Hyperion: Tanrıların Çöküşü ve Yeni Bir Çağın Sancısı
T.S. Eliot’a İlham Veren O Muazzam Kederin Kaynağı
John Keats’in * tamamlayamadığı “Hyperion” destanı, Yunan mitolojisindeki Titanlar ile yeni tanrılar Olimposlular (Zeus’un önderliğindekiler) arasındaki iktidar mücadelesini konu alır. Bu şiir, sadece bir mitoloji anlatısı değil, aynı zamanda eski bir düzenin yıkılışı ve yeni bir bilincin doğuşu üzerine felsefi bir trajedidir.
John Keats (31 Ekim 1795 – 23 Şubat 1821) , Lord Byron ve Percy Bysshe Shelley ile birlikte Romantik şairlerin ikinci neslinden bir İngiliz şairdi. Şiiri için aşağıdaki bağlantıyı tıklayın.
https://www.poetryfoundation.org/poems/44473/hyperion
Şiirin Özü: İktidarın Değişimi ve Kaybın Hissiyatı
Şiir, Titanların, özellikle de zamanın eski tanrısı Satürn’ün (Kronos), Zeus ve kardeşleri tarafından tahttan indirilmesi ve yenilgisinin ardından yaşadığı derin kederi ve acziyeti merkeze alır.
I. Satürn’ün Acziyeti ve Kaybı
Şiirin ilk sahneleri, Satürn’ün karanlık, gölgeli bir vadide, taçsız ve kudretsiz bir şekilde taş gibi otururkenki halini tasvir eder. Eski iktidarı ve “tanrısallığı” elinden alınmış, yeryüzüne gömülmüş gibidir.
- Tema: Kayıp, acı, değişimin kaçınılmazlığı. Satürn, kendi kimliğini, gücünü ve krallığını kaybettiği için şaşkınlık ve dehşet içindedir. “Benim kim olduğumu kim değiştirdi?” diye feryat eder.
II. Thea’nın (Hyperion’un Eşi) Kederi
Satürn’ün yanında, eşi Thea (ışığın ve havanın tanrıçası, ancak burada derin bir keder içindedir) diz çökmüş, ağlamaktadır. Thea, kocasına (Satürn’e) teselli veremeyeceğini söyler, zira gök ve yer artık onu tanrı olarak tanımamaktadır.
- Tema: Merhamet, trajedinin büyüklüğü. Thea’nın acısı, felaketin henüz başlangıcında olduğu hissini yansıtır. O, Satürn’e eylemsiz kalmasını ve bu kaçınılmaz sona katlanmasını salık verirken, bir yandan da ondan kayıp krallığını aramasını ister.
III. Hyperion’un Korkusu ve Öfkesi
Şiirin ilerleyen kısımları, hala tahtında oturan, ancak iktidarının sallandığını hisseden son büyük Titan olan Hyperion’un (Güneş Tanrısı) sarayına odaklanır. Hyperion’un parlak sarayı, artık kan kırmızısı bir renkle parlamakta, kehanetler ve kötü alametlerle doludur.
- Tema: Direniş, son çırpınış. Hyperion, Satürn’ün düştüğünü görmüş ve kendisinin de düşme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu hissetmiştir. O, öfkeyle haykırır, isyancı Zeus’a karşı savaşma kararlılığını gösterir. Ancak içsel olarak, düşüşün kaçınılmazlığını fark ettiğinde büyük bir acı ve yılgınlık yaşar. Şiir, onun bu çaresiz direnişi ve sonunda kederle geri çekilmesiyle sonlanır.
T.S. Eliot ve Modern Bilinç Bağlantısı
Keats’in tamamlanmamış bu destanı, T.S. Eliot gibi modernistler ve Romantik Dönem düşünürleri için kritik bir öneme sahiptir:
- Dönüşümün Sancısı: Şiir, sadece tanrıların yer değiştirmesini değil, eski bir bilincin (Titanların Kaos ve Kudret Çağı) yeni bir bilince (Olimposluların Düzen ve Akıl Çağı) yerini bırakma sancısını anlatır.
- Kayıp ve Keder: Keats, bu mitolojik hikayeyi kullanarak kendi dönemindeki (Romantizm) insanların yaşadığı büyük ideallerin çöküşünü ve yeni bir anlam arayışını yansıtır. Eliot, “Çorak Ülke”de (The Waste Land) bu temayı alarak, Birinci Dünya Savaşı sonrası modern toplumun ruhsal boşluğunu ve kayıp tanrıların kederini anlatır.
- Dişil Bilinç: Daha önce metninizde bahsi geçen Moneta figürü ** ve Keats’in “Soul-making” (Ruh İnşası) kavramı, bu destanın modern yorumlarında, dişil bilincin (Moneta/Thea’nın kederi ve sezgisi) yükselişinin, erilin (Satürn/Hyperion’un katı gücü) yıkılışını nasıl tetiklediğini gösterir.
Özetle, “Hyperion” bir çöküş, bir kayıp ve bu kayıpla yüzleşen büyük varlıkların (Titanların) yaşadığı muazzam, felsefi bir kederin şiiridir.
** John Keats’in tamamlanmamış eseri **”The Fall of Hyperion: A Dream”**da ortaya çıkan Moneta imgesi, Batı düşüncesi ve modern psikoloji açısından son derece karmaşık ve merkezi bir dişi figürdür. Moneta, sadece bir mitolojik karakter değil, aynı zamanda şairin (ve dolayısıyla bireyin) hakikatle ve bilinçdışıyla yüzleşmesini temsil eden güçlü bir arketiptir.
İşte Moneta imgesinin temel anlamları:
1. Bellek Tanrıçası ve Yüksek Bilinç Rehberi
Moneta, mitolojik olarak belleğin (hafızanın) veya hafızanın annesi olan tanrıçanın bir varyasyonudur (Latincede Moneta aynı zamanda uyaran veya uyaran kişi anlamına gelir).
- Görevi: Şaire (anlatıcıya), hakiki şair ile sıradan hayalperest arasındaki sınırı göstermektir. Moneta, sanatı, duygusallıktan ziyade hakikat ve bilgelik temelinde icra etmesi gereken gerçek şairin rehberidir. Şairi, Titanların trajedisine tanıklık etmesi için kutsal tapınağa davet eden odur.
2. Kırık Kalpli Anne ve Kederin Taşıyıcısı
Moneta’nın fiziksel görünümü, onun trajik ve acı dolu doğasını yansıtır.
- Kederin İmgesi: Yazarın metninde de belirtildiği gibi, yüzü “kederle güzelleşmiş” (How beautiful, if sorrow had not made Sorrow more beautiful than Beauty’s self) ve gezegen gözleri büyük bir ışıkla doludur. Bu, bütün bir çağın trajedisini ve acısını içine hapseden bir figürdür.
- Modern Psikoloji Bağlantısı: Moneta, “modern rüyalarda ortaya çıkan kırık kalpli kadına, bazen de Kara Madonna’ya” benzetilir. Bu, Jungiyen anlamda:
- Trajediye Tanıklık Eden Anima: Moneta, erkeğin (şairin) bilinçdışında saklı olan, bütün insani acılara tanıklık eden içsel dişi arketipidir (Anima).
- Kolektif Acının Kabı: O, bireysel acıdan çok, Titanların (yani eski düzenin) çöküşü gibi kolektif trajediyi ve bastırılmış kederi taşıyan bir kaptır (container).
3. Zelil Anne ve Sınırların Yutulması (Eleştirel Yorum)
Daha derin, eleştirel analizlerde (özellikle Kristeva’nın “zelil” – abject teorisine göre), Moneta figürü daha tehlikeli bir boyuta bürünür:
- Sarmalayan Rahim: Şair, trajediyi görmek için Moneta’nın küresel zihnine (globed mind) yolculuk yapar. Bu zihin, “bir rahim gibi hikayeyi barındırır” (enwombed). Bu, Moneta’nın sadece rehber değil, aynı zamanda şairi kendine çekebilecek, dil öncesi bir alana hapsedebilecek bir anne figürü olduğunu gösterir.
- Zelil Olan: Moneta, simgesel düzenin sınırlarının çöktüğü bir alanı temsil eder. Bu, şairi dilsizleştiren (şiirin yarım kalmasına neden olan) “zelil anne” figürüdür. Şair, kelimelerin ve mantığın ötesindeki bu büyük keder ve kaotik dişil güçle yüzleştiğinde, anlatma yeteneğini kaybeder.
Jungiyen Açıdan Önemi
Moneta, Jungiyen bireyleşme yolculuğunda şu iki kritik noktayı simgeler:
- Hafızanın Bedeli: Gerçek şair (veya bilinçli birey), geçmişin acısını ve trajedisini (hafızayı) göğüslemek zorundadır. Moneta, bu yüzleşmenin ne kadar ağır ve sarsıcı olduğunu gösterir.
- Dişilin Yüksek Değeri: Moneta, dişil enerjinin (ezilen maddenin) karanlık ve pasif değil, derin bir bilgelik ve yoğun bir güç taşıdığını kanıtlar. Eril bilinç (Apollo/Güneş), kendi gücünü ancak bu bilinçli dişil enerjiyi (Moneta’nın ışığını) alıcı bir kap olarak kabul ettiğinde tam olarak kullanabilir.