Yazar: Özgür Atlas

İnsan Olarak Anne – Anne Olarak Anne

Anne dediğimiz kişi iki ayrı varlık gibi yaşar içimizde. Kendine ait arzuları, korkuları, geçmişi, travmaları, hayal kırıklıkları olan bir bireydir. Bizim dünyamıza gelmeden önce bir kız çocuğudur, bir sevgilidir, bir kız kardeştir, bir çalışan, bir öğrenci… Onun da bir “iç çocuğu” vardır. İnsan olarak anne, eksiktir. Ve bu eksiklikle tamamlanmaya,

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Yeni Gericilik Biçimleri”

Günümüzde sadece siyasetle özetlenen ve dayatılan hayatımızın her köşesine sızan bir tuhaf dalgaya bakıyoruz. Politikadan kültüre, iç dünyadan sosyal medyaya kadar uzanan bu değişken-paraçalyıcı akımlar, bazen değişmeden bile var olmadan bizi sürdürüyor. Günlük hayatta “Bu işte bir gariplik var” dediğimiz şeyleri estetik ve toplumsal bir gözle anlamamız gerekiyor. Modern görünümlü,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Şibolet: Sınırlarda Konuşulan Sözcükler ve Ötekileştirmenin Dili

Daha önce şibolet kavramı üzerine yazdığım yazıyı biraz daha genişletip; Türkiye’deki ötekileştirme biçimleriyle ilişkilendirmeye çalıştım. “Şibolet” (Ibranice: שִׁבֹּלֶת), etimolojik kökeni Eski Ahit’e dayanan, başlangıçta tarımsal bir nesneyi (başak) işaret eden; fakat tarihsel bağlamda kimlik belirleme aracı olarak kullanılan bir sözcüktür. Hakimler Kitabı’nda anlatıldığı üzere, Efraimliler ile Gileatliler arasındaki çatışmada, düşmanı

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Gericilik ve ilericilik kavgası” ekseninde Amerika ve Suudi Arabistan’daki Dönüşümler

Son dönemde Trump’ın seçilmesiyle batıda daha ilginç gelişmelere tanıklık ederken, Arap yarımadasında çok daha ilginç sosyal kültürel gelişmelere tanıklık ediyoruz ve bu gelişimeleri anlamak gerekiyor. Eski bir tartışma ışığında yani bizdeki bi retoriğin yeniden tartışılmasını da beraberinde getirdiği için oradan yaklaşarak anlamaya çalıştığımızda karşımıza ne çıkıyor. “Gericilik ve ilericilik kavgası”

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Benliğe Dair 5 Teori”

Ben kimim?” sorusu, insanlığın en kadim arayışlarından biridir. “Benliğe Dair 5 Teori” , bu soruya psikoloji, felsefe ve kültürel eleştiri perspektiflerinden yanıt arıyor. Her teori, benliğin farklı bir katmanını açığa çıkararak, hem bireysel hem de toplumsal bağlamda “kendin olmak” ne anlama geliyor, sorguluyor. 🎭 Benliğin 5 Teorisi (Alt başlık: “Keşfet,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Gerçek benlik… İçimizde uyuyan bir hazine mi, yoksa zamanla ördüğümüz bir yapboz mu?

Bu sorunun cevabı, “doğa mı, kültür mü?”, “öz mü, yapı mı?” gibi kadim felsefi-psikolojik tartışmalarla da derin bağ kursa da benim için ne anlama geldiğini biraz deneyimsel bir yerden açıklamaya çalıştım. 🌱 1. Gerçek Benlik Keşfedilecek Bir Cevher midir? (Jung / Kierkegaard / Platon) Bu yaklaşım, benliği içsel ve doğuştan

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sahte-Benlik Olmadan Toplumda Yaşanabilir mi?

“Sahte-benlik olmadan toplumda yaşanabilir mi?”sorusu, psikolojik, sosyolojik ve varoluşsal düzlemlerde yankılanan bir meydan okumadır. 🧠 1. Winnicott’a Göre: Sahte-Benlik Bir Savunmadır, Ama Kalıcı Olursa Tehlikeli Winnicott, sahte-benliği bir “yaşam kurtarıcı savunma” olarak tanımlar.Özellikle çocuklukta “güvensiz” veya “tutarsız” ebeveynlik varsa, çocuk kendi ihtiyaçlarını bastırır ve ebeveynin beklentilerine uygun bir “persona” geliştirir.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Her Gün Yeni Bir Olayla Uyanmanın Şoku : İktidarların Tekinsizlik Halleri

Her sabah yeni bir olayla uyanmak, modern dünyanın sıradan bir ritüeli haline geldi. Bir gün skandal, bir gün kriz, bir gün felaket haberi… Ancak bu sadece bir haber akışı değil; iktidarların kurguladığı bir psikopolitik rejim. Bu rejim, yalnızca bilgiyi değil, zihinsel ritmimizi, duygularımızı ve algılarımızı şekillendiriyor. Her gün yeni bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kendin ol” çağrısı bize gerçekten özgürleşmeyi mi vadediyor, yoksa sadece yeni bir pazarlama sloganı mı?

Tarkan’ın ”başkası olma kendin ol, böyle çok daha güzelsin” çağrısının üzerinden çok sular aktı. Ama sloganın popülaritesi devam ediyor. Soru da haliyle hep gündemde kalacak gibi. Hep merak etmişimdir. “Kendin ol” çağrısı, özgürleşme vaadiyle insanı otantik bir yaşama mı davet ediyor, yoksa tüketim kültürünün yeni bir pazarlama sloganı olarak mı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kendim Olmamın Bedeli: Kimlik, Gerçeklik ve Sahicilik Arasında Sıkışmak

Kendim olmanın bedeli, sahte-benliğin konforundan vazgeçmek, gerçek-benliğin risklerini göze almak, öz-benliğin yalnızlığını kucaklamak ve postmodern dağılmanın belirsizliğinde yol bulmaktır. Ancak bu bedel, özgürlüğün ve anlamın kapısını aralar. Her birey, bu yolculukta kendi terazisini kurar: Maskelerle yaşamak mı, yoksa bedelini ödeyip kendin olmak mı? 🧠 1. Gerçek Benlik / Sahte Benlik

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kapitalist sistemde sevgi neden hep ikincil kalır?”

💸 1. Marxist Bakış Açısı: Sevgi, Değeri Ölçülemeyen Bir “Ürün”dür Kapitalist sistemde temel değer ölçütü: değişim değeridir (exchange value).Sevgi ise üretime doğrudan katkısı ölçülemeyen bir “duygusal emek” biçimidir. Bu nedenle: “Sevgi üretken değildir” → Sistem onu görünmez kılar. ➡️ Sevgi, kapitalist düzlemde bir metaya dönüşmediği sürece (örneğin: romantik hediyeler, düğün

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kızgın Damdaki Kedi”: Sınıfsal Bir Gerilim Dramı

Tennessee Williams’ın “Kızgın Damdaki Kedi”si, yüzeydeki aile dramının ötesinde, keskin bir sınıfsal diyalektiği barındırır. Bu film, bir ailenin miras, güç ve ikiyüzlülükle örülü hikayesini, Hegel’in çatışan tezlerinden Marx’ın ekonomik determinizmine, Fromm’un yabancılaşma teorisinden Bourdieu’nün kültürel sermaye kavramına uzanan bir mercekle okuduğumuzda, derinlerde yatan ekonomik, kültürel ve psikolojik sınıf mücadelelerini çarpıcı

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yoksulluk, Servet ve Miras: Sınıfsal Projeksiyonlar ve Hak İddiası

Kızgın Damdaki Kedi filminde sınıf, aidiyet ve kuşaklar arası çatışmanın psikanalitik ve politik temsilleri 🎭 1. “Miras” Bir Mal Değil, Psikolojik Bir Alan Film boyunca süregiden miras kavgası, yalnızca maddi servete erişim değil; bir “kabul görme” ve “hak edilme” mücadelesidir.Bu, Jung’un “baba-arketipiyle özdeşleşme” ve “onay alma” dinamiğiyle doğrudan ilişkilidir. Big

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cinsellik, Suskunluk ve Ailenin Bastırma Mekanizmaları

(Kızgın Damdaki Kedi filminde susturulan arzu ve konuşulamayan beden) 🧊 1. Brick’in Sessizliği: Arzunun Sansürlenmiş Hâli Brick, yalnızca babasıyla ya da karısıyla konuşmayı reddetmez — arzusunu da inkâr eder.Bu suskunluk, sadece yasla ya da suçlulukla açıklanamaz.Asıl mesele: konuşulmasına izin verilmeyen cinselliktir. 🎭 Tennessee Williams’ın özgün oyunundaki homososyal (ve muhtemelen eşcinsel)

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yeni Bireyleşme Biçimleri: Jungiyen Bir 21. Yüzyıl Yorumu

Bölüm 1: Kimlik Arayışı, Persona Yorgunluğu ve Ruhsal Dağılma Çağı 🎭 Persona Güncelleniyor: Jung’un zamanında persona bir “maskeydi.”Bugün ise yüzümüz değil, tüm dijital benliğimiz. Instagram biyoları, LinkedIn profilleri, story highlight’ları…Herkes “kim olduğunu” değil, görülmek istediği hali kuruyor. Bireyleşme, artık bu dijital personanın içinden çıkmakla değil,onu bilinçli olarak yönetebilmekle başlıyor. 💔

OKUMAK İÇİN TIKLA

Anneye Sadık Kalmak, Babayı Onaylamak:

Kimliğimizin Sessiz Bedeli “Sadakat duygusu, kim olduğumuzu değil, kim olmamıza izin verildiğini gösterir.” Bazı hayatlar, bir seçim değil; bir yükümlülük olarak yaşanır.Sevilmek için susmak, aidiyet için benliğinden vazgeçmek zorunda kalanlar…İçimizde bir ses hep fısıldar: “Anneni üzme.”“Babanı hayal kırıklığına uğratma.” Çocukluk bu sadakat emirleriyle örülür.Ve yetişkinlik, kimliğimizin bu koşullu yapbozlarını bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Özgürleşme Pratikleri : Geçmişten Günümüze.

Özgürleşmek artık Mümkün mü ? “Özgürleşmek” derken artık Jung’un ya da Fromm’un zamanındaki gibi içe dönüp kendi özümü bulayım demek yetmiyor. Çünkü sistem değişti. Bugün mesele sadece “ben kimim?” değil — aynı zamanda: “Bu sistemde kendim olarak var olabilir miyim?” O hâlde sorunu seninle birlikte şöyle açalım: 🔓 Eskiden Özgürleşme

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sevgi mi, Sadakat mi?

“Ailenin İçindeki Sessiz Pazarlıklar Üzerine Psikoanalitik Bir Bakış “Ben seni olduğun gibi sevdim”…Gerçekten mi? Her ailenin içinde söylenmemiş cümleler, görünmeyen sözleşmeler ve koşullu duygular vardır.Dışarıdan bakıldığında bu ilişkiler sevgi dolu gibi görünür…Ama içlerinde çoğu zaman bir sadakat pazarlığı döner: “Benim istediğim gibi davranırsan seni kabul ederim.”“Beni utandırmazsan seni severim.”“Benim yolumu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ev: Bastırılmışların Mekânı mı, Kolektif Bilinçdışının Sahnesi mi?

(Kızgın Damdaki Kedi filminden yola çıkarak, evin psikanalitik ve arketipsel anlamları) 🔑 Ev: Güvende Olunan Yer mi, Bastırılmış Olanın Yankısı mı? Jungiyen psikolojide “ev”, yalnızca fiziksel bir yapı değil, aynı zamanda psişenin mimarisidir. Filmdeki ev, sıcak bir aile yuvası değil, bastırılmış duyguların yankılandığı bir labirenttir.Brick’in odası, Big Daddy’nin koridorları, Maggie’nin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Koşulsuz Sevgiye Duyulan Açlık: “Kızgın Damdaki Kedi”den “Az Seçilen Yol”a Psikoanalitik Bir Yolculuk

Son zamanlarda etkilendiğim filmlerden biri olan “Kızgın Damdaki Kedi” filmi nde Brick babasından koşulsuz sevgi beklentisi içindeki yoğun yaaşdığı acılar oldukça tanıdık geldi. Burayı yine benim için etkileyici başucu kitaplarımdan biri olan Scott Peck’in “Az Seçilen Yol” kitabındaki sevgi temasıyla ilişkili bir yerden anlamaya çalıştım. Psikoterapi pratiğimde ve araştırmalarımda sıkça

OKUMAK İÇİN TIKLA