Babamı Kim Öldürdü? Karnı Aşağı Çekilen Adamın Dramı ve Siyasetin Vebası

Yazar Jungish

Ey okur! Şu Fransız diyarından gelen, lakin bizim Tophane’de, Kasımpaşa’da her gün karşımıza çıkacak kadar tanıdık bir hikaye var: “Babamı Kim Öldürdü?” diye bir kitap! Zannedersiniz ki bir cinayet romanı, lakin hayır efendim! Bu, siyasetin bir bedeni nasıl yavaş yavaş öldürdüğünü anlatan, ibretlik bir hiciv ve otobiyografi karışımı!

Yazar Édouard Louis , kalkmış, genç yaşında Paris’e kaçtığı o işçi sınıfından gelen, maço ve sert babasını ziyaret etmiş. Karşısında bulduğu manzara ise ruhları karartan cinsten! Oyunu var izlemelisin. Moda sahnesinde hala oynuyor, kaçırmayın derim…


1. 💔 Karnı Kendi Yükünü Taşımayan Adamın Hali

Evvela, babanın fiziki marazına bakınız. Adam, daha ellisine varmadan, yatalak bir hale gelmiş. Yazar anlatıyor: Adam, on metrelik yolda nefesi kesiliyor , kalbi bir makine yardımı olmadan atmıyor , her an kalp krizi geçirebilir.

Lakin, en tuhafı: Karnı aşağı doğru çekiliyormuş! Beden, kendi ağırlığından kopmak ister gibi, aşağı doğru kuvvetle çekiyormuş. Sanki o vücut, yaşadığı hayatın yükünü artık fiziken taşıyamaz hale gelmiş!

  • Mesele: Bu, sadece bir hastalık değil; bu, siyasetin bir bedene yazdığı acı bir mektuptur! Fabrikada çalışmaktan beli ezilmiş , çöpçülük yapmaktan sürekli eğilip bükülmüş , bütün gün yatmak ve kötü beslenmekten sindirim sorunları yaşamış. Beden, hayatın kendisine tahammül edemez bir hale gelmiş!

2. 👺 Erkeklik Maskesi ve Gizli Gözyaşları

Baba, dışarıdan bakınca tam bir “toksik erkeklik” abidesiydi. Sürekli şunu tekrarlıyordu: Erkek asla ağlamaz! Okulu bırakmak, adam olmanın ve karı gibi davranmamanın bir kuralıydı onun için. Eşcinsellerden ve kadınsı erkeklerden tiksiniyordu.

  • Lakin Sırrı: Yazar, babasının çocukluk sırrını ifşa ediyor: Baba, otuz yaşlarında kadın kılığında, amigo kız kostümüyle poz vermiş ve o fotoğraflarda mutlu görünüyormuş! Dahası, televizyonda opera izlerken gözleri ışıl ışıl parlamış ve alkol aldığında ağlayıp oğluna onu sevdiğini itiraf etmiş!
  • Çatışma: Bu, bize neyi gösterir? O sert erkeklik maskesi, babanın kendi ruhunun özgürlüğünü (dans etmeyi, opera sevmeyi, ağlamayı) hapsetmek için taktığı bir demir zırhtı! O maskeyi takmak, onu yoksulluğa ve parasızlığa mahkûm etti. Kendisi gibi olamamanın acısı, onu başkalarını da o dar kalıplara sokmaya zorluyordu.

3. 🔪 Babayı Kim Öldürdü? (Siyasetin İsimleri)

İşte meselenin büyük düğümü ve yazarın hiciv sanatının zirvesi: Babanın katili kimdi?

Yazar, bu cinayeti bireysel bir eylem olarak görmez. Bütün suç, siyasetin üzerinedir! Yazar, Fransa’nın cumhurbaşkanlarının ve bakanlarının adını tek tek sayar ve der ki:

  • Jacques Chirac ve Xavier Bertrand: Bunlar, sindirim ilaçlarını devlet güvencesinden çıkararak, babanın bağırsaklarını yok ettiler.
  • Nicolas Sarkozy ve Martin Hirsch: Bunlar, babayı tembellikle suçlayıp, belini ezen çöpçülük işine koşarak belini ezdiler.
  • François Hollande, Manuel Valls ve Myriam El Khomri: Bunlar, işten çıkarmayı kolaylaştıran yasalar çıkararak, babanın nefesini kestiler.
  • Acı Gerçek: Siyaset, egemenler için sadece estetik bir mesele iken, yoksullar için ölmek ya da yaşamak anlamına gelir. Yazarın babasının beden tarihi, bu siyasi cinayetleri suçlamaktadır!

Netice-i kelam, ey okur: Bu kitap, sadece bir baba-oğul dramı değil, aynı zamanda toplumun yarattığı bir canavarlığın ve sistemin bir insanı nasıl ağır çekimde ölüme mahkum ettiğinin acı bir kaydıdır. O yüzden, sokağımızdaki zavallı adamlara bakarken, onların dertlerinin sadece kendi kusurları olmadığını bilelim.

Selametle…