Kategori: Politik Psikoloji

Farkındalık Yetmez: Engelliler İçin Gerçek Değişim Eylemle Gelir

Her yıl aynı cümleleri duyuyoruz: “Farkındalık oluşturalım.”Engelliler Günü geliyor, afişler hazırlanıyor, sosyal medyada birkaç slogan dolaşıyor. Ama ertesi gün? Hayatımıza kaldığımız yerden, aynı engellerle devam ediyoruz. Farkındalık tek başına yeterli değil. Çünkü engellilerin yaşadığı sorunlar bilgi eksikliğinden değil, hakların uygulanmamasından, fırsat eşitsizliğinden ve siyasi irade eksikliğinden kaynaklanıyor. Evet, Görünürlük Önemli…

OKUMAK İÇİN TIKLA

Farkındalık İyidir, Ama Asıl Önemli Olan Eylemdir

Dennis R. Fox’un “Awareness is Good, but Action is Better” adlı makalesini okuyunca bu yazıyı ele alma ihtyiacı hissettim. “Bilmek” güzel şey — ama dünyayı değiştirmek istiyorsak, harekete geçmek şart. Dennis R. Fox’un bu yazısı, psikoloji dünyasına yaptığı eleştirel bakışla bize bunu ısrarla hatırlatıyor. Psikoloji Rahat Koltuğunda Oturmamalı Fox, geleneksel

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hukukta Sağduyunun Yanlış Vaadi: Adalet Görünümü mü, Gerçek Değişim mi?

Modern hukuk sistemleri, vatandaşların kendilerini adil ve güvende hissetmeleri için karmaşık bir retorik kullanır. Bu retoriğin en cazip unsurlarından biri ise, hukukun katı kurallarının ötesine geçen, jüri üyeleri veya sıradan insanlar aracılığıyla uygulanan “Hukukta Sağduyu Adaleti” (Commonsense Justice) fikridir. Bu kavram, genellikle olumlu bir dengeleyici olarak görülse de, eleştirel psikoloji

OKUMAK İÇİN TIKLA

Sessizliğin Ardındaki Gerçek: Psikiyatrinin Gündem Dışı Kalan 5 Kritik Sorusu

Psikiyatri, modern tıbbın en tartışmalı ve en az anlaşılan alanlarından biri olmaya devam ediyor. Zihinsel sağlığın ve hastalığın derinliklerini keşfederken, kamuoyunun gözden kaçırdığı, medyanın ise bilinçli olarak sessiz kaldığı kritik konular mevcut. Eğer zihinsel sağlık alanında şeffaflık ve etik istiyorsak, bu beş ihmal edilmiş soruyu sormak zorundayız. 1. Yanlış Teşhis

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kamunun Yanlış Vaadi: Adalet Maskesinin Ardındaki Gerçek

Devlet… Güvenlik, düzen ve en önemlisi adalet vaat eden o büyük, çelik yapı. Çoğumuz, bireysel özgürlüğümüzün ve toplumsal eşitliğimizin en azından anayasalarda ve yasalarda güvence altında olduğuna inanarak büyüdük. Ancak yasal psikoloji alanındaki eleştirel sesler, özellikle Dennis Fox, bu inancın derin bir yanılsama, bir “yanlış bilinç” olduğunu iddia ediyor. Fox’un

OKUMAK İÇİN TIKLA

Yasalar Adil mi, Yoksa Bir Yanılsama mı?

Hiç “yasalar hepimiz için eşittir” lafını duyup da içten içe gülümsemedin mi? Hani, trafik cezası yiyenle dev şirketlerin vergi borcunu affettirenlerin aynı kefeye konulduğu o meşhur adalet hikâyesi. Amerikalı psikolog Dennis R. Fox yıllar önce tam da bunu tartışmış: Yasaya olan inancımız, aslında büyük bir yanılsama olabilir mi? Ona göre

OKUMAK İÇİN TIKLA

Cezasızlık: Engelli Bireylere Yönelik Sessiz Bir Cezalandırma Biçimi – Bölüm 2

Türkiye’de cezasızlık çoğunlukla siyasi davalar, kadın cinayetleri veya iş cinayetleri bağlamında tartışılır. Ancak engellilik alanında yaşanan hak ihlallerinde de cezasızlığın derin ve yıkıcı bir işlevi vardır. Bir engelli çocuğun bakım merkezinde şiddete uğraması, engelli bireyin kamusal alanda ayrımcılığa maruz kalması, işyerinde mobbing ya da eğitimde dışlanma… Bu durumlarda cezalandırmanın gerçekleşmemesi

OKUMAK İÇİN TIKLA

Her Şey Anneye mi Bağlanır? Psikodinamik Perspektiften Bir Yanılsama

Psikanalitik düşüncenin bazen “her şey anneye bağlanıyor” gibi algılanması, aslında çok sık görülen bir yanlış anlama. İç sıkıntısı yaşadığımızda, çoğu zaman ilk soru şu oluyor: “Çocuklukta annemizle ilişkimizde ne vardı?” Bu yaklaşım kulağa sanki hayatımızdaki bütün yollar annemize çıkıyormuş gibi geliyor. Psikodinamik kuramın derinliğini yanlış anlamanın tipik bir sonucu bu:

OKUMAK İÇİN TIKLA

Arzu Her Zaman Gerçekleşmek Zorunda Değil ?

İnsan hayatında arzular güçlüdür. Bazen “deli gibi istiyorum” deriz; içimizde kontrol edilemez bir dürtü gibi yükselir. Bu, bilinçdışımızda taşıdığımız arzuların yoğunluğunu gösterir. Ama işin ilginç yanı şu: Arzu ile özdeşleşmek her zaman mümkün değildir. Arzu ve Olgunluk Arasındaki Fark Çocuklukta ya da erken gençlikte arzu ile eylem arasındaki mesafe kısadır.

OKUMAK İÇİN TIKLA

Hayali Bolluk ve Gerçek Yoksulluk: Paylaşımın Yerine Sözün İktidarı Geçerse Ne Olur ?

Adaletli Paylaşımın Yerine Geçen Masallar Bir toplumun ürettiği değer, o toplumun bütün üyelerinin hakkıdır. Ancak iktidarlar üretimde değil, paylaşımda cimri davrandığında bu değerler adil biçimde halka ulaşmaz. Böyle durumlarda ortaya büyük bir boşluk çıkar: İnsanların ihtiyaçları karşılanmamıştır, ama umutları diri tutulmak zorundadır. İşte tam da bu noktada devreye söz satmak

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kendini Bulma” Mitine Saplanıp Kalmak ve Sistemsel Tuzakları Anlayabilmek Mümkün Müdür ?

Romantik Bir Yanılsama: Kendini Bulmak Hayatın belli dönemlerinde “kendimi bulmam lazım” deriz. Bu cümle, çoğu zaman sanki içimizde saklanmış, bozulmamış, saf bir öz benlik varmış ve onu keşfetmemiz gerekiyormuş gibi bir anlam taşır. Adeta kaybolmuş bir hazineyi aramak gibi… Bu düşünce kulağa hoş gelir, umut verir. Ancak aslında biraz romantik,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Eşitsizlik neden normalleşir?

🔹 1. Alışkanlık ve Görünmezlik Eşitsizlik çoğu zaman gündelik hayatın içine öyle sızar ki, “doğal düzen” gibi görünmeye başlar. Zengin mahalleler ile yoksul semtler, kaliteli eğitim ile kalabalık devlet okulu arasındaki fark öyle normalleştirilir ki insanlar “zaten hep böyleydi” diye düşünür. Bu, görünmezliğin en tehlikeli biçimidir. 🔹 2. Psikolojik Savunma

OKUMAK İÇİN TIKLA

“Kolektif delilikten” veya “sürü psikolojisinden” kendimizi nasıl koruyabiliriz?

“Kolektif delilik” veya “sürü psikolojisi” (İng: herd mentality, groupthink), bireyin bir grup içindeyken eleştirel düşünme yetisini yitirerek grubun normlarını, inançlarını ve eylemlerini körü körüne benimsemesidir. Bu durumdan korunmak, bireysel özerkliği ve rasyonel karar almayı sürdürebilmek için hayati önem taşır. 1. Bilimsel Arka Plan: Neden “Sürü”ye Kapılırız? Bu davranışın kökenleri nörobilim,

OKUMAK İÇİN TIKLA

Çinli lider Deng Xiaoping’in “Bir kedinin siyah ya da beyaz olması önemli değil, yeter ki fare yakalasın” sözünün Nietzscheci eleştirisi

1. Araçsal akıl eleştirisi Nietzsche’ye göre modern toplum “yararlılık” ve “işlevsellik” üzerine kurulu. Ama bu anlayış, yaşamın yaratıcı ve estetik boyutunu öldürüyor. 2. Değerlerin indirgenmesi Nietzsche, modern uygarlığın en büyük krizini “üst değerlerin çöküşü” olarak görür. 3. Sürü ahlakı ve güç istenci 4. Yaşamın trajik boyutunun kaybı Nietzsche, yaşamın trajik yanını (acı, belirsizlik, estetik

OKUMAK İÇİN TIKLA

Teşhis: Sorumsuz. Psikiyatrinin Gizli Tarihi ve Geleceğimiz

Doktorlara ve uzmanlara güven duymak, modern toplumun temelini oluşturan bir inançtır. Ancak bu güven, sorgulanması gereken bazı alanlara kadar uzanır. Özellikle psikiyatri, bilimsel bir disiplin olduğunu iddia etse de, eleştirel bir gözle bakıldığında, aslında sorumsuz ve otoriter bir sistemin parçası olarak karşımıza çıkar. Bu yazı, Eggy B.’nin “Teşhis: Sorumsuz. Psikiyatrinin

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kurban, Kahraman, Komedyen: Engellilerin Medyatik Rolleri

Engelli bireylerin hikayeleri, toplum tarafından genellikle belirli kalıplara hapsedilir. Medya, engelli yaşamını, tüm nüanslarından ve karmaşıklığından arındırarak, kolayca tüketilebilir üç ana role indirger: Kurban, Kahraman veya Komedyen. Bu rollerin dışında kalan, yani engelliliğin sadece hayatın bir parçası olduğu sıradan gerçeklik, “bankalanamaz” olduğu için yok sayılır. Kurban Olarak Engelli: “Acınası” ve

OKUMAK İÇİN TIKLA

Narsisizm Çağı: Neden Bu Kadar Yalnız ve Kendine Takıntılıyız?

İçinde yaşadığımız toplumda “güçlü bireyler” olmamız gerektiği sürekli telkin ediliyor. Başarı, esneklik ve kişisel gelişim, adeta modern birer dini ritüele dönüştürülmüş durumda. Bu kutsal ritüellerin sonucunda ise, narsisizm artık psikolojik bir bozukluk olmaktan çıkıp, geç kapitalist toplumun normal ve istenen bir davranışı haline gelmiştir. Bireysel bir kusur sandığımız narsisizm, aslında sistemin ta

OKUMAK İÇİN TIKLA

Ben’in Doğuşu: Yalnız Bireylerin Kapana Kısılmış Gerçekliği

Bugün, kendimizi tekil, soyut bireyler ve sınırları çizilmiş bir “Ben” kimliğine sahip olarak görmek bize son derece doğal geliyor. Oysa Julian Bierwirth, “Die Geburt des Ich” (Ben’in Doğuşu) adlı makalesinde, bu varoluş biçiminin evrensel bir insanlık durumu olmadığını, aksine modern, meta üreten toplumun tarihi bir sonucu olduğunu iddia ediyor. Peki, modern

OKUMAK İÇİN TIKLA

Kapitalizmin Öfkesi ve Geleneksel Solun İntiharı: Neden Yeni Bir Kurtuluş Perspektifine İhtiyacımız Var?

Kapitalizmin temel krizi, sandığımız gibi 2008’de başlamadı. Doğu Bloku’nun 1989’daki çöküşüyle birlikte, sistemin kendi kendini imha etme süreci hız kazandı. Geleneksel solun bu döneme dair tek yapabildiği ise, miadını doldurmuş “işçi sınıfı Marksizmi”ne sarılmak oldu. Bazı radikal eleştirmenler, bu çöküşü sadece kapitalist bir varyantın başarısızlığı olarak değil, bizzat kapitalizmin ruhunun,

OKUMAK İÇİN TIKLA