Felsefe Defterleri ve Lenin?in Teorik Mirası – M. Deniz Schulze

Kevin B. Anderson?unTürkçe?ye çevrilen ikinci kitabı Lenin, Hegel ve Batı Marksizmi geçtiğimiz Şubat ayında Yordam Kitap tarafından yayımlandı. Türkiyeli Marksist okuyucunun son birkaç yılda yeniden yayımlanan ve yeni çevrilen ?Felsefe Defterleri?, ?Lenin?in İsviçre Günleri?, ?Yeniden Lenin? gibi kitaplar sayesinde konuya yabancı olduğu söylenemez. Ama Lenin veya Marksizm üzerine yazılan kitaplarla karşılaştırıldığında Lenin?in Marksist yöntemle ilişkisi hakkında yazılanlar devede kulak kalmaktadır.
Lenin Hegel ve Batı Marksizmi, Lenin?in 1914-1915 yılları arasında Hegel?in Mantık Bilimi kitabı üzerine tuttuğu notları yeniden değerlendirmeyi amaçlıyor. Kitabın asıl can alıcı bölümünde ise, Lenin?in bu notlarındaki yöntemsel özün, Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması ve Devlet ve Devrim eserlerinde taktiksel olarak nasıl biçimlendiği inceleniyor.
Anderson?a göre diyalektik, emperyalizm çağındaki ?yeni öznellik biçimlerinin kavramsallaştırılması?nda (32) ve ?Marksizmin devrimci bir duruma yaratıcı bir şekilde uygulanması?nda (216) Lenin?e yardımcı olmuştur. Ancak Lenin, ulusal kurtuluş hareketleri dâhil hiçbir öznelliği işçi sınıfının özgürleşme stratejisi bağlamından koparmamıştır. Bu yaratıcı uygulamanın çözümlenişi sırasında Anderson?un üzerinden atladığı temel Leninist niteliklere kısaca göz atalım.
Anderson,Lenin?in diyalektik üzerine çalışmalarında örgütlü mücadele pratiklerine değinmeyişini eleştirir. Ama bu Lenin?in taktiksel çalışmalarının öncü örgütlenme ve parti kavrayışıyla organik bir bağ içermediği anlamına gelmez. Anderson?un çelişkisi, Felsefe Defterleri dışındaki çalışmalara aynı ilgiyi göstermemiş olmasından kaynaklanır.
Lenin?in örgüt modeli hiçbir zaman aynı şekilde sürdürülen bir model olarak ortaya çıkmaz. Temel ilke şudur: ?İktidar savaşımında, proletaryanın, örgütten başka bir silahı yoktur?. İki Taktik?te, işçi sınıfının üretimin dağılmış yapısı, üreticiler arası rekabet ve yabancılaşma nedeniyle sürekli olarak yoksullaşmaya itildiğinden söz edilir. İktidar savaşımını geri çeken bu olgular proletaryanın ideolojik bir birlik oluşturması ve bunu örgütle pekiştirebilmesi oranında aşılır.
Lenin ?Devlet ve Devrim?de ve 1914 sonrası birçok yazısında devrimin ?kendiliğindenliğe, öz devinime ve aşağıdan yaratıcılığa?(110) daha yatkın bulunduğunu ifade eder. Anderson, Lenin?in bu vurguları nesnel gerçekliğin proletaryanın aklına güveni gerektirmesi nedeniyle yaptığını fark etmez. Oysa Lenin, Plehanov?dakine benzer bir güvensizliğin proletarya kavramının içini boşalttığını ve onu soyut hale getirdiğini belirtmekteydi.
Anderson?un başka bir eksiği süreklilik-kopuş ilişkisine aynı derinlikle yaklaşamamasıdır. Lenin?in Ampiryokritisizm eleştirilerinin ?kabalık? ve ?Engelsçilik? ile suçlanması bir yana, 1913-1914 arası Marksizm?in kaynak ve unsurlarına ilişkin kaleme alınan iki çalışma arasındaki sürekliliklerin bile üstü çizilmiştir.
Kanımca Anderson?un bu zaafı öncü parti kavramıyla düştüğü zıtlığı da açıklamaktadır
Lenin?in, Ekim 1917?de Petrograd Sovyeti?ne sunduğu raporda ?yaşasın sosyalist dünya devrimi? dediği bilinir. Devlet ve Devrim?in temel tezleriyle örtüşen bu ifade ?dünya devrimi bir kez ufukta görünmez?(285) olduğunda ve Savaş Komünizmi çelikleşmiş bir merkezi iktidar organına ihtiyaç duyduğunda geri çekilmiştir. Ama bu durum, öncü parti kavramının her türlü nesnellikten ?apayrı bir bölmede? (288) tutulduğu ve diyalektik olarak düşünülmediği anlamına gelmez. Teorik gizemlileştirme, Anderson?un ?teorisyen Lenin? ile ?örgütçü ve devrimci önder olarak Lenin?i karşı karşıya getirmesinden kaynaklanmaktadır.
Kitabın son bölümünde Batı Marksizmi?ne ilişkin geniş çözümlemeler yer alıyor. İkinci Enternasyonal ve ardından gelen Ekim Devrimi?nden sonra şekillenen Batı Marksizmi, Avrupa?daki devrimci potansiyelin emperyalist zincirin zayıf halkalarına doğru kaydığı bir sürecin nesnel yansıması olarak tarih sahnesine çıkmıştı. Bununla birlikte, Anderson Felsefe Defterleri?ni Klasik Marksizm ile Batı Marksizmi arasında temel bir halka olarak nitelerken, kitabın en önemli yerinde geçen diyalektik ?geçiş? (231) kavramını abartmıştır.
Sonuç olarak Lenin, Hegel diyalektiğini özetlemiş, eleştirmiş ve kendi diyalektik kavramına dönüştürerek aşmış olabilir(197), ama bu?proletaryanın örgütten başka silahı yoktur? diyen aynı Lenin ile karşı karşıya getirilmemelidir.

M. Deniz Schulze

Not: Bu yazı 26 Mart 2014 günü soL Kitap ekinde yayımlanmıştır.