Yazar: Özgür Atlas

Daha İyi Çalışma ve Yaşam Koşulları Yerine Rıza ve Şükür Etmek: Neden Tehlikeli Bir Eğilim?

Toplumlarda “sahip olduklarına şükretmek” veya “haline razı olmak” gibi söylemler sıkça duyulur. Bu kavramlar, bireysel düzeyde minnettarlık ve huzur bulmaya yardımcı olabilirken, daha iyi çalışma ve yaşam koşulları arayışının önüne geçtiğinde sorunlu hale gelir. Özellikle güç eşitsizliklerinin ve adaletsizliklerin olduğu ortamlarda, rıza ve şükür duygusunun teşvik edilmesi, statükoyu korumak ve sömürüyü

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yaşanmış Deneyimi Neden İnkar Ederiz?

İnsan zihni, karmaşık bir yapıya sahiptir ve bazen karşılaştığı zorlayıcı gerçeklerle başa çıkmak için ilginç savunma mekanizmaları geliştirir. Bu mekanizmalardan biri de yaşanmış deneyimi inkar etmektir. Deneyimi inkar etmek, bireyin geçmişte yaşadığı olayları, hissettiklerini veya tanık olduklarını bilinçli veya bilinçsiz olarak reddetmesi, çarpıtması veya küçümsemesi anlamına gelir. Peki, insanlar neden kendi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kendimizi mi Sorunlaştırmalıyız, Sistemi mi?

Hayatta karşılaştığımız zorluklar, sıkıntılar ve başarısızlıklar karşısında, ilk tepkimiz genellikle kendimize dönmek ve “Bende ne yanlış var?” diye sormak olur. Bu, bir yandan kişisel sorumluluk almanın ve kendini geliştirmenin önemli bir parçasıdır. Ancak diğer yandan, sistemin yarattığı sorunları göz ardı ederek her şeyi bireysel bir eksikliğe indirgemek, hem haksızlık hem de

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yabancılaşan Çalışma Ortamının Ruh Sağlığımıza Etkisi

Günümüzün giderek daha karmaşık ve teknoloji odaklı çalışma dünyası, birçok yenilik ve verimlilik artışı getirse de, beraberinde yabancılaşma riskini de taşıyor. Karl Marx’ın kavramlaştırdığı bu durum, bireyin kendi emeğine, ürettiği ürüne, çalışma sürecine ve nihayetinde kendisine yabancılaşması anlamına gelir. Bu yabancılaşma, ruh sağlığımız üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratarak çeşitli sıkıntılara yol açar.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Acıyı Patolojize Etmek: Semptomları Hastalık Olarak Görmek

“Acıyı patolojize etmek” ifadesi, bir bireyin yaşadığı acıyı (fiziksel veya duygusal) veya zorlanmayı, normal bir insan deneyimi olmaktan çıkarıp, onu bir hastalık, bozukluk veya patolojik bir durum olarak etiketlemek anlamına gelir. Bu yaklaşım, acının kendisini bir “semptom” olarak görmek yerine, semptomu “hastalığın ta kendisi” gibi ele alır. Ne Demektir Acıyı Patolojize Etmek?

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çalışma Ortamındaki Güç Eşitsizliklerinin Ruhumuza Yaptıkları

Çalışma ortamı, hayatımızın önemli bir bölümünü geçirdiğimiz, kimliğimizin ve benlik algımızın şekillendiği yerlerden biridir. Bu ortamdaki güç eşitsizlikleri, sadece performansımızı değil, ruh sağlığımızı da derinden etkiler. Güç dengesizliği, bireyin özerkliğini, kontrol duygusunu ve değerli hissetme ihtiyacını zedeleyerek çeşitli psikolojik sorunlara yol açabilir. İşte çalışma ortamındaki güç eşitsizliklerinin ruhumuza yaptığı bazı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gündelikten Sağlam Muhakemeye: Eleştirel Düşünme Becerilerini Geliştirmek

Gündelik yaşamımız, sürekli olarak kararlar almamızı ve karşılaştığımız bilgileri işlememizi gerektirir. Ancak bu kararların veya bilgi işleme süreçlerinin ne kadar “sağlam muhakemeye” dayandığı çoğu zaman tartışmalıdır. “Sağlam muhakeme,” olayları, fikirleri ve argümanları eleştirel bir gözle değerlendirme, mantıksal çıkarımlar yapma ve rasyonel kararlar alma becerisidir. Peki, gündelik yaşamımızdaki otomatik tepkilerimizden ve önyargılarımızdan sıyrılarak

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kişisel Gelişim ve Pozitif Psikolojinin Kapitalizmle İlişkisi

Kişisel gelişim ve pozitif psikoloji akımları, bireylerin potansiyellerini ortaya çıkarmaları, daha mutlu ve başarılı olmaları için çeşitli araçlar ve bakış açıları sunar. Ancak, bu iki alanın kapitalizmle olan derin ilişkisi, hem olumlu hem de olumsuz eleştirilere konu olmuştur. Özellikle eleştirel psikoloji ve sosyoloji perspektifinden bakıldığında, bu ilişkinin karmaşık ve ideolojik boyutları

OKUMAK İÇİN TIKLA

Akıl Sağlığı İçin En İyi Tedavi: Sosyal Desteğin Gücü

Akıl hastalığının tedavisinde medikal yaklaşımlar (ilaçlar) ve terapötik müdahaleler (terapi) şüphesiz hayati öneme sahiptir. Ancak, tek başlarına çoğu zaman yeterli değildirler. “Akıl hastalığı için en iyi tedavi sosyal destektir” ifadesi, bu karmaşık sorunla mücadelede göz ardı edilmemesi gereken sosyal bağların ve toplumsal kabulün iyileşme sürecindeki merkezi rolünü vurgular. Bu dört temel nokta,

OKUMAK İÇİN TIKLA

İçsel Durum veya Başa Çıkma Becerilerine Odaklanan Yaklaşımların Eleştirisi: Neden Yetersiz Kalabilirler?

Danışanların içsel durumlarını değiştirmeye veya çevresel faktörleri ele almadan sadece başa çıkma becerilerini geliştirmeye odaklanan psikolojik ve terapötik yaklaşımlar, belirli durumlarda faydalı olabilirken, aynı zamanda önemli eleştirilere de maruz kalırlar. Bu eleştiriler, genellikle bireyin yaşadığı sorunların kökeninde yatan sistemsel ve çevresel etkenlerin göz ardı edilmesi üzerine odaklanır. 1. Sistemsel ve Yapısal Sorunların

OKUMAK İÇİN TIKLA

Depolitize Edilen Hâl: Sıkıntının Kökeni Olarak Politik Boşluk

“Depolitize edilen hâl sıkıntı,” ifadesi, bireyin yaşadığı sıkıntı, anlamsızlık, umutsuzluk veya çaresizlik gibi duygusal durumların, aslında politik ve toplumsal kökenleri olmasına rağmen, sadece bireysel bir psikolojik sorun olarak algılanması ve ele alınması durumunu anlatır. Bu, özellikle modern toplumlarda yaygın olan ve bireyleri pasifleştiren bir eğilimi işaret eder. Ne Demektir “Depolitize Edilen Hâl

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gündelik Hayatta Sömürüyü Tanımak: İşaretler ve Anlamlar

Sömürüyü gündelik hayatta fark etmek için dikkat edebileceğiniz bazı işaretler ve durumlar var. Bu işaretler genellikle göz ardı edilir veya kişisel başarısızlık olarak yorumlanır, ancak aslında yapısal sorunlara işaret ederler. 1. İş Yerindeki Koşullar ve Ücretler 2. Tüketim Kültürü ve Yaşam Tarzı 3. Medya ve Toplumsal Söylemler 4. Yönetim ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

İdeolojik Bir Araca Dönüşen Popüler Psikoloji ve Araçları

Popüler psikoloji, genellikle “kendi kendine yardım” kitapları, online makaleler, seminerler, koçluk programları ve sosyal medya içerikleri aracılığıyla geniş kitlelere ulaşan psikolojik bilgi ve teknikler bütünüdür. İlk bakışta bireylerin ruh sağlığını iyileştirme ve kişisel gelişimlerine katkıda bulunma amacı güden bu alan, dikkatli bakıldığında ideolojik bir araca dönüşme potansiyeli taşır. Bu dönüşüm, belirli düşünce

OKUMAK İÇİN TIKLA

Bireyler Neden Kendi Sosyal Sınıf Yapıları İçindeki Konumlarını Farkına Varmazlar ?

Günümüz toplumlarında sosyal sınıf, yaşam tarzımızı, fırsatlarımızı ve dünya görüşümüzü derinden etkileyen karmaşık bir yapıdır. Ancak pek çok birey, kendi sosyal sınıfsal konumunun ve bunun günlük hayatları üzerindeki etkisinin tam olarak farkında değildir. Peki neden böyle? Bu blog yazısında, bireylerin kendi sosyal sınıf yapıları içindeki yerlerini neden gözden kaçırdıklarına dair

OKUMAK İÇİN TIKLA

Dramatize Edilen Şikayetler

Hepimiz zaman zaman duygularımızı abartma eğiliminde olabiliriz, ancak bazı insanlar için şikayetler adeta bir tiyatro sahnesine dönüşür. Hayatlarında yaşadıkları zorlukları, küçük aksilikleri bile büyük bir drama eşliğinde sunarlar. Peki, bu “dramatize edilen şikayetler”in altında yatan psikodinamik süreçler nelerdir? Neden bazı bireyler acılarını, mağduriyetlerini veya memnuniyetsizliklerini bu denli göz önünde ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sıkıntının Tıbbileştirilmesi

Sıkıntı, günlük yaşamın kaçınılmaz bir parçası olarak uzun süredir insan deneyiminin bir yansıması olmuştur. Ancak modern toplumda, bu duygu giderek daha fazla tıbbi bir sorun olarak ele alınmakta ve patologize edilmektedir. Bu blog yazısında, sıkıntının tıbbileştirilmesinin ardındaki nedenleri, bu sürecin toplumsal sonuçlarını ve alternatif bakış açılarını inceleyeceğiz. Neden Tıbbileştiriliyor? Sıkıntının

OKUMAK İÇİN TIKLA

Klüjokrasi’nin Labirentleri: Kapitalist Devlette Hizmetlerin Çatışması

“Klüjokrasi” (kludgeocracy) kavramı üzerinden, otistik bireylere sunulan hizmetlerin nasıl bir labirente dönüştüğünü ve bunun neden sistemsel bir başarısızlık olduğunu inceleyeceğiz. Giriş “Klüjokrasi”, genel olarak, bütüncül bir plan olmaksızın, acil ve geçici çözümlerle, yamalı bohça gibi bir araya getirilmiş, uyumsuz ve verimsiz sistemleri ifade eder. Otistik bireylere yönelik hizmetlerin sunumu, maalesef

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yabancılaşmanın Gölgesinde Otistik Deneyim: Kimlik, Emek ve İlişkilerin Sınıfsal Boyutu

Karl Marx’ın “yabancılaşma” teorisi üzerinden, otistik bir bireyin kapitalist sistemde yaşadığı deneyimleri anlamaya çalışacağız. Yabancılaşma, sadece işçilerin fabrikadaki durumu değil, modern insanın ruhunu derinden etkileyen evrensel bir sorundur; otistik bireyler içinse bu sorun, çoğu zaman katmerlenerek yaşanır. Giriş Marx’a göre yabancılaşma, insanın kendi emeğine, ürettiği ürüne, kendi doğasına (tür-özüne) ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yoksulluk Tuzağı: Kapitalist Sınıf Mücadelesinin Kapanı – Sınıfsal Bir Analiz

Yoksulluk tuzağının, yani sınıfsal bir perspektiften ele almaktan önemli ve gereklidir. Kapitalist sınıf ilişkilerinin, sömürünün ve emperyalist tahakkümün doğrudan bir ürünü olarak Yoksulluk meselesi genellikle doğru bağlantıları ele alınmadığı için sosyolojik ve bireysel bir durum olarak ele alınır. Giriş Hacer Foggo’nun gözlemleriyle tanıdığımız “yoksulluk tuzağı” kavramı, görünüşte ekonomik ve sosyal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Nöroçeşitlilik ve Üretkenlik Miti: Kapitalizm Bedenimizi ve Zihnimizi Nasıl Standartlaştırır?

İlk yazımızda, otizme “hastalık” demenin ya da “sendrom” olarak etiketlemenin, aslında kapitalist ideolojinin insanı nasıl tanımladığıyla ilgili olduğunu konuşmuştuk. Şimdi ise konuyu biraz daha gündelik hayattan örneklerle, daha yakından inceleyelim: Kapitalizm, bedenimizi ve zihnimizi neden bu kadar standartlaştırmaya çalışıyor ve farklı olana neden “problem” gözüyle bakıyor? Giriş Bir düşünün: Bir

OKUMAK İÇİN TIKLA