Çalgılı Bahçe – Simon Vestdijk

Hollanda kökenli dev yazarlardan biri olan Vestdijk, eğer ülkesi dışında daha iyi tanınmış olsaydı, adı Joyce, Kafka ve Proust’la birlikte anılabilirdi.
‘Çalgılı Bahçe’, Simon Vestdijk’in, ülkesinde ve Avrupa genelinde toplumsal sınıflar arasındaki ilişkileri yüksek entelektüalizmle yoğrulmuş, sertliği ve dosdoğruluğu ölçüsünde sevecen üslubuyla anlattığı ve 1930’lu yılların burjuva sınıflarında gerçek tokat etkisi uyandırmış romanlarının en ünlüsü.
Tıp doktorluğunu bırakarak kendini yazmaya veren müzik sevdalısı Vestdijk, hayatında önemli yer tutan bu iki öğeyi ‘Çalgılı Bahçe’de, kahramanı Nol’ün ağzından naklettiği trajik aşk öyküsünün merkezi yapmış. Ancak, iki ayrı sınıf mensubu arasında aşk, onları bir araya getiren müzik ve trajediyi doğuran kaçınılmaz ölümcül hastalık öğelerinin altında, romanı Yirminci Yüzyıl’ın önemli eserleri arasına sokan ve esas trajediyi yaratan olgu var: Burjuvazi, burjuvazinin alt sınıflara bakışı ve aymazlığı.
‘Çalgılı Bahçe’ Nol’ün çocukluk anılarıyla başlıyor. Bir çocuğun, büyüklerin yaşamına, yarı yarıya anlayan, anladıklarını da kendi zihinsel gelişimi oranında çoklukla yanlış yorumlayan bakışı, kahramanın büyümesiyle birlikte gelişerek hayata aymak yerine sınıf farklılığının vurgulanması adına inatla korunan ve baskın kılınan burjuva bakışına dönüşüyor. Bunu, Vestdijk’in ustalıkla çizdiği ‘Orta halli Hollanda kasabası’ çerçevesinde küçücük heveslere, hayallere ve özenmelere biçilen olağandışı değerler, insanca kabul edilmesi gereken yargıların tümüyle sınıf ve güç farklarına toslayarak parçalanması izliyor. Ve görünenin altındaki gerçek trajedi, burjuvanın tepeden baktığı gerçek hayat karşısındaki aymazlığı, anlamazlığı, bu bağlamdaki aşırı romantik yaklaşımları ve bir anlamda ‘çocukça saflığı’ ortaya çıkıyor.
(Tanıtım yazısı)

Buruk Bir Nostalji Eşliğinde – Müge İplikçi
(Radikal Kitap, 22/08/2008)

Bir burjuva toplumunu kendine özgü çift anlamlılıkları ve çelişkileri içinde kavramak mümkün olabilir mi? Bu soruya Simon Vestdijk?in Çalgılı Bahçe adlı yapıtı üzerinden verebileceğimiz yanıt, bu anlamların ve çelişkilerin sadece insanın varlığındaki çelişkilerin en uç noktasına terk edildiği yerde anlaşılabileceği biçiminde olabilir. Zira ancak o noktada insan kendine dönebilir, ruhunu kaplamış çelişkilerin niteliksel değişimine tanıklık edebilir, dahası yoksayılamayacakmış gibi görünen o soyut duvarı nihayet ?yoksayabilir?. Yoksayabilmek, bu açıdan bir sıçrama tahtası sayılabilir insan için; bu çift anlamları ve bunlardan doğan çelişkileri yoksaydıkça kendine ulaşabilmenin ?özgürlüğüne? ulaşabilir -bir ihtimal. Hatta dahası da mümkündür: Tutsaklığın aşılabilmesinin nesnel yollarını bulabilmek. Bu yüzden kendine dönmek bahçeye yaslanmış bir ?durak? sayılabilir; yeter ki durakta indiğimiz ?aynı otobüs?e yeniden binmek için paniklemeyelim.
Çalgılı Bahçe?nin Nol?u, bir hakim çocuğu, sakin, kolay kolay paniklemeyen bir insan. Altı yaşına bastıktan sonra taşındıkları W… kasabasında çocukluğundan beri etrafını saran bu çift anlamlılıklarla büyütülmüş, kaçınılmaz sona yani ?yenilgi?ye doğru ilerlerken yaradılışındaki tuhaflıklardan ötürü hep yan çizmiş, kendini tutmayı bilen bir karakter. Doğası gereği rastlantısal biçimde reddettikleri, bir süre sonra yaşamın küfürleri karşısında yetersiz kalsa da en azından bu reddediklerinin en zehirli olanları çocukluğundan beri kafasına kazınmış bir cümleyle bertaraf edilebiliyor: ?Küfür can acıtmaz.? Bu yüzden doğuştan verili özelliklerle hayali durağında oyalanmaya devam ediyor Nol, müzik dâhisi alkolik Henri Cuperus?un asker adımlarını taklit ve takip ederek. Büyüdükçe zorlaşsa da bu direnç, abisi Chris?in kaderi gibi baştan yenilmek olmuyor yazgısı.

Bakır Bahçe: Altın dönem
Gerçekten de Chris en üst zekâ düzeyine on yaşındayken ulaşacak, sonrasında iyi bir avukat ve örnek gösterilecek bir baba olsa da parlaklığı on yaşındaki düzeyine hiçbir zaman erişemeyecekti. Nol?la ayrı düşmelerine temel teşkil eden bir kopuş olacaktı bu: Chris?in zekâdan kopuşu. Gerçi tüm ayak diremesine karşın tıp okuyan Nol da yenilecekti sisteme -hemen hepimiz gibi. Ancak burjuva toplumuna ya da sistemin aygıtlarına ödenmesi zorunlu gibi gözüken aleni bedeller yüzünden değil, bu bedellere teğellenebilecek ve Dogville filmini yeniden hatırlayacağımız taşralılığın sindiği bir yaşam ve bu yaşamın içinde filiz vermiş olan çocukluk aşkı yüzünden. Bu aşka el veren yer de bir bahçe olacaktı: Bakır Bahçe.
Nol ile Cuperus?un kızı Trix?in ilk kez karşılaştıkları ve dans ettikleri Bakır Bahçe, Nol?un belleğine yaşamının altın sayfası olarak kazınacaktır. Ancak bu Nol?un neredeyse sonunu da getirir, sözünü ettiğimiz sınıfsal çelişkilerin kesinkes ayağına dolandığı yer olur burası; en başta da kendi önyargılarının yarattığı çelişkilere yenildiği. Yıllar sonra Trix?i bu bahçenin hayaliyle bulmaya çalışır Nol. Oysa Trix de bahçe gibidir; solmuş ve eskimiştir. Nol, çocukluk aşkındaki bu eprimeyi kendi sınıfsal değerleriyle tanımlayacak ve her şeyin sonunu getirecektir.
Öte yandan tıpkı Trix gibi etrafı zevk düşkünlerinin kuşatması altına giren Bakır Bahçe, yalnız ve eski püskü bir bahçe olmaya mahkûmdur artık. Dahası da var: Yıllar zalimce geçerken sadece Trix değil, diğer insanlar da bahçenin solan yaprakları gibi sağa sola uçuşur. Bazıları değişir, bazıları para ve hırs uğruna aynı kalmaya imza atar ve bunu ölümsüzlük sayar, bazıları da ölür. Ölenlerin ardında Nol?a kalan ölümün anlamını yeniden düşünmek ve kavrayamadığı bu hayat içersinde devam etmek olacaktır -içindeki çelişkilerin en uç karşılığı olarak: Anlayamadığım kendi ölümüm değil, başkalarının ölümüydü… Her şey anlaşılmaz geliyordu, ne bir başlangıç noktası ne de bir varış noktası vardı; neredeyse süreklilik ifade eden bir nokta bile yoktu; her şey birbiriyle iç içe geçmiş durumdaydı… Hayır yine de neden sadece bu değildi.
Neden sadece zaman değildir, bunu kavramıştır Nol. Zaman ve zamanla eskiyen yüzler, bu yüzlerle ilgili anılar, bu anıların izini ve ritmini taşıyan Bakır Bahçe hatta ölüm bile değildir, neden… Neden, çağımızın ezeli ve ebedi soyutlayıcı hatta yabancılaştırıcı tutumu; bu tutumu pek seven modern toplumun özne ve özellik kavramlarını yok sayması; kısaca insanı kötü bir tasvir haline indirgemesi ve hemen her şeyi ideolojik bir kurgu içine sığdırmaya çalışmasıdır buruk bir nostalji eşliğinde.
Neden, hayallerimiz içindeki umulmadık soluşumuzdur.

Kitabın Künyesi
Çalgılı Bahçe
Orjinal isim: De Koperen Tuin
Simon Vestdijk
Versus Kitap Yayınları
Çeviren: Gülseren Özlen
2008 Yılı
406 sayfa

Simon Vestdijk Hayatı
(17 Ekim 1898 – 23 Mart 1971) Hollandalı yazar ve şair.
Hollanda’nın küçük bir kenti olan Harlingen’de doğan yazar, Amsterdam’da tıp fakültesine başladı. Ancak daha sonra edebiyat okumaya karar verdi ve birkaç yıllık doktorluk döneminden sonra edebiyat okumaya başladı. Vestdijk, bir süre sonra 20. yüzyılın en önemli Hollandalı yazarlarından biri haline geldi. Roman yazarı olarak üretkenliğiyle bilinen sanatçı, bunun yanında edebiyat, sanat, müzik ve din üzerine yazdığı denemeleriyle de bilinir. Vestdijk bunların dışında kısa öyküler ve şiirler de yazdı. Sanatçının eserleri birçok Batı Avrupa diline çevrilmiş durumdadır.

Eserleri
* Kind tussen vier vrouwen (1933’de yazıldı, 1972’de basıldı)
* Terug tot Ina Damman (1934)
* Else Böhler (1935)
* Meneer Visser’s hellevaart (1936)
* De nadagen van Pilatus (1938)
* Aktaion onder de sterren (1941)
* Ierse nachten (1946)
* De Toekomst der Religie (1947)
* Pastorale 1943 (1948)
* De redding van Fré Bolderhey (1948)
* De kellner en de levenden (1949)
* De koperen tuin (1950)
* Ivoren wachters (1951)
* Het glinsterend pantser (1956)
* De ziener (1959)
* Een moderne Antonius (1960)
* Het wezen van de angst (1968)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir