Ateş ve Kuğu adını taşıyan romanıyla 2005 Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazanan Burhan Günel, 1993 yılında Sivas’ta, Madımak Oteli’nde yaşanan katliamı konu alıyor.
Günel bu romanında, insanın insanı yakma isteğine ve bu yolda giriştiği vahşi eyleme ışık tutuyor, öyküsüne ilkel toplumlann kurban törenlerinden başlayıp Sivas kıyımına kadar uzanıyor… “Sivas’ta yaşananlara bugün, yarın, onyıllar sonra da yeniden bakabilmek, bu derin kaygıyı kavrayabilmek için mutlaka okunmalı Ateş ve Kuğu. Burhan Günel, bu romanıyla Sivas’taki aydınlanma şehitlerine tam anlamıyla bir ‘yanıksama’ çelengi sunuyor.”
***1993 yılında Sivas’ta Madımak Oteli’nin yakılmasını temel alan romanıyla 2005 Yunus Nadi Ödülü’ne layık görülen Günel, aslında ödülü kazanmaktan pek de mutlu değil, “Keşke Sivas olaylarını yaşamasaydık. Keşke bu romanı yazmak zorunda kalmasaydım,” diyor.
Ödülün ‘en yetkin romanım’ dediği ‘Ateş ve Kuğu’ya edebi kaygılarla verildiğinden kuşkusu yok Günel’in; ama işin toplumsal yönünü de yadsımıyor: “Bu romanı görmezden gelenler, yok sayanlar, engeller çıkaranlar, Sivas olaylarının anımsanmasını, istemeyenlerdir. Belki şimdi, ödül nedeniyle anımsamak, Sivas’ı konuşmak zorunda kalırlar.”
‘Ateş ve Kuğu’ adlı romanınızla üçüncü kez Yunus Nadi Roman Ödülü’nü kazandınız…
Bu ödül, ülkemizdeki aydınlanma savaşımcılarına verilmiş bir ödüldür, beni aşmıştır. Üçüncü kez aynı ödülü kazandığım için suçluluk duyduğum bile oldu ama, bireysel yaklaşımlarla değil, toplumsal kaygılarla katıldığım ve sonuç aldığım için huzurluyum. Yine de, ödüle fazla sevinemedim. Çünkü, yaşadıkça unutamadığım, yazarken ve yazdıktan sonra da unutamadığım, hiçbir zaman elinden kurtulamayacağımı anladığım yoğun bir acının ödüllendirilmesi anlamına da geliyor. Keşke bu romana temel olan Sivas kıyımı yaşanmasaydı, romanını yazmak zorunda kalmasaydım.
Neden Sivas’ın romanını yazmak için 10 yıl beklediniz?
İçinden geçtiğim bu acı olaya soğukkanlılıkla yaklaşabilmek için. Yazacağım romanı gerçek bir roman düzeyine taşıyabilmek için. Yaşanan gerçekliğin geçmişle, ülkemizin geleceğiyle ilişkisini doğru saptayabilmek, doğru yorumlarda bulunabilmek için. Ancak, önceki yıllarda da yazmayı denediğim olmuştu. Yazmaya kalktıkça yüreğim ve bilincim kadar tenim de, ellerim de yanmıştı. Buna karşın yazmam gerektiğini düşündüğümden, daha fazla geciktirmedim. Oysa belleğimdeki, yüreğimdeki ve bilincimdeki yanıklar kapanmadı. Kapanacağı da yok.
Sizce ödülün ‘Ateş ve Kuğu’ romanına verilmesinde bir mesaj var mı?
Böyle bir olayın öncelikle belgesel kitaplara konu olması doğal; romanlara, öykülere, sahne oyunlarına da. Ancak olay, belgesel dışında, hangi edebi ya da görsel formda aktarılacaksa, o formun gereklerinin eksiksiz olarak yerine getirilmesi koşuldur. Bu roman benim bugüne kadar yazdığım romanların en yetkini, en gelişmişi, hatta benzersiz olanı. Dolayısıyla, öncelikle roman olarak değerlendirildiğini ve ödüllendirildiğini düşünüyorum. Özellikle dil yetkinliği açısından. Edebiyatın toplumsal konulara uzak tutulduğu ve dilin bozulduğu, kirletildiği bir dönemde, böyle bir konuyu yazma cesareti göstermiş olmam da, dil özenimle birlikte, değerlendirmeye ve ödüllendirmeye olumlu katkıda bulunmuş olabilir.
Romanda olayları anlatırken kurmacaya dayanmadan olayları ve insanları bire bir kullanıyorsunuz…
Haklısınız, olayların akışını aktardığım bölümlerde, kurmacaya fazla yer vermedim. Çünkü, Sivas kıyımı bütün ülkenin yazılı basından, görsel basından ve belgesel yapıtlardan izlediği, bildiği, kendini biraz zorlayarak da olsa anımsayabileceği bir olay. Orada yitirdiğimiz insanların arasında ünlü yazarlar, şairler, ozanlar, müzikçiler vardı. Gençler ise, çocuklarımızdı. Çocuklar, yaşamımızdaki en unutulmaz gerçekliğimizdir bilirsiniz. Bu gerçekliği kurmacanın içinde gizlemek olanaksız göründü bana. Öyle yapsam, yazdıklarım inandırıcı olmazdı.
‘Ateş ve Kuğu’da yananlar için ‘kuğu’yu seçmenizin nedeni nedir?
Romanda simgeler de kullandım. İnsan yakanları zebani ve karabatak simgeleriyle anlattım. Yakılanların da kuğu ya da kelebek olması gerekiyordu; en azından romandaki dengeler açısından.
Ama yaşanan gerçekliğe bakıldığında da; Sivas’ta yakılan çocukların, gençlerin, ozanların, sanatçıların birer kuğu olduğunu görmek mümkün. Onlar toplumumuzun alımlı, zarif kuğularıydı. Kuğu simgesi, benim şiirle donatılmış anlatımıma da uygun düşüyordu.
Yaşadıklarınızı anımsamak için mi sık sık geçmişe dönen bir kurguyu tercih ettiniz?
Hep geri dönüşlerle yaşıyorum. Sivas kıyımı gerçekliğini kendimle birlikte, yaşayarak da geleceğe taşıyorum. Ölünceye kadar böyle olacağını anladım artık. Tabii, bu olayı böyle sürekli, uzun bir ölüm biçiminde yaşamak beden sağlığımı, ruh sağlığımı ve ilişkilerimi olumsuz etkiliyor. Anımsamalarla yeniden yoğunlaşıp olayların içine daldığım kimi zamanlarda, Sivas gerçekliğinin yüreğimdeki ve bilincimdeki ağırlığıyla dayanılmaz birisi olup çıkıyorum. Romanı yazarken de benzeri gidiş gelişleri yaşamıştım; doğal olarak kurguya ve anlatıma etkilerde bulundu bu durum. İnsan, bildiğini, yaşadığını, düşlediğini, kısacası kendi süzgecinden geçirdiklerini yazabiliyor.
*** Efnan Atmaca, 29/06/2005 Tarihli Radikal Gazetesi Kitap Eki
Tanıtım Yazısı
Ateş ve Kuğu, 1993 yılında yaşadığımız Sivas Yakımı gerçekliği üzerinde kurgulanmış olmasına karşın, kurmaca metin özelliklerinin öne çıktığı bir roman. Burhan Günel, içinden geçtiği Sivas olayları ile bu olaylara neden olan toplumsal-siyasal oluşumları hazırlayan koşullara nesnel ölçütlerle ve soğukkanlılıkla bakabilmek için bugüne kadar bekleyen sabırlı duruşunun ürünü olan bu yeni romanında birtakım ?insan?ların başka insanları yakma isteğine ve bu isteğe bağlı barbarca eylemine büyüteç tutuyor. Bunu yaparken, kuğu beyazlığındaki roman kahramanlarını tarihsel süreç içinden, insanlığın on bir bin yıllık serüveninin kan ve yanık kokan yollarından geçiriyor. İnsanoğlunun aşkla ve dayanışmayla katlanabildiği bu uzun yolculuğu sırasında biçimlenen ve sürmekte olan irkiltici öyküsü, ilkel toplumların kurban törenlerinden başlayıp Sivas kıyımına kadar uzanıyor. Hiç eksilmeden yaşanmakta olan yanık sızısı roman boyunca her an duruluyor ama yazarla birlikte romanın önde gelen kahramanları da umutsuzluğa teslim olmuyorlar. Bu bilinçli tavrın okurla buluşacağından kuşku duymuyoruz. Çünkü Burhan Günel, acısını onurluca yaşayan insanımızın Sivas?ta yakılan varlığını küller arasından çıkarıp yeniden yaratmasını anlatıyor; bu yaratıcı girişimde aydınlanma yanlısı çağdaş okur da yazarın yanında yerini alacaktır.
Türkçe?nin şiirli ve imgesel dil zenginliğinin yaratıcı sanat emeğiyle buluşarak içinde aşkı ve erdemi barındıran özgün bir yazınsal renge büründüğü Ateş ve Kuğu ”toplumun bilincini rahatsız eden” dolayısıyla, toplumumuzun değişik kesimleriyle buluştukça yeni yorumlar kazanacak olan bir roman.
Kitabın Künyesi
Ateş ve Kuğu
Burhan Günel
Cumhuriyet Kitap
Basım Tarihi: 06 – 2009
Sayfa Sayısı: 376
Burhan Günel Hakkında Bilgi
Günel, 7 Nisan 1947’de Antakya’da doğdu. Ortaokul ve liseyi Konya Erkek Lisesinde parasız yatılı okudu. 1967’de Hava Harp Okulunu bitirdi. 1986-1997 yılları arasında Karşı Edebiyat Sanat Düşün Dergisini arkadaşlarıyla birlikte çıkardı ve yönetti. Edebiyatçılar Derneğinin kurucu üyeleri arasında yer aldı, 1999-2001 yılları arasında iki dönem genel başkanlık yaptı.
İlk öyküsünü Mart 1971’de Cumhuriyet gazetesinin aylık sanat-edebiyat ekinde, “Ökse” adındaki ilk romanını 1972’de yayımladı. Yazınsal ürünlerinin dişında, çeşitli formlarda, dört yüzü aşkın radyo oyunu TRT radyolarında seslendirildi ve yayımlandı. 90’lı yılların başlarından beri resim eleştirileri ve sergi yazıları yayımlanıyor.
Yapıtları
Roman: Ökse, Umut Zamanı, Yağmurla Gelen, Aksayan, Acının Askerleri, Kalanlar ve Gidenler, Ve O Güzel Kadının Çocukları, Eski Desenler, Yasak Odası, Baraka, Ateş Uykusu
Öyküler:
Sevgi Bağı, Başka Bir Yaz, Dünyanın En Güzel Kadını, Yine Bir Gülnihal, Nergiz, Bisiklet Günleri, Fayton, Evet Aşk, Ateşi Seçtim, Karanfil ve Hançer, Çiçek Sağanağı
İnceleme-Deneme-Eleştiri-Günlük:
Benzer Romanlar, Karşı Yazılar, Günlerden
Çocuklar İçin:
Evcilik Oyunu, Ağlama Bebeğim, Dost Eller, Sevinç Dolu Bir Akşam, Kayısı Ağacı, Penceredeki Çocuk
Ödülleri:
Kültür Bakanlığı Çocuk Öyküleri Başarı Ödülü (1979)
Türk Dil Kurumu Ödülü (1981)
Mehmet Ali Yalçın Roman Ödülü (1981)
Mehmet Ali Yalçın Roman Ödülü (1982)
Nevzat Üstün Öykü Birinci Başarı Ödülü (1983)
Ömer Seyfettin Öykü Ödülü (1994)
Yunus Nadi Roman Ödülü (1997)
Yunus Nadi Öykü Ödülü (2000)
Yunus Nadi Roman Ödülü (2005)
Bu üstadı, ne yazık ki 21 Aralık 2012’de sonsuzluğa uğurladık. Edebiyat dünyamızdan bir çınar daha devrildi. Işıklar içinde uyusun.