Hayalperest Bir Şiir: Kızıl Ekimin Uyanışı – Luna Madanoğlu

1917 sonbaharında, Petrograd’ın sokakları soğuktu.
Ama o soğuğun altında, yıllardır bastırılmış bir sıcaklık vardı: öfke.
Yorgun bedenlerin, aç çocukların, susturulmuş kadınların öfkesi.
Ve bir gün, o öfke artık sessiz kalmayı reddetti.
O gün, takvim Ekim’i gösteriyordu.

Bir Halkın Sabrı Tükendiğinde

Yüzyıllarca süren adaletsizlik, savaşın açlığı ve yoksulluk…
Rusya artık nefes alamıyordu.
Çar devrilmişti, ama iktidar yine zenginin ellerindeydi.
İşte o anda, Lenin’in sesi sisin arasından yükseldi:

“Artık beklemek yok. Bütün iktidar Sovyetlere!”

Bu cümle sadece bir çağrı değildi;
bir uyanıştı.
Çünkü insanlar ilk kez “dünyayı değiştirebiliriz” demeye cesaret etti.
Ellerindeki ekmekten, yüreklerindeki inanca kadar her şeyi ortaya koydular.
Sokak, tarihin kalbi gibi atıyordu artık.

Bir Rengin Anlamı

Kızıl renk o gün Petrograd’ın üstüne çöktü —
ama bu bir yıkımın değil, yeniden doğuşun rengiydi.
Kızıl, işçinin alnındaki ter,
kadının yürüyüşündeki kararlılık,
bir çocuğun geleceğe bakışındaki ışık oldu.
Ve o ışık, soğuk duvarları bile ısıttı.

“Kızıl bayrak,” demişti Rosa Luxemburg,
“yoksulların alın teriyle yıkanmıştır.”
O yüzden devrim bir bayrak değil, bir vicdan rengi taşıyordu artık.

Işığın Gölgesi

Ama hiçbir devrim saf kalmaz.
İç savaşlar, ihanetler, acılar…
Adaletin arayışı bazen adaletsizliğe büründü.
Yine de, Ekim’in kalbi atmayı sürdürdü.
Çünkü o kalp, insanlığın en saf dileğinden doğmuştu:
eşitlik.

Her düşen, bir yenisini ayağa kaldırdı.
Her susturulan, bir başkasına “konuş” dedi.
Devrim belki bitmişti ama
onun yankısı artık dünyanın vicdanına kazınmıştı.

Ekim’in Mirası

Bugün, yıkılmış heykellerin, unutulmuş marşların ardında
hala aynı soru yankılanıyor:

“İnsan hâlâ adil bir dünya kurmak istiyor mu?”

Eğer cevap evetse,
Ekim hâlâ bitmedi demektir.
Çünkü devrim, toprağa gömülmez.
Her yeni yüzyıl, onun külleriyle ısınır.

Ekim bize şunu öğretti:
bir halk sustuğunda tiranlar büyür,
bir halk konuştuğunda tarih yeniden yazılır.
Ve bazen, tek bir kelime bile
yüzyılların sessizliğini deler:
Ekmek. Barış. Özgürlük.