Yazar: admin

Hegel’in tarih felsefesi, Batı merkezci bir perspektif sunar mı? Doğu medeniyetlerinin tarihteki rolünü nasıl değerlendirir?

Georg Wilhelm Friedrich Hegel’in tarih felsefesi, kuşkusuz, özünde Batı merkezci bir perspektife sahiptir. Bu, Hegel’in kendi çağının ve kültürünün entelektüel atmosferi içinde şekillenmiş bir düşünce sisteminin doğal bir sonucudur. Onun tarih anlayışı, Tin’in (Geist) özgürlüğe doğru diyalektik ilerleyişi olarak kurgulanmıştır ve bu ilerleyişin zirvesi olarak Batı dünyasını, özellikle de Germenik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hegel, “kahramanlar”ın (Napolyon gibi) tarihin motoru olduğunu savunur. Peki, bireyler mi yoksa toplumsal güçler mi tarihi şekillendirir?

Bireyler mi, Toplumsal Güçler mi Tarihi Şekillendirir? Tarihin akışını bireylerin mi yoksa toplumsal güçlerin mi belirlediği sorusu, felsefe tarihinde uzun süredir tartışılan temel bir sorunsaldır. Hegel’in “kahramanlar”ın, özellikle Napolyon gibi figürlerin, tarihin motoru olduğunu savunması, bireysel iradenin ve dahiliğin tarihselliği üzerindeki etkisini vurgular. Ancak bu görüş, tarihin çok katmanlı ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hegel, tarihin “akılsal” olduğunu savunur. Bu iddiayı nasıl yorumlayabiliriz? Tarihteki kötülükler ve trajediler de “akılsal” mıdır?

Hegel’in tarihin “akılsal” olduğu yönündeki iddiası, modern Batı felsefesindeki en çetrefilli ve yanlış anlaşılan kavramlardan biridir. Bu iddia, basitçe tarihin olaylarının mantıklı veya açıklanabilir olduğu anlamına gelmez; daha ziyade, tarihin derin bir içsel mantığa, bir erekselliğe (teleoloji) ve son kertede Mutlak Tin’in (Geist) kendi kendini gerçekleştirmesine yönelik ilerleyen bir sürece

OKUMAK İÇİN TIKLA

Tolstoy’un romanlarında kıskanç karakterler ve kıskançlığın işlenişi

Lev Tolstoy’un romanlarında kıskançlık, karakterlerin ruhsal çöküşlerini, ahlaki çatışmalarını ve toplumsal normlarla olan trajik hesaplaşmalarını derinlemesine incelemek için kullandığı merkezi temalardan biridir. Kıskançlık, Tolstoy’un psikolojik realizminin en keskin ifadelerinden biri olarak karşımıza çıkar; karakterlerin bilinçaltındaki arzuları, korkuları ve nevrotik savunma mekanizmalarını açığa çıkarır. Bu analizde, özellikle Anna Karenina ve Kreutzer Sonat eserlerindeki kıskançlık temasını,

OKUMAK İÇİN TIKLA

İlk, ortanca, son ya da tek çocuk olmak kişiliği etkiliyor mu? – BBC Haber

Kardeşlerin dünyaya gelme sırasının kişiliklerini şekillendirip şekillendirmediği sorusu aileleri ve psikologları yıllardır düşündürüyor. Fakat bilimsel kanıtlar da sanıldığı kadar net değil. İki kız kardeşin büyüğü olarak, genelde en büyük çocukla ilişkilendirilen özellikler bana göre beni de tanımlıyor: sorumluluk sahibi, özenli, mükemmeliyetçi. Annem de ailesinde en büyük kız çocuğuydu ve bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Freud’un etkilendiği ve okuduğu başlıca yazarlar ve düşünürler

Freud’un etkilendiği ve okuduğu başlıca yazarlar ve düşünürler şunlardır: Freud, bu yazarların ve düşünürlerin eserlerindeki insan doğasına, bilinçdışına, arzulara ve iç çatışmalara dair gözlemlerinden ilham almıştır. Edebiyatın, insan psikolojisinin karmaşıklığını anlamak için önemli bir kaynak olduğuna inanmış ve kendi teorilerini edebiyat eserlerindeki karakter analizleriyle desteklemiştir. Freud’un edebiyatla bu sıkı ilişkisi,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Umutsuzluk ve dayanıklılık temaları, Jack London’ın karakterlerinde nasıl bir denge bulur? İnsan, en zor koşullarda bile umudunu nasıl korur veya kaybeder? 

Umutsuzluk ve Dayanıklılık: Jack London Karakterlerinde Varoluşsal Bir Dans Jack London’ın romanları, doğanın acımasızlığı ve insan varoluşunun kırılganlığı karşısında umutsuzluk ile dayanıklılık arasındaki dinamik gerilimi ustalıkla işler. Karakterleri, fiziksel ve psikolojik olarak uç noktalara itildiğinde, bu iki zıt kutup arasında sürekli bir varoluşsal dans sergilerler. Bu denge, yalnızca hayatta kalmanın

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kelebeğin Dönüşümünün Simgesel Yansımaları

Varoluşun Yeniden İnşası Kelebek koza döngüsü, insanlığın kendi varoluşunu anlamlandırma çabasıyla sıkı sıkıya bağlantılıdır. Koza, bir tür inziva alanıdır; bireyin kendini yeniden tanımladığı, belki de Tanrı’yla ya da Tanrı’nın yokluğuyla hesaplaştığı bir liman. Bu süreç, insanın ilahi bir anlam arayışını mı temsil eder, yoksa kendi içsel yolculuğunda anlamı bizzat kendisinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Modern Mitlerin Çözülüşü

Anlamın Kırılganlığı Jacques Derrida’nın dekonstrüksiyon yöntemi, mitlerin “logos”unu, yani anlamın kendisini sorgular. Her anlatı, birbiriyle çelişen anlam katmanlarından oluşur ve bu katmanlar çözüldüğünde, modern toplumun kutsal saydığı yapılar birer mit olarak belirir. Demokrasi, bilim, ilerleme gibi kavramlar, mutlak gerçeklik iddiasıyla kendilerini dayatsalar da, dekonstrüksiyon bu iddiaların altında yatan çelişkileri ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Selim’in Ansiklopedisi ve Dilin Gerçeklik Sınavı

Selim’in “Ansiklopedi” yazma girişimi, dilin gerçekliği temsil etme kapasitesini sorgulayan bir deney olarak, insan düşüncesinin sınırlarını zorlayan bir çabadır. Bu girişim, dilin hem bir araç hem de bir engel olarak işlev gördüğü bir zeminde, anlam yaratma sürecini derinlemesine inceler. Dil, dünyayı anlamlandırmak için bir çerçeve sunarken, aynı zamanda kendi sınırlarıyla

OKUMAK İÇİN TIKLA

Selim Işık’ın Tutunamayan Kimliği: Modern Bireyin Yerinden Edilme Deneyimi

Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanındaki Selim Işık, modern toplumun bireyi nasıl bir varoluşsal sıkışmışlıkla karşı karşıya bıraktığını çarpıcı bir şekilde resmeder. Selim’in “tutunamayan” kimliği, antropolojik bir yerinden edilme (displacement) halini yansıtır; bu, bireyin toplumsal, tarihsel ve kişisel bağlamda köklerinden koparılması, aidiyet duygusunun yitirilmesi ve anlam arayışında çaresizce savrulmasıdır. Modern toplumun dayattığı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Selim ve Turgut’un Hikâyeleri: Türkiye’nin Modernleşme Serüveninde Kırılma Anları

Selim ve Turgut, Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanındaki iki ana karakter olarak, Türkiye’nin 20. yüzyıl modernleşme sürecindeki çelişkileri, çatışmaları ve dönüşüm anlarını derinlemesine yansıtır. Bu hikâyeler, bireyin toplumsal değişimle mücadelesini, kimlik arayışını ve tarihsel kırılma noktalarının birey üzerindeki etkilerini gözler önüne serer. Modernleşmenin hem bireysel hem de kolektif düzlemde yarattığı gerilimler,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Antik Düşüncenin Çağdaş Yansımaları

Sokrates ve Erdemin Yönetimi Sokrates’in erdeme dayalı yönetim anlayışı, bireyin ve toplumun ahlaki gelişimini merkeze alır. Ona göre, yöneticiler bilgelik ve erdemle donanmış olmalıdır; çünkü bilgisiz bir yönetici, toplumu kaosa sürükler. Bu yaklaşım, modern toplum tasarımlarında, özellikle bireylerin bilinçli katılımına ve etik liderliğe vurgu yapan modellerle örtüşür. Örneğin, katılımcı demokrasilerin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Buğday Tarlası ve Kargalar: Zihnin Fırtınası mı, Evrensel Bir Çığlık mı?

Vincent van Gogh’un Buğday Tarlası ve Kargalar (1890) adlı eseri, sanat tarihinin en ikonik ve tartışmalı tablolarından biridir. Altın sarısı buğday tarlası, fırtınalı bir gökyüzü ve telaşlı kargaların oluşturduğu kompozisyon, kaotik fırça darbeleriyle hayat bulur. Bu tablo, van Gogh’un zihinsel çöküşünün bir yansıması olarak mı okunmalı, yoksa modern bireyin varoluşsal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlığın İzinde: Heidegger ve Ulus Baker Üzerinden Toplumsal Hayaller

  1. Varlığın Çağrısı Martin Heidegger’in felsefesi, varlığın ne olduğu sorusunu merkeze alır. Bu soru, yalnızca bir düşünce egzersizi değil, insanın dünya içindeki yerini ve anlamını sorgulayan bir çabadır. Heidegger, *Dasein* (orada-olan) kavramıyla, insanın varlıkla doğrudan bir ilişki kurduğunu ve bu ilişkinin, zaman ve sonluluk üzerinden şekillendiğini öne sürer. Varlık,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Özgürlüğün Gelecekteki İmkânları: Spinoza, Deleuze ve Ulus Baker’in Kesişiminde Bir Vizyon

  Spinoza’nın “özgür insan” ideali, Deleuze’ün “gelecek halk” kavramı ve Ulus Baker’in düşünsel izlekleriyle birleştiğinde, insanlığın toplumsallık, bireysellik ve varoluşsal anlam arayışında yeni bir ufuk açılır. Bu kesişim, bireyin ve topluluğun özgürleşme potansiyelini, tarihsel bağlamları ve toplumsal dinamikleri dikkate alarak yeniden düşünmeyi gerektirir. Aşağıda, bu üç düşünürün fikirlerinin birleşiminden doğan

OKUMAK İÇİN TIKLA