Şair Turgut Uyar’ın hayatı (1927-1985), Erhan Altan’ın öykücü Tomris Uyar’la yaptığı söyleşiyle kitaplaştı. Kitapta Turgut Uyar’ı sadece eserleriyle değil, çocukluğu, gençliği, zaafları, becerileri, alışkanlıkları ve sevdikleriyle de karşımızda buluyoruz. En yakınının ağzından bir Uyar portresi olmanın ötesinde şairi Tomris Uyar’ın nasıl gördüğünü de içeren ben koşarım aşağlara, koşarım aile arşivinden alınmış fotoğraflarla, “Şahin Kaygun’un Objektifinden” bölümüyle iyice zenginleşiyor.
Erhan Altan, kitabını şöyle tanıtıyor önsözünde “Bu çalışma, Turgut Uyar’ı tanıyan çok sayıda kişiyle yapılacak söyleşiler dizisi olarak başladı, doğal sonucu bir biyografi çalışması olmalıydı. Ancak yapılan birkaç söyleşinin yeterli malzemeyi sunmaması, Turgut Uyar’a yakınlığıyla tanınan birçok kişiye ulaşılamaması gibi nedenlerle bu girişim yarım kaldı. Okuduğunuz bu metin, ölümünden önce Tomris Uyar’la yaptığım üç görüşmeden oluştu ve yaşasaydı muhtemelen devam edecekti. Sonuçta Turgut Uyar’ın özel yaşamına dair bir söyleşi bu ancak, onu çok yakından tanısa da sadece bir kişinin, Tomris Uyar’ın gözünden aktarılan bir tarih…”
Bu kitap hazırlayıcısının tanımıyla “mutlaka eksik bir çalışma, ama yine de fazlaca ön plana çıkmamış birçok bilgiyi içeriyor.” Bence İkinci Yeni’nin ustalarından bir ozanın ev içi manzaraları, insan ilişkileri ve çalışma koşulları kadar Türkiye’de bir ozanın yazgısını da yansıtıyor. Ayrıca kitabın aynasında Turgut Uyar’ın yaşam çizgileri ve kişiliği kadar net bir başka yaşam da beliriyor: Tomris Uyar’ın yaşamı ve yargıları.
Zor bir şair
Turgut Uyar bence Türk şiirinin değeri belirli çevreler dışında yeterince kavranmamış, önemli ozanlarından biridir. Nâzım Hikmet’in ses ve anlatımını anımsatmadan, onu yineler duruma düşmeden uzun öyküler anlatacak sesi bulması önemli özelliklerinden biridir. Tomris Uyar onun şirini zor bir şiir olarak tanımlıyor: “Turgut Uyar bana hep zor bir şair gibi gelmiştir. Yani ilk bakışta sevilmeyen, ancak üstüne çok düşüldükten sonra anlaşılıp yerli yerine oturtulabilecek biri gibi gelmiştir.(…) Çünkü aynen sizin gibi ben de onu insan olarak tanımanın gerekli olduğunu düşündüren bir şiir yazdığını düşünüyordum. Sanki bunun birtakım karşılıkları kendi özel hayatında varmış gibi geliyordu, yani birtakım imajlarının hesabı mutlaka bir yerde gizli gibi geliyordu; ‘gizli’ derken çok saklı değil ama her zaman örtülü olarak -ortada değil de- belki derinlerde bir yerlerde duruyor diye düşünmüştüm.”
Tanıştığında, onun kişiliğinin de şiirine benzediğini, zor olduğunu düşünmüş: “Kendisini tanıdığımda ben evliydim, o da evliydi. Ankara’da tanıştık, Sanatseverler Derneği’nde- hiç unutmuyorum-. O bana herhalde bir arkadaşıyla, Ülkü Tamer’le evli, edebiyata düşkün, genç bir kız olarak ilgi gösterdi ama çok sıradan bir ilgi gösterdi. Ben de onun, sandığımdan çok daha -nasıl söylesem- daha derin demeyeyim de daha keşfedilmeye değer bir insan olduğunu düşündüm.”
Tomris Uyar’ın Turgut Uyar ile evlenmelerine yol açacak kadar yakınlaşmasının nedeni şiir: “1966 yılında ben zaten Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereydim. O da eşinden ayrılmıştı. İstanbul’a gelmişti çocuklarıyla. Burada tanıştık. Asıl tanışmamız herhalde o, çünkü o zaman daha bir yakın oturup konuşma fırsatını bulduk ve mektuplaşmaya başladık. Bu mektuplar önce sadece şiir üzerine mektuplardı. Hâlâ duruyor bende. Genellikle onun şiir üzerine düşünceleri, benim onun şiirleri üzerine düşüncelerim… Ve anladığım kadarıyla çok sıkışık bir dönem geçiriyordu. Yani evlilik hayatında bir süredir yaşadığı tedirginlik ve uyumsuzluk şiirini de etkilemişti, yedi yıldır şiir yazmıyordu. Esin periliği olarak ifade etmek istemiyorum ama herhalde çok konuştuğum, çok dürttüğüm, yazmasını çok rica ettiğim için diyeyim, yavaş yavaş şiir yazma isteği yeniden doğdu.”
Turgut Uyar’ın kırgınlıkları
Turgut Uyar, önceleri Ankara’da yaşıyor. Askeri memurluktan ayrıldıktan sonra SEKA’nın Ankara’daki bürosunda çalışıyor. Emekli olup İstanbul’a geldiğinde yeniden iş arıyor. Bulamıyor. Tomris Uyar bu sıkıntılı durumu “İş bulmaya çalıştı. Bir ara takvim gibi saçma sapan bir iş verdiler. Yapardı, verilen işi yapardı. Fakat ne yazık ki, ona iş vermek çok güç geliyordu insanlara. (…) ‘Şimdi Turgut Uyar’a bu teklif edilmez’ diye bir alışkanlık vardı. O yüzden de tabii iş bulamadı pek, yani aradığı işi bulamadı. Sonra belki içkiye ve kabuğuna çekilmesi de bunun bir sonucu olarak olmuştur,” diye özetliyor.
Zor koşulların, Tomris Uyar’ın tanımına göre “yaptığı haksızlığın içinde şu kadarcık haklılık olsa, onda ısrar eden”, “çok kıskanç”, sevdiklerine uzun süren şiddetli kızgınlıklar duyan zor bir insanda bunun etkileri ne olur? Turgut Uyar’ın yaşamını zehir eden kemik kırıklarının ardında kırgınlıklar mı vardı? Tomris Uyar’ın anlattıkları, sanki bu kırıkların bir tür dünyadan el etek çekme tavrı olduğunu gösteriyor:
“Fakat bazı şeyler sanıyorum Turgut Uyar’ı çok etkiledi, kırıklar. Bir kere kolunu kırdı, bir kere kalçasını kırdı, yani ciddi kırıklardı hepsi. Ve onlara gereğince bakmadı. Bunun nedenleri çok derinlerde olsa gerek. Ben şu anda pek tahlil edemiyorum doğrusu, belki işime de gelmiyor. Sık sık, dirseği kırılır, kolu kırılır… Hatta kemiklerine bile baktırdım, bir şeyi mi var, kalsiyum fazlası eksiği…. Hiçbir şeyi yok, Accident Prone, ‘kazaya yatkın’ diye anılan kişilerden.” Tomris Uyar yaptığı araştırmalarda bu tür kişilerin iyi yaptıkları işlerin düzeyini yükseltemeyince ya da bir şeyle yüzleşmek istemediklerinde, biraz da bilmeden, bu tür kazalara uğradığını öğreniyor…
Anlatılanların ardında yalnızca bir dünyadan el etek çekme tavrı değil, yakınlarına da dünyadan el etek çektirme isteği seziliyor.
Bütün bir dönemden çizgiler
1963 doğumlu bir şair olan Erhan Altan, sorularla önce Turgut Uyar’ın geçmişinin görüntülerini saptıyor. Dar gelirli, İstanbullu bir ailenin askeri okula giden oğlu. Çok sevilen, kıskanılan albenili bir anne. Görücülükle bile olmayan, aile kararlı bir evlenme. On sekiz yaşında baba olma. Çok sevilen çocuklar… Tomris Uyar ile evliliği ve ilişkilerinin düzeyi.
Altan, Turgut Uyar’ın yalnız şiirini değil belli ki yaşamını da epey iyi bildiğini sorularıyla belli ediyor. Tomris Uyar da verdiği yanıtlarla yalnız Turgut Uyar’ı değil tanıdığı ozanları, şiirlerini ve bir dönemi anlatıp, irdeliyor. Örneğin, 1970’lerde daha önce Turgut Uyar’la yakın ilişkisi olan 1960 kuşağından kimi ozanların İkinci Yeni’yi irdeler, eleştirirken Turgut Uyar’ı da eleştirmeleri, bu eleştirilerin Uyar’da uyandırdığı duyguları açıklıyor.
Ben Koşarım Aşağlara, Koşarım okunmadan önce ve sonra çalışılması gereken kitaplardan. Turgut Uyar’ın şiirleri (hatta Edip Cansever’in ve Cemal Süreya’nın şiirleri), Tomris Uyar’ın öyküleri dikkatle okunmalı.. Turgut Uyar’ın portrelerini çekmiş Şahin Kaygun’un kimliği araştırılmalı.
Sonra da Tomris Uyar’ın “Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan da öte bir şeydim, bir parçası gibiydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için de sıkılıyordum tabii” cümlesini kavramaya çalışmalı.” Sennur Sezer, 09.12.2005 Radikal Gazetesi Kitap Eki
BEN KOŞARIM AŞAĞLARA, KOŞARIM
Erhan Altan, Dünya Kitapları, 2005, 252 sayfa
Turgut Uyar?ın Hayatı
4 Ağustos 1927?de Ankara?da doğdu. Babası subaydı. İlk öğrenimini çeşitli kentlerde tamamladı. 1946’da Bursa Işıklar Lisesi?ni, 1947’de Askeri Memurlar Okulu?nu bitirdi. Bir süre orduda subay olarak görev yaptı. 1958?de ordudan ayrıldı. Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları Ankara Bürosu ile Sanayi Bakanlığı’nda çalıştı. 1968’de emekliye ayrıldı. İstanbul’a yerleşti. Yaşamını serbest yazar olarak sürdürdü. 1969’da öykü yazarı Tomris Uyar ile evlendi. İlk şiiri “Yad” Haziran 1947?de Yedigün dergisinde çıktı. Çeşitli dergilerde yer alan şiirleriyle adını duyurdu. Ölçülü, uyaklı ilk dönem şiirlerinde daha çok kişisel yaşantısı üzerinde durdu. Aşk, ayrılık, ölüm temalarını işlediği bu dönem şiirlerinde Garip akımının izleri görülür. Daha sonra yoğun imgelerin ve simgeci bir söyleyişin etkili olduğu şiirleriyle İkinci Yeni’nin başlıca şairlerinden biri oldu. Sanatını halk şiirinin deyişleri ve divan şiirinin biçimlerinden yararlanarak geliştirdi. Büyük kent yaşamını bütün karmaşıklığı, parçalılığı ve sarsıntılarıyla içeren bir şiir oluşturdu. Lirik şiirin geleneksel sınırlarını zorladı. Şiirle düzyazı arasındaki ayrımı ortadan kaldırdı. Son dönem şiirlerinde başlangıçtaki zengin doku giderek yalınşlaştı, daha karamsar olmaya başladığı görüldü. Ülkemiz şiiri üzerine yazıları ve edebiyat eleştirileriyle de ilgi topladı. Şiirleri İngilizce, Fransızca ve Sırpça’ya çevrildi. 22 Ağustos 1985?te İstanbul?da yaşamını yitirdi.
Hece ölçüsüyle yazdığı ve toplumsal konuları işleyen ilk iki kitapı Arz-ı Hal(1949) ve Türkiyem(1952)’den sonra, Dünyanın En Güzel Arabistanı ‘yla bireyin iç dünyasına yönelerek yalnızlığın ve çıkışsızlığın peşinde olmuştur. Tütünler Islak(1962) ve Her Pazartesi(1968) ‘de koruduğu bu çizgiyi, Divan(1970) ‘la geleneksel şiirin kalıplarına, Toplandılar (1974) ve Kayayı Delen İncir (1982) ‘le söz konusu dönemde yaşanan sınıfsal mücadelenin yansımalarına yerini bırakmıştır.
Eserleri
Şiir
? Arz-ı Hal (1949)
? Türkiyem (1952-1963)
? Dünyanın En Güzel Arabistanı (1959)
? Tütünler Islak (1962)
? Her Pazartesi (1968)
? Divan (1970)
? Toplandılar (1974)
? Toplu Şiirler (1981, ilk dört kitaptaki şiirleri)
? Kayayı Delen İncir (1982)
? Dün Yok mu (1984)
? Büyük Saat (Son yazdıklarıyla birlikte bütün şiirleri 1984)
İnceleme
? Bir Şiirden (1984)
Çeviri
? (Tomris Uyar’la birlikte) Lukretius – Evrenin Yapısı
Ödülleri
? 1963 Yeditepe Şiir Armağanı Tütünler Islak ile
? 1975 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü Lucretius’tan Evrenin Yapısı çevirisi ile (Tomris Uyar’la birlikte)
? 1981 Behçet Necatigil Şiir Ödülü Kayayı Delen İncir ile
? 1984 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü Büyük Saat ile