Bir insanın en büyük beklentisi çıkması olası bir savaşta yararlılık göstererek “şan” kazanmak olabilir mi? Siz bir savaş karşıtı, barış yanlısı bir okuyucu iseniz ömrünü bu savaşa adamış birinin serencamını merak eder misiniz? Aynı işte yaşlanmak mı iş ve çevre değiştirerek yaşlanmak mı doğrudur?
İtalyan yazar Dino Buzzati’nin 1940 yılında yayımlanan ve 1949 yılında Fransızca çevirisi ile kendisine dünyaca ün kazandıran romanı Tatar Çölü, insan ilişkilerini, insanın var oluş nedenini sorgulamamızı sağlıyor.
Sınırdaki neredeyse unutulmuş, yakınlarında yaşayan insanların bile bilmediği Bastianı Kalesi’ne tayin edilen Teğmen Giovanni Drogo, üç dört ay bile dayanamayacağını sandığı bu kaleyle zaman içinde adeta bütünleşecektir.
İkinci Dünya savaşı yıllarının getirdiği “kahramanlık, şehitlik, gazilik, erdem, şan, şeref…” anlayışlarıyla yoğrulan bir toplumun bakış açısı vardır romanda. Genç Teğmen Drogo, kaleyi ne zaman terk etmeye niyetlense komutanlarının o ikna edici, görmüş geçirmiş bir kısa konuşmalarından etkilenecek ve gidişini erteleyecektir. Bu ertelemeler zamanla onu kalenin sarı taşlarından birine dönüştürecektir.
Gizli geçitleri olan (bu geçidin nerede olduğunu subaylar bilmese de), çöle bakan, geometrik yapısıyla insanı etkileyen kaledeki herkes adına neden “Tatar Çölü” denildiğini bile bilmedikleri karşı çölden gelecek düşman askerlerini beklemektedir. Boş, ıssız, taşlık bir çöldür bu. Hiçbir canlı belirtisi de yoktur. Buna rağmen sıkı bir nöbet sistemi vardır, en küçük kıpırtı bile gözlemlenmektedir. Tatar Çölünden her an gelebilecek bir saldırı oradaki herkesin vatan uğruna bir şey yapmasını sağlayacaktır beklentisi ile geçmektedir günler.
Olmayan bir düşmanı yaratmak, insanları bu hayali düşmanın varlığına inandırmak hep birilerinin işine yaramıştır, özellikle iktidardakilerin.
Drogo, dört ayı nasıl dolduracağını düşünerek göreve başladığı bu kalede otuz yılını tüketmiştir. Tam da düşman saldırısının beklendiği günlerde hasta olduğu için ayak altından uzaklaştırılmak için kaleden hasta arabası ile yola çıkarılacaktır.
İnsan kaderi ile mi doğar, kaderini kendisi mi belirler? Biz düzeni mi şekillendiriyoruz, düzen bizi mi şekillendiriyor? Neden içimizden geldiği gibi davranmak yerine “çoğunluğun,” ya da “egemen”in dediği gibi davranıyoruz?
Daha önce başka çevirileri de olmuş Tatar Çölü’nün. Bu çeviriyi Hülya Uğur Tanrıöver yapmış. Çeviri bir yapıt olduğunu hiç hissetmiyorsunuz. Deyimler, mecazlar yerli yerinde kullanılmış. Oldukça başarılı bir dili var.
Sadık Güvenç
Tatar Çölü, Dıno Buzzatı (çeviren: Hülya Uğur Tanrıöver), İletişim Yayınları, 1. Baskı 1991- 23. Baskı 2020, İstanbul, roman 232 sayfa.