Halkidona’dan Kadıköy’e / Körler Ülkesinin Hikayesi – Orhan Türker

Orhan Türker ?Halkidona?dan Kadıköy?e adlı bu çalışmasında, son elli yılda şekillenmiş günümüz Kadıköy?ünden çok, bu semtin İskele, Çarşı, Yeldeğirmeni, Haydarpaşa, Altıyol, Bahariye, Moda, Kızıltoprak ve Kalamış?la sınırlanmış tarihini anlatıyor. Türker, 1964 yılında Kıbrıs?ta patlak veren ?Kanlı Noel?in ertesinde İstanbul?da yaşayan Yunan vatandaşlarının sınır dışı edilmesinin, Türk vatandaşı olan İstanbullu Rumlarda panik yarattığını ve bunun da beraberinde, semtin ağırlıklı kesimini oluşturan Rumların Yunanistan?a göç etmesini getirdiğini hatırlatıyor. Bu göç, Kadıköy?ün sosyal, etnik ve dini yapısını değiştirmişti. İşte Türker?in kitabı, semtin bu göçten önceki tarihine odaklanıyor. *Geçmişte Rumlar?ın yoğun olarak yaşadığı İstanbul semtleriyle ilgili çalışmalar yapan Orhan Türker?in son kitabı Halkidona?dan Kadıköy?e Körler Ülkesinin Hikâyesi, Sel Yayıncılık etiketiyle yayımlandı. Yazar, Kadıköy?ün geçmişte kalan çok kültürlü dokusunu anlatıyor. Antik Çağ?da Yunanistan ve Anadolu kıyılarında, ?polis? adı verilen kent devletlerinde yaşardı Yunanlılar. Yunanistan?ın dağlık ve tarıma pek elverişli olmaması yüzünden MÖ 1200 yıllarından itibaren yeni kentler kurmak için farklı bölgelere göç etmeye başlayan Yunanlılar?ın ilk durağı Anadolu olmuştu. Anadolu?daki Yunan nüfusu bu göçler neticesinde şekillenmeye başladı. MÖ 1200 yıllarında başlayan bu göç dalgası sonraki yüzyıllarda da devam etti ve o tarihe kadar çok fazla yerleşilmemiş alanlarda da Yunan kentleri kuruldu.

Yunanistan?ın Atina?yı da içine alan Attika bölgesinde bulunan Megara kentinin halkı da kendilerine yeni bir yurt bulmak için MÖ 685 yılında gemilerle çıktı yola. Uzun süren bir deniz yolculuğunun sonunda günümüzde İstanbul kentinin bulunduğu alana geldiler. Boğaz?ı geçtiler ve Anadolu yakasına, Kadıköy?e yerleştiler. MÖ 685 yılında Megaralılar tarafından küçük bir köy olarak kuruldu Kadıköy. Sonraki dönemlerde ise büyüdü, gelişti. Daha sonra yine Megara?dan başkaları geldi gemileriyle Marmara’ya. Ancak onlar ilk gruptan farklı olarak Avrupa yakasına, Sarayburnu ve çevresindeki alana yerleştiler. Kendilerinden önce gelen Megaralılar?ın günümüzde “suriçi” olarak adlandırdığımız bölgenin doğal güzelliklerini ve stratejik önemini fark edemeyerek, Boğaz?ın doğu kıyısına yerleşmiş olmaları çok şaşırttı onları. ?Bu kadar güzel doğası olan bir yeri görmeyerek Boğaz?ın diğer yakasına yerleşmeyi tercih edenler ?kör? olmalı? dediler. O yüzden Yunanca?da ?Körler Ülkesi? anlamına gelen İ Hora Ton Tiflon ifadesini kullandılar eski adı Halkidona olan Kadıköy?ü tanımlamak için.

Aradan uzun yıllar geçti. Eski Yunan kentleri yıkıldı ve Bizans İmparatorluğu kuruldu. Bizans döneminde son derece önemli bir yerleşim yeriydi Halkidona. Öyle ki Hıristiyan teolojisiyle ilgili problemleri tartışmak için MS 451 yılında toplanan IV. Ekümenik Kilise Konseyi?ne ev sahipliği yapmıştı. Ortodoks Hıristiyanlığın en çok saygı gören azizelerinden biri olan Azize Ephemia da Kadıköy?de yaşamıştı; MS 303 yılında Hıristiyanlık karşıtı İmparator Diokletianus tarafından öldürtülmeden önce.

Halkidona, MS XIII. yüzyılda Haçlı Seferleri, XIV. yüzyılda ise Osmanlı akınları ile tamamen tahrip oldu. 1453?te Osmanlı Devleti?nin egemenliği altına girdi.

Halkidona isminin Kadıköy?e dönüşmesi Osmanlı egemenliğinin başlangıç yıllarına tekabül eder. Fatih Sultan Mehmet İstanbul?u ele geçirdikten sonra Halkidona?ya kadı olarak Hızır Bey?i atadı. Bu andan itibaren Kadıköy olarak adlandırılmaya başlandı Halkidona.

BÜYÜYEN KADIKÖY

Geçmişte Rum nüfusun yoğun olarak yaşadığı İstanbul semtlerinin monografilerini yazan Orhan Türker?in son kitabı Halkidona?dan Kadıköy?e Körler Ülkesinin Hikâyesi, Sel Yayıncılık tarafından yayımlandı. Daha önce Tatavla / Kurtuluş, Mega Revma / Arnavutköy, Fanari / Fener, Halki / Heybeliada, Nihori / Yeniköy, Prinkipo / Büyükada, Therapia / Tarabya ve Antigoni / Burgaz semtlerinin tarihlerini bu semtlerde yaşayan Rumlar üzerinden anlatan Orhan Türker, son kitabıyla çocukluğunun geçtiği Kadıköy?ün eski günlerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu. Moda?da geçen çocukluk günlerinde Rumlarla içiçe yaşayan ve Rumca öğrenme fırsatı bulan yazar, 1960?lı yıllara kadar Kadıköy?de Rum, Ermeni, Türk, Musevi, Bulgar ve Levantenlerin bir arada yaşadıklarını ifade ediyor kitabında. Halkidona?dan Kadıköy?e Körler Ülkesinin Hikâyesi’ni; Kadıköy?ün geçmişini, bu semtin sokakları, evleri, kiliseleri, tiyatroları, sinemaları, iskeleleri, dükkânları ve tüm bu mekânları dolduran insanlar üzerinden ayrıntılı bir biçimde anlatan bir kitap olarak tanımlamak yanlış olmaz.

Cumhuriyet döneminde Kadıköy?ün geçirdiği değişimleri de Türker?in kitabından izlemek mümkün. Varlık Vergisi, 6?7 Eylül olayları ve 1964 yılında İstanbul?da yaşayan Yunanistan vatandaşı Rumların sınırdışı edilmesi gibi azınlık karşıtı olayların ardından İstanbul?un tamamı gibi Kadıköy?ün de demografik yapısı değişti. Özellikle 1960?lı yıllardan itibaren Anadolu?dan İstanbul?a doğru yaşanan göç dalgası bu değişimin boyutlarının genişlemesine neden oldu. Yazar, söz konusu farklılaşmayı şu şekilde ifade ediyor kitabında: ?Benim yaşadığım Kadıköy, İskele, Çarşı, Yeldeğirmeni, Haydarpaşa, Altıyol, Bahariye, Moda biraz da Kızıltoprak ve Kalamış?la sınırlıydı. Göztepe ve Erenköy yaz aylarında İstanbul?dan yazlığa gidilen sayfiyelerdi. Bostancı kış aylarında insana rastlanmayan bir köydü. Küçükyalı, Maltepe, Yakacık, Kartal zor ulaşılabilen uzak semtlerdi. 60?lı yıllardan itibaren yaşanan iç göç ve nüfus artışının kaçınılmaz sonucu olarak yaşanan değişim süreci İstanbul’un her semtini olduğu gibi Kadıköy?ü de etkileyip değiştirdi.?

Rumların 1950?lerde Kadıköy?de nüfusun çoğunluğunu oluşturmadıklarını ancak ekonomik ve sosyal hayatta oldukça etkin olduklarını söyleyen Türker, o dönemde Rumca?nın günlük hayatta ve alışverişte Türkçe ile birlikte kullanıldığına temas ediyor.

Yazar, Kadıköylü Rumlar ve Türkler arasındaki ilişkileri ise şu sözlerle ifade ediyor: ?Kadıköy?ün yerleşik nüfusunu oluşturan kent kökenli, paşazade, diplomat ve profesör aileleri, kendi çevrelerinin dışındaki herkese hissedilir bir şekilde soğuk ve mesafeli davranırlardı. Memur ve küçük tüccar gibi orta sınıfı oluşturan Türk aileleri, yukarıdan gelen bu soğuk mesajı iyi algıladıkları için kendilerine güleryüz ve yakınlık gösteren Rum aileleri ile çok daha rahat kaynaşıp, komşuluk yapabiliyorlardı. Moda?nın Osmanlı-Türk burjuvazisine mensup kibar ailelerinin köşklerinin kapılan Rumlara tam olarak kapalı değildi. İhtiyaç duyulduğu zaman Rumlar doktor, eczacı, gündelikçi kadın terzisi, çocuk bakıcısı, müzik ve piyano öğretmeni, kâhya kadın, aşçı, bahçevan, musluk tamircisi olarak Abdülhamit dönemi alışkanlıklarının bir devamı olarak o görkemli köşklere rahatça girip çıkabiliyorlardı. Kısacası 1960?lara kadar Kadıköy?ün çok uluslu halkı (Türkler, Rumlar, Ermeniler, Museviler, Bulgarlar, Levantenler) hâlâ Osmanlı düzenine büyük ölçüde bağlı olarak barış içinde yaşıyorlardı.?

GEÇMİŞİN DİĞER TANIKLARI

Kitapta çeşitli kaynaklarda Kadıköy hakkında yazılanlardan yapılan alıntılar da bulunuyor. Örneğin Maria Tsangari, İstanbul?daki Rum Okulları için hazırladığı Yurttaşlık kitabında 1900 yılının Halkidona?sından oldukça uzun bir şekilde bahsediyor: ?? Halkidona?da Türkler, Rumlar, Ermeniler ve Levantenler birlikte yaşarlar. 5000 kadar evin bulunduğu Halkidona yaklaşık 25.000 kişilik nüfusu ile küçük bir Avrupa kasabasına benzer. Sokakları düzgün, oldukça geniş ve Arnavut kaldırımı döşelidir. Vapur iskelesinin önündeki meydanda, at arabaları müşteri bekler. Meydanın öbür tarafında günümüzde otel olarak kullanılan eski Rum Metropolitiği?ne ait görkemli bina vardır. Biraz daha ilerleyip çarşı içine girilince balıkçı, bakkal ve manav dükkânlarının arasından geçilerek Ayia Efimia Kilisesi?ne varılır. Kilise meydanı akşamüstü seyyar satıcılarla dolar. Kilisenin tarafındaki sokakta zengin çeşitli mallarla dolu çok sayıda dükkân vardır. Buradan Moda Burnu’na kadar giden uzun Moda yolu boyunca çeşitli dükkânlar ve varlıklı ailelerin görkemli köşkleri bulunur.?

Hüseyin Rahmi Gürpınar ise 1901?de yazdığı Nimetşinas adlı kitabında Kadıköy?ün çok uluslu yapısını aşağıdaki satırlarla anlatmaktadır: ?Kadıköy İskelesi?nde vapurun bacasının tüttüğünü, düdüğünün öttüğünü uzaktan gören, işiten yolcularda bir telaş. Koşan koşana. Bilet kulübesinin önünde hanım, madam, kokona, beyefendi, mösyö gibi çeşitli tiplerden oluşan bir kalabalık. Sözün türlüsü. Türkçe, Rumca, Ermenice, Fransızca. Bu dillerin incesi, kabası, terbiyelisi, terbiyesizi, düzgünü, bozuk şivelisi. Her kafadan bir ses çıkıyor.?

Theophile Gautier de, 1913 yılında Paris?te yayınlanan Constantinople adlı kitabında “körler ülkesi”nden bahsetmektedir: ?Kadıköy, Topkapı Sarayı’nın tam karşısında kurulmuş, küçük bir kasabadır. Eski çağlarda buraya yerleşenler karşı sahildeki Bizans?ın yerinin güzelliğini göremedikleri için körlükle itham edilmişler ve buraya ?Körler Ülkesi? denmiştir. Ancak bu deyimi günümüzde kullanmak haksızlık olur. Kadıköy?den İstanbul?a bakanlar dünyanın en güzel manzarasının tadını çıkarır. Karşı kıyıdaki kubbeler, minareler, evler ve hatta ağaçlar gözler önüne serilir. Bu zevki hissedebilmek için Kadıköy rıhtımında bir kahvehaneye oturup çay yudumlamaktan daha iyi bir yöntem yoktur. Kadıköy?e Kapalıçarşı?da tanıştığım bir Ermeni tüccarın daveti ile geldim. Çarşının en iyi dükkânlarından birine sahip olan bu tüccarın Kadıköy?de de güzel bir evi vardı. Bu evi bulmak için Kadıköy?den Moda?ya uzanan ana yolu boydan boya yürüdüm… Camlarındaki kafesleri ile ayırt edilen Müslüman evlerinin önünden geçtim. Biraz heves ve özenti ile yapıldıkları belli olan İtalyan ve Fransız mimarisinin etkisi ile yapılmış büyük köşkler gördüm. Bazı evlerin kapılarında genç kadınlar gruplar halinde oturmuş, sohbet ediyorlardı. Cadde oldukça kalabalıktı. Faytonlarla gelip geçen varlıklı aileler, atla dolaşan beyzadeler ve peşlerinden koşan hizmetkârlar siyah cübbeleri ile Ortodoks, mor cübbeleri ile Katolik papazları oldukça renkli bir görüntü sergiliyorlardı.? *Özlem Ertan, 14.09.2008 Taraf Gazetesi

“Kadıköy derken akla bugün nereden başlayıp nerede bittiği belli olmayan, çevresindeki sayfiyeleri, köyleri ve tepeleri yutarak devleşen ve nüfusu artık milyonlarla ifade edilebilen, İstanbul’un Asya yakası gelmemeli. Bu kitabın konu edildiği tarihlerde Kadıköy, İskele, Yeldeğirmeni, Haydarpaşa, Bahariye, Moda, biraz da Kızıltoprak ve Kalamış’la sınırlıydı. Erenköy ve Bostancı kış aylarında insana rastlanmayan köylerdi. 1964 yılında Kıbrıs’da patlak veren “Kanlı Noel” olaylarını takiben, İstanbul’da yaşayan Yunan vatandaşlarının sınırdışı edilmesi, Türk vatandaşı olan İstanbullu Rumların da paniğe kapılmasına neden oldu. Artık kendileri için burada güvenli bir gelecek kalmadığını düşünen Rum ailelerin Yunanistan’a göç etmeye başlamasıyla Kadıköy’ün yerleşik Rum nüfusu, birkaç yıl içinde büyük ölçüde eriyerek yok olma sürecine girdi. Bu tarihten itibaren Rumlar hızla ekonomik ve sosyal hayattan çekilmeye başladılar. Bu göç 5-6 yıl içinde Kadıköy’ün sosyal, etnik ve dini yapısını değiştirmekte gecikmedi. Eski Kadıköy?den ise geriye bu kitapta anlatılan satırlar ve fotoğraflar kaldı.” Tanıtım Yazısı

Halkidona’dan Kadıköy’e – Körler Ülkesinin Hikayesi Yazar : Orhan Türker Yayınevi : Sel Yayıncılık Sayfa Sayısı : 100 Basım Tarihi : Eylül 2008

Orhan Türker’in Hayatı

1949’da İstanbul’da doğdu. Moda İlkokulu, Kadıköy Ortaokulu ve Marmara Koleji’nden sonra Gazetecilik Yüksek Okulu’nu bitirdi. Özellikle Moda’da geçen çocukluk yıllarında Rumlarla yakın ilişkisi sonucunda küçük yaşta Yunanca’yı öğrendi. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nda çalışmasının yanı sıra ülkesel Yunanca tercüman-rehber kokardına sahip olması nedeniyle turizm alanında da faaliyetleri oldu.

Yapıtları: Osmanlı İstanbulu’ndan Bir Köşe Tatavla (1998), Mega Revma’dan Arnavutköy’e Bir Boğaziçi Hikayesi (1999), Galata’dan Karaköy’e Bir Liman Hikayesi (2000), Fanari’den Fener’e Bir Haliç Hikayesi (2001), Halki’den Heybeli’ye Bir Ada Hikayesi (2003), Nihori’den Yeniköy’e Bir Boğaziçi Köyünün Hikayesi (2004), Prinkipo’dan Büyükada’ya Bir Prens Adasının Hikayesi (2005). Türker’in kitapları Türkiyeli okuyucunun yanı sıra İstanbul’dan Yunanistan’a göçmüş Rum okuyucuların da dikkat ve ilgisini çekti. Yunanca ve İngilizce bilen yazar, İstanbul Rumları üzerine araştırma ve çalışmalarını Yunanca kaynaklardan eşi Keti Proku Türker’in de destek ve yardımı ile sürdürmektedir.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here