoruz. Bu anlamda Arkadaş ne slogancı bir filmdir, ne de ajitasyon filmidir. Slogancı film diyenler temel yanlışa düşüyorlar, hiçbir şey kolay yoldan çözülmüyor çünkü, yalın ve çatışmalı bir yola izleyici de yalın bir şekilde davet ediliyor. Kimse sloganlar atıp, bunun gazıyla büyük sorunları çözmüyor. Hele ki bunları zaten başrol oyuncusu hiç söylemiyor. Ajitasyon filmi diyenler ise kelimenin tam anlamıyla safsata yapıyorlar, çünkü sevgili dostlar Arkadaş seyirciye sürekli bir uzaklıktan seslenen, özdeşleşmenin kaçınılmaz bir biçimde arka planda kaldığı, hatta bir tür reductio ad absurdum gibi gidilecek yolun tersinden gösterildiği, yolu bulamayan karakterin kendisiyle hesaplaştığı bir filmdir. Daha da önemlisi Arkadaş epizodiktir. Gittikçe yükselen bir heyecan dalgası ise hiç yoktur. Melike Demirağ?ın sesinden okunan şarkısında ne kadar dingin bir ruh hali olduğu açıkça görülür. Slogancı ve Ajitatif bulanlar için söylenebilecek tek şey şudur: davetiye çok açıktır ve devrimin yolu da sarp ve engebelidir. Üstelik Türkiye?de çok ciddi yenilgilere uğramıştır. Eğer bu davetiye bugün için inandırıcı gelmiyorsa ya da aradan Özal, ardından Tayyip gelip geçmişse, gemisini kurtaran kaptan ile işini bilen memur günümüzde ideali oluşturuyorsa, bunlar Arkadaş filmini ne slogancı ne de ajitatif yapar. Geçmişte yapılan ve etkili olmuş bir çağrıya günümüzde uyulmadığını ya da çağrının bugün güçlü bir yankı yaratmadığını gösterir.

Sinema Tarihimizin En Etkili Filmi
Eğer sinema tarihi açısından bakarsak, muhtemelen Türkiye Sinema Tarihinin kuruluşundan bugüne, hatta görünür geleceğine kadar en etkili olmuş filmidir. Film yapıldığında salonlardan insanların alkışlarla çıktığını, Faşizme Karşı Birleşik Cephe kitabının 1970?lerde ne kadar yaygın olarak okunduğunu bilirsek, 1990?lı yıllarda devrimci hareketin yenilgiye uğradığı, hatta toplumun kanaatinde böylesine romantik kendini feda etme, davaya kendini adama girişimlerinin ?tehlikeli bulunduğu? anlaşılırsa, Yılmaz Güney?in filminin dönemi için ne kadar tarihi bir film olduğu daha iyi anlaşılır. Sevgili dostlar 1970?lerde bu filmi seyredenler yalnızca bir film seyrettiklerini düşünmüyorlardı ki! Yani Arkadaş yalnızca bir film değildi onlar için: ardından strateji tartışmalarının yapıldığı, ne yapmalı sorusuna yanıt arandığı, bu düzen değişmelidir denen bir ?gündem konusu? idi.
Bu açıdan Arkadaş filmi için 1970?li yıllarda ne kadar çok radyolardan istek geldiği, 1970?li yıllarda devrimci yola giren insanlar için ne kadar güçlü bir nostaljik ses olduğu, bugün insanların belli bir kesime karşı içlerinde hınç beslemesine karşı eyleme geçmemesi sürecine karşı bir tür suçluluk hissi yaratması, bu nedenle kendi konumlarını meşrulaştırmak için filme ya da en güçlü davetiyeye karşı saldırmaları dramatiktir.
Film içinde Yılmaz Güney?e başta Umut olmak üzere, ülkemizin ?kötü yanlarını? gösterdiği için yabancıya rezil ettiği suçlamalarına karşı da ?yanıt verilir?.
Dramatik yapı belirli bölümlerden oluşmuş gibidir, ilk önce Kıyıkent?ten görüntüler girer, sosyal doku gösterilir. Ardından Azem?in geleceği telefonla bildirilir, genç bir kızın tepkilerinden ?seçkinlik? havası sezilir. Azem gelir, Cemil?in ailesi rahatsız olmuştur, nezihliklerine halel geldiğini düşünürler, Azem ile Cemil kentte indiklerinde geçmişi düşünürler, konuşurlar, yâd ederler. Geçmişten getirdikleri kimlikle yüzleşirler, ideallerini konuşurlar. Bir yanda güzel kadınlar, refah vardır, öte yanda topluma bir şeyler verebilme, insanların koşullarını düzeltebilme, yoksulluğunu paylaşabilme vaadi vardır. Cemil eski idealleri nezdinde belirli şeyleri fark eder: kendini bulması için bir tür geçmişlerine ve kıra giderler. Cemil iyice bir sarsılır: Azem kendi idealleriyle birlikte umutludur Cemil için. Cemil hırsla geri gelir, bir süre sonra kaybedeceği ilişkilerini, tüketim alışkanlıklarını, burjuvazinin gizli çekiciliğinden sahneleri hatırlar. İdealleri kendi ?seçkin ayrıcalıkları? nezdinde yenilir. Ama bu sürecin ardından asıl söz söylenir: Arkadaşlarımızı doğru seçmeliyiz, insanlar kendi sınıfsal kültürlerinin etkisindedir, ha deyince herkes düzelmez. Eğer bir düzelme olacaksa bir sınıfın iktidarı yenilerek ve sınıfsız bir iktidar kurularak yapılabilirdir.? Azem vefa ve sevgi doludur arkadaşına bocalar, iyi niyetli analiz yerine sosyo-ekonomik analiz ile kültür ve arkadaşın yeniden tanımı yapılır. Mücadelenin hattı üzerinde durulur: küçük burjuva tepkiselliği eleştirilir. Eleştiri iki yönlüdür: bir yandan saçını uzatan, sınıfsal kinini ve mahrum edildiklerinin hırsını lastik patlatarak kapatmaya çalışan delikanlıya karşı yapılan eleştiriler Azem?e karşı da yapılacaktır. Sınıfsal olayları iyi niyet ve vaazla çözme anlayışı da bir çıkar yol değildir. Nihayetinde Azem?le birlikte seyirciye de ?öğüt verilir?, üstelik son derece etkili bir biçimde bu sözler genç bir kadın tarafından dillendirilmektedir. Filmin şarkısı da belirli bir ağırlığı olan bir sesle dile getirilir. Hayatımızı dönüştürmek istiyorsak, hayatın acı gerçekleriyle de yüzleşmemiz gerekir. Sınıfsal ayrışma kesindir ve bunun sosyo-ekonomik, kültürel/estetik/ahlaki ayrışmaları getirmesi kaçınılmazdır. Değişim isteniyorsa, değişimi de toplumsal bir tabana dayanmadan bireysel çabalarla gerçekleştirilemez.

Gelecek Yüzyıllara Sunulan Ruh
Bu analiz bugün için geçerlilik yönünden hiçbir şekilde sarsılamaz: Ama aynı zamanda toplumsal değişim sonucu güç dengeleri radikal bir biçimde değiştiği için, tarihsel sürecin akışı belirli şeylerin yalnızca idealler düzeyinde kalmışsa, hatta geçmişin aksine bugün için ?olacak şey değil? inancının bir toplumsal kanı haline gelmişse, davetiye riskli bulunacak ve icabet edenlerin psikolojisi de icabet etmeyenlerin tepkileri de köklü olarak değişecektir.
Bu anlamda Arkadaş bu değişimin en önemli temsilcilerinden birisidir: Geçmişin alkışlayıcıları ya da darbe olmazsa alkışlayıcısı olacak insanların nezdinde Arkadaş ?gerçeklikle bağları kopuk?, ?seyreden üzerinde büyük duygusal tesirler bırakamayan?, çözümlemesi üzerinden ahlaki olarak gelenekselci, dramatik yapının kuruluş süreci açısından basit gören yaklaşım, kendi kıt aklıyla Arkadaş filmine slogancı ve ajitatif olarak buluyorsa, dramaturji bilmemesi ve film çözümlemeyi de hiçbir zaman öğrenememesinden kaynaklanmaktadır. Büyük toplumsal değişimlerin yaşandığı bir sürecin ardından, film tarihsel olarak çok önemli olmasına rağmen, zamanın yıpratıcılığı ölçüsünde yıpranan ideallerle birlikte art alana mahkûm edilebilir. Gerçekten de gerek Demiryol filminde gerekse Arkadaş filminde burjuvazinin temsilinde ahlaki önermelerin kullanılması aynı zamanda geçmişteki geleneksel formların ve kuralların ne kadar etkili olduğunu da göstermektedir: 1974?te izleyici üzerinde çok etkili olmasına yol açan burjuvazinin ikiyüzlülüğü ve ahlaki yozluğu günümüzde sıradanlaşmıştır, bugün için gazetelerin Bodrum sayfaları klasik bir durumdur. Ama aynı şekilde geçmişte vuruculuğu ve çarpıcılığı artıran bu özellik, günümüzde filmin zaafı olarak görülmektedir. Değişmeyen tek şey gerçekten de değişimdir, dahası bazıları fazla değişir, hatta zıttına döner, ama daha çok da zıttına dönmek değil de zıttına hizmet ederek refah kazanmanın rantını sever. Günümüzde de geçmişte de böyleleri her zaman vardı ve ahlaki olarak da her zaman en yoz böyleleri görülmüştür. Arkadaşı sevmek arkadaşlarını yâd etmenin güzelliği bile ayrı bir mutluluk kaynağı değil midir? Siz en iyisini Pazar kahvaltısında önce şarkıyı dinleyin, ardından yeni dönemin alameti farikası bir maç seyretmek yerine Arkadaşın dvdsini seyredin, hayat bir anlamda unuttuklarımızın hatırlanması ile belirli şeylerin sorgulanmasına ve geçmişin tümden yeni bir gözle görülmesine giden yolu açar, işte o anlarda
?Siz evet siz!
Hiç bilebilir misiniz?
Niçin bunca alay ve küfür sağanağı altında
Dingin bir tepsiye koyup da ruhumu
Gelecek yüzyılların şölenine sunduğumu?? (Mayakovski)
Diyebilirseniz, bu da hayatın yeterince anlamlı yaşandığını göstermez miydi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir