Yazar: Özgür Atlas

Radikal İhtiyaçlarımız ?

David Cooper’ın “Deliliğin Dili” adlı eserinde “Radikal İhtiyaçlar” kavramı, kapitalist toplumun bireye dayattığı sahte ve normalleştirici ihtiyaçlara karşı, kişinin otantik benliğini ve özerkliğini yeniden keşfetmesi sürecini ifade eder. Bu kavram, basit bir arzu veya eksiklikten öte, toplumsal dönüşümle iç içe geçmiş, devrimci ve bütünleştirici bir talepler dizisidir. Radikal İhtiyaçların Kökeni

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anti Psikiyatrist David Cooper’ın Perspektifi: Otonomi ve Normalleşmenin Şiddeti

David Cooper’ın “Deliliğin Dili” adlı eserinde “içsel doğrular” kavramı, daha çok bireysel “otonomi” ve “delilik” (kendi özgün varoluş biçimi) üzerinden işlenir. Cooper, “delilik”i bir hastalık değil, toplumsal normalleşmeye ve baskıya karşı bir isyan, ailecilikten ve toplumsal kontrol mekanizmalarından özerkliğe doğru bir hareket olarak görür. Delilik, sistem tarafından susturulmaya çalışılan “acı

OKUMAK İÇİN TIKLA

İçsel Doğrular ve Bulaştığımız Yanlışların Baskısı

Bireyin içsel doğruları ile hayatta karşılaşılan veya bulaşılan “yanlışlar” (patolojiler, sapmalar, yanılsamalar veya toplumsal baskılar) arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamak önemlidir. Bİliyoruz ki; kişinin otantik benliğinden uzaklaşmasının derin bir acıya ve işlev bozukluğuna yol açıyor. James Hollis’in Perspektifi: İçsel Doğrular ve Ruhun İhaneti Hollis’e göre, “içsel doğrular” kişinin ruhunun derinliklerinden gelen

OKUMAK İÇİN TIKLA

Günlük Hayatın Psikopatolojisinden Doğan Yeni Mit

James Hollis’in “Hayatın İkinci Yarısında Anlam Bulmak” adlı kitabından hareketle sekizinci bölümün özeti burada yer alıyor. Bu bölüm, yirminci yüzyılın başında Freud’un “Günlük Hayatın Psikopatolojisi” adlı eserine atıfta bulunarak başlar. Freud, psikopatolojinin sadece akıl hastanelerinde değil, sıradan günlük yaşamın mekanizmalarında da gözlemlenebileceğini belirtmiştir; bilinçten gizlenmiş dürtülerin, dil sürçmelerine, unutkanlığa ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gündelik yaşamımızı dönüştürme hedefi, derinlemesine ve çok boyutlu bir çabayı gerektirir

Komünlerde gündelik yaşamımızı dönüştürme hedefi, derinlemesine ve çok boyutlu bir çabayı gerektirir. Sağlanan “language-of-madness.pdf” kaynağı, bu dönüşümün her alanında atılabilecek spesifik adımları ve karşılaşılabilecek potansiyel zorlukları, mevcut toplumsal sistemin (özellikle kapitalizmin) dayattığı baskıcı yapıları ele alarak detaylandırır. İşte bu dönüşümün her bir alanına ilişkin daha spesifik adımlar ve olası zorluklar:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anti-Psikiyatri ile Ana Akım Psikiyatri Arasındaki Farklar

Psikiyatri, akıl sağlığı sorunlarını anlamak ve tedavi etmek için geliştirilmiş bir tıp dalıdır. Ancak 1960’lardan itibaren, bu yaklaşımın bazı varsayımları ve uygulamaları ciddi şekilde sorgulanmaya başladı. Bu sorgulamanın adı anti-psikiyatri hareketi oldu. Anti-psikiyatri, akıl hastalığını yalnızca biyolojik bir sorun olarak görmez. Ona göre akıl hastalığı tanımları, toplumsal, kültürel ve politik

OKUMAK İÇİN TIKLA

”Yahu kardeşim sömürülüyorsun, daha iyi bir hayatı hakkediyorsun, daha medeni daha adil bir hayatı yaşamak elinde diyoruz ama dayak yiyoruz.”

Bu durum tam olarak “gölgeyle yüzleşme direnci” ve statükonun konforu meselesine denk geliyor. 1. Neden Tepki Geliyor? 2. Psikolojik Dinamik 3. Tarihsel/Yapısal Boyut 4. Çarpıcı Cümle “Zincirlerini göstermek isteyen, genelde zincirlerin sesinden korkanlardan dayak yer.”

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hayat Cennet Olabilir mi? Bir Fantezinin Anatomisi

Hayatın “cennet” gibi olabileceğine dair inanç, hem insanlığın en eski mitlerinden hem de modern zamanların tüketim kültüründen beslenir. Bir yanda dini vaatler, ütopyalar ve masallar; diğer yanda reklamların, influencer’ların ve kişisel gelişim endüstrisinin parlak imgeleri… Hepsi aynı soruyu fısıldar: “Bir gün, her şey mükemmel olacak.” Fantezinin Kökenleri İnsanın zihni, eksik

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Yaptığı her şeyi eziyet olarak yapan ebeveynin varlığı”

Ebeveynliğin Yükü mü, Çocuğun Yarası mı? Bazı ebeveynler, çocukları için yaptıkları her şeyi gönüllü bir sevgi ifadesi yerine, yük ve fedakârlık söylemleriyle tanımlar. “Ben senin için neler yaptım, bilsen…” cümlesi, görünürde sevgi dolu bir hatırlatma gibi dursa da, çocuğun ruhunda ağır bir borç duygusu bırakır. Eziyet Dili ve Psikolojik Etkileri

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çocuklarından Ayrılmakta Zorlanan Ebeveynlerin Çocuklarına Etkisi

Bizden hiç ayrılamayan ebeveynler, farkında olarak ya da olmayarak, hem psikolojik gelişimimizi hem de yetişkinlikteki ilişkilerimizi derinden etkilerler. Bu durumun etkilerini birkaç başlıkta özetleyebilirim: 1. Bireyleşme Sürecinin Engellenmesi 2. Duygusal Bağımlılık Döngüsü 3. Görünmez Yük ve Suçluluk 4. Aktarımda Yansıma 5. Örnek Bir anne, yetişkin çocuğuna sık sık “Sensiz ne

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Benim gibi bir anne bulamazsın” söyleminin, psikolojik açıdan incelenmesi

1. İdealleştirme ve Eşsiz Olma İddiası Bu söylemde anne, kendisini tekil, rakipsiz ve yerinin doldurulamaz bir figür olarak konumlandırır. 2. Bağlanma Üzerindeki Etkisi 3. Aktarım Sürecinde Yansıması Terapi ya da analiz sürecinde, bu söylem analiste karşı aşırı bağımlılık ya da analisti idealize etme şeklinde yeniden canlanabilir. 4. Örnekle Açıklama Çocukken

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aktarım Nevrozunun Çözümü ve İçselleştirme Süreci – Örnek

Psikanalizde aktarım nevrozunun çözümü, hastanın geçmişteki içsel ilişkilerini (örneğin anne-baba ile olan bağı) kısmen dışsallaştırmasını sağlayarak bu ilişkileri yeniden görünür ve dönüştürülebilir hale getirir. Terapi sürecinde bu ilişkiler, analist üzerinden “şimdi ve burada” yeniden yaşanır. Örnek:Çocukken annesi tarafından sürekli yönlendirilen, kendi kararlarını vermesine izin verilmeyen bir danışanı düşünelim. Bu danışan,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Analizin Son Evresinde Uzatılmış Ayrılış ve Yas Süreci

Analizin son evresindeki uzatılmış ayrılış, yas sürecinin bir kopyasıdır. Terapide bu evre, hastanın geçmişte sevdiği ve nefret ettiği önemli figürlerle (anne, baba veya diğer bağlanma nesneleri) kurduğu ilişkilerin terapist üzerinde yeniden yaşanmasıyla şekillenir. Analist, süreç boyunca farklı zamanlarda bu figürlerin yerini alır; bazen eleştiren bir anne, bazen uzak duran bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Başarılı terapinin sonuçlarından biri, içsel canlılığın hareketi olan akış hissinin geri kazanılmasıdır”

1. Psikodinamik Perspektif Psikodinamik kuram, akış hissinin kaybını genellikle bastırma, savunma mekanizmaları ve çözümlenmemiş iç çatışmalar ile ilişkilendirir. 2. Nörobiyolojik Perspektif Beyin ve sinir sistemi açısından akış hissi, prefrontal korteks, limbik sistem ve dopamin/serotonin dengesi ile yakından ilişkilidir. 3. Fenomenolojik (Deneyimsel) Perspektif Fenomenoloji, kişinin öznel deneyimine odaklanır. Burada akış hissi,

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Lütuf Psikolojisi: Minnet Üzerinden Kurulan Görünmez Zincirler”

1. Giriş: Görünmez Bir Bağ Toplumda bazen öyle ilişkiler kurulur ki, ortada açık bir zorbalık ya da baskı yoktur; fakat kişi kendini karşısındakine karşı “borçlu” hisseder. Bu borç, çoğu zaman maddi değil, duygusal bir yükten ibarettir. Lütuf psikolojisi tam da bu noktada devreye girer: Minnet duygusunun, fark ettirmeden kontrol mekanizmasına

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hatalı Süperego Olur Mu ?

Hatalı Süperego ve Politika Süperego, bireyin içselleştirdiği ahlaki kuralların, toplumsal normların ve otorite figürlerinin bir bileşimidir. Sağlıklı geliştiğinde adil, tutarlı ve içsel rehberlik sağlayan bir yapı olur. Ancak ödipal çatışmanın çözülememesi ya da çocuklukta tutarsız, cezalandırıcı ebeveyn deneyimleri yaşanması, hatalı süperegoya yol açar. Bu durumda süperego: Türkiye Örneği Türkiye’de siyasal

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Hayat Beklentilerim Karşılanmadan Bir Yaşam Kurulursa Ne Olur?”

Hayatını Beklentiler Üzerine Kurmanın Görünmez Tuzakları Hayat, beklentiler üzerine inşa edildiğinde, tıpkı temeli gevşek atılmış bir bina gibi, en küçük sarsıntıda çatlamaya başlar. Çünkü beklentiler, çoğu zaman bizim kontrolümüz dışında kalan insanlar, olaylar ve koşullar üzerine kurulur. Ve kontrol edemediğimiz bir şeye duygusal yatırım yapmak, hayal kırıklığını garantilemektir. 1. Beklenti

OKUMAK İÇİN TIKLA

İnsanların çoğunun hiçbir fikri olmamasının nedenleri ?

“İnsanların çoğunun hiçbir fikri yok… Fikirleri onlara dışarıdan pompalanmalı, tıpkı makinelere yağ pompalanması gibi.” —José Ortega y Gasset demiş. Nedenlerini hiç düşündünüz mü neden ? Özgün fikirlerimizin oluşmamasının nedenleri Ortega y Gasset’in sözünü de destekleyecek şekilde birkaç başlıkta toparlanabilir: 1. Düşünsel HazırcılıkSosyal medya, haber kanalları ve popüler kültür, “önceden paketlenmiş”

OKUMAK İÇİN TIKLA