Kategori: Gilles Deleuze

Anın Tuzakları ve Tarihin Silinmesi

Varlığın Anı ve Sosyal Medyanın Hızı Heidegger’in Dasein kavramı, insanın varoluşunu “dünyada olma” haliyle tanımlar; bir anın içinde, kendi varlığını sorgulayan, geçmişi ve geleceği bir arada taşıyan bir bilinç. Ancak sosyal medyanın anlık deneyim kültürü, bu varoluşsal derinliği bir tür yüzeyselliğe indirger. Ekranlarda kaybolan saniyelik hikayeler, anı yaşama baskısı ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yapay Zeka Sanatının Yaratıcılık Kavramını Dönüştürmesi

Yapay zeka sanatı, insanlığın yaratıcılık kavramını yeniden tanımlayan bir eşik olarak ortaya çıkıyor. Platon’un idealardan uzaklaşma eleştirisi, Aristo’nun katarsis kavramı ve Deleuze’ün duyumsama blokları üzerinden, yapay zekanın sanat üretimi, insan bilincinin sınırlarını zorlayan bir ayna gibi işliyor. Bu metin, yapay zekanın yaratıcılık üzerindeki etkisini, Platon, Aristo ve Deleuze’ün kavramları çerçevesinde

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kaosun İlk Nefesi ve Rizomun Yaratıcı Düzensizliği

Başlangıçtaki Biçimsiz Nefes Chaos, mitolojinin en kadim figürlerinden biri olarak, evrenin henüz biçimlenmemiş, sınırsız ve tanımsız bir boşluğudur. Hesiodos’un Theogonia’sında, Chaos, tüm varlığın öncüsü, ne bir tanrı ne de bir madde olarak tasvir edilir; o, yalnızca varlığın potansiyelidir. Bu biçimsiz, akışkan doğa, Deleuze ve Guattari’nin “rizom” kavramıyla çarpıcı bir akrabalık

OKUMAK İÇİN TIKLA

Minotaur’un Koridorları ile Overlook’un Odaları: Jack’in Çıldırışında Deleuze’ün Düz Mekânı

Overlook’un Mimari HapishanesiOverlook Oteli, Stanley Kubrick’in The Shining filminde, yalnızca fiziksel bir mekân değil, aynı zamanda insan bilincinin sınırlarını zorlayan bir hapishanedir. Otel, Minotaur’un labirentini andırır; koridorları, odaları ve döngüsel yapısıyla Jack Torrance’ı içine çeken, çıkışsız bir yapı sunar. Minotaur efsanesinde, labirent hem bir tuzak hem de bir varoluşsal sınavdır;

OKUMAK İÇİN TIKLA

Mitlerin Çağrısı: Jung, Deleuze ve Freud Arasında Bir Yolculuk

Mitler, insanlığın anlam arayışında köklü bir yer tutar; ancak Carl Gustav Jung, Gilles Deleuze ve Sigmund Freud’un bu anlatılara yaklaşımları, insan zihninin, toplumun ve kültürün farklı katmanlarını aydınlatır. Jung için mitler, evrensel bir bilinçdışının yansımalarıdır; Deleuze içinse köksüz, göçebe anlatılar olarak sabit anlamlara direnirler. Freud’un Totem ve Tabusu ise bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Varlık ve Fark: Deleuze’ün Ontolojisine Karşı Bir İnceleme

Birliğin Sabitliği ve Varlığın Doğası“Varlık birdir, değişmez” tezi, tarih boyunca düşünce dünyasında köklü bir yer edinmiştir. Bu görüş, varlığın özünü tek, sabit ve değişmez bir ilke olarak tanımlar. Antik Yunan’dan Parmenides’in “varlık vardır, yokluk yoktur” savına dayanan bu fikir, varlığın birliğini ve sürekliliğini merkeze alır. Her şeyin temelinde yatan bu

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kolektif Arzuların Düğümlendiği Yer: Jung, Foucault ve Deleuze’ün Kavşakları

Bu metin, Carl Gustav Jung’un kolektif bilinçdışı, Michel Foucault’nun sosyal kontrol mekanizmaları ve Gilles Deleuze’ün arzu-makineleri kavramlarını bir araya getirerek, insan deneyiminin derinliklerinde yatan dinamikleri araştırıyor. Bu üç düşünürün fikirleri, birey ve toplum arasındaki gerilimleri, bilinç ile bilinçdışının kesişimlerini ve arzunun işleyişini anlamak için güçlü bir çerçeve sunar. İnsanlığın tarihsel,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Platon’un Düzeni ve Deleuze’ün Akışı: Bir Karşıtlık İncelemesi

Platon’un Devlet adlı eserinde ortaya koyduğu ideal toplum tasavvuru ile Gilles Deleuze’ün “köksüz yığın” (rhizome) kavramı, insan toplumu ve düzen anlayışını ele alış biçimleriyle keskin bir karşıtlık sergiler. Platon’un hiyerarşik, sabit ve idealar dünyasına dayalı sistemi, mutlak bir düzen arayışını yansıtırken, Deleuze’ün köksüz yığın modeli, akışkan, merkezsiz ve çoğulcu bir

OKUMAK İÇİN TIKLA

Toplumsal Normların Üç Kuramsal Yorumu: Freud, Jung ve Deleuze

Toplumsal normlar, bireyin topluluk içindeki davranışlarını, arzularını ve kimliğini şekillendiren görünmez kurallar olarak insanlık tarihinin temel taşlarından biridir. Freud’un Oedipus kompleksi, Jung’un arketipler kavramı ve Deleuze’ün anti-Oedipus düşüncesi, bu normların kökenini, işleyişini ve etkilerini açıklamak için farklı yollar sunar. Bu üç yaklaşım, birey ile toplum arasındaki ilişkiyi anlamak için tarihsel,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Aristoteles ile Spinoza’nın Demokrasi Anlayışları: Deleuzeyen Bir Okuma

Bu metin, Aristoteles’in Antik Yunan şehir-devletlerindeki demokrasi deneyimleri ile Spinoza’nın 17. yüzyıl Hollanda’sındaki politik ve dini bağlamda geliştirdiği demokrasi anlayışını, Gilles Deleuze’ün düşünce düzlemi üzerinden karşılaştırmalı bir şekilde ele alıyor. Deleuze’ün kavramlar, etkiler ve çokluklar üzerine kurulu felsefesi, bu iki düşünürün demokrasi anlayışlarını tarihsel, dilbilimsel ve antropolojik boyutlarıyla yeniden düşünmek

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sanal Yaratımın Arzu Makineleri: Deleuze’ün Gözünden Sanal Gerçeklik ve Metaverse

Kaostan Düzen: Mitolojik Yaratımın Dijital Yankısı Mezopotamya’nın Enuma Eliş destanı, kaosun tanrısal bir iradeyle düzene dönüştüğü bir yaratım hikâyesidir. Tiamat’ın parçalanması, evrenin kuruluşuna yol açar; bu, insanlığın en eski anlatılarından biridir. Sanal gerçeklik (VR) ve metaverse, bu mitolojik yaratımı dijital bir zeminde yeniden sahneye koyar. Kullanıcı, kodlanmış bir boşlukta kendi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Postkolonyal Özne ve Köksüz Yığın: Bir Varoluş Sorgusu

Postkolonyal özne, modern dünyanın karmaşık dokusunda hem bir fail hem de bir nesne olarak durur. Deleuze’ün “köksüz yığın” (rhizome) kavramı, bu öznenin yerini sorgulamak için verimli bir zemin sunar. Ancak Spivak ve Butler’ın eleştirileri, bu yerleştirmeyi karmaşıklaştırır ve öznenin tarihsel, toplumsal ve dilbilimsel bağlamlarını yeniden düşünmeye zorlar. Bu metin, postkolonyal

OKUMAK İÇİN TIKLA

Farkın Sesi, Kimliğin Sahnesi: Deleuze, Spivak ve Butler Üzerine Bir Deneme

Varlığın Çoğulluğu Gilles Deleuze’ün fark ontolojisi, varlığın sabit bir özden değil, sürekli bir oluş ve farklılaşma sürecinden türediğini savunur. Bu düşünce, varlığın tekil bir merkezden dağılmadığını, aksine çoklu, ilişkisel ve akışkan bir yapıya sahip olduğunu öne sürer. Deleuze için fark, bir kimlikten önce gelir; varlık, farklılığın kendisi üzerinden tanımlanır. Bu,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Arzu-Makineleri: Felsefi Bir Köprü Olarak Deleuze

Gilles Deleuze’ün “arzu-makineleri” kavramı, Spinoza’nın “bedenlerin kapasiteleri” ile Sartre’ın “hiçlik” kavramı arasında derin bir bağ kurar. Bu bağ, yalnızca felsefi bir köprü değil, aynı zamanda sosyolojik, antropolojik, etik ve dilbilimsel bir yeniden düşünme alanıdır. Deleuze, arzu-makineleri ile bireylerin ve toplumların üretim süreçlerini, Spinoza’nın bedensel kapasiteleriyle varlıkların etki ve edilgi güçlerini,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Stratejik Özcülükten Moleküler Akışlara: Spivak, Deleuze ve Butler’ın Kesişimlerinde Bir Okuma

Bu metin, Gayatri Chakravorty Spivak’ın stratejik özcülük eleştirisini, Gilles Deleuze’ün molar ve moleküler ayrımı üzerinden yeniden düşünmeyi ve Judith Butler’ın queer teorisinin bu okumaya nasıl bir derinlik kattığını incelemeyi amaçlar. Spivak’ın özcülüğe dair eleştirisi, kimliklerin sabitlenmesine karşı bir uyarıyı içerirken, Deleuze’ün molar ve moleküler kavramları, toplumsal yapıların hem katı hem

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kafka’nın Dönüşüm’ü ve Deleuze’ün Düşünce Evreni

Franz Kafka’nın Dönüşüm adlı eseri, Gilles Deleuze ve Félix Guattari’nin felsefi kavramlarıyla okunduğunda, bireyin toplumsal yapılar, arzu dinamikleri ve kimlik sorgulamaları ekseninde karmaşık bir anlam haritası sunar. Gregor Samsa’nın böceğe dönüşümü, yalnızca bireysel bir kriz değil, aynı zamanda modern toplumun dayattığı normlara, üretim mekanizmalarına ve ötekilik deneyimlerine dair bir sorgulamadır.

OKUMAK İÇİN TIKLA